Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

Sözün özün olmalı

Sokrates bir konuşmasında, “Bakalım söz bizi nereye götürecek” der. Aslında bu bilge kişinin sorularıyla sözü her zaman kendi istediği yöne saptırmış olduğunu biliyoruz. Oysaki bizim gibi sıradan insanlar için bu söz farklı bir anlam taşıyor.

Söz söyledikten sonra esaret dönemi başlar. O sözün bedelini ödeme kapısı açılır. Niyet ve yürekten önce açılır o kapı. Sonrasında istediğin kadar toparlamaya çalışsana söz ağızdan çıkmış olur.
Toplum olarak çok konuşup, gelişi güzel hemen hemen her konuda neredeyse söz söylüyoruz. Gerçi çoğu zamanda "esasında o anlamda söylememiştim, yanlış anladın, şaka yapmıştım" gibi içi rahaylatmayacak savunmalarla karşılaşırız.

Günlük yaşantımıza bir bakalım;

Çevremizde, iş yerimizde ya da dostlar meclisinde kelâmla-konuşarak kendimizi ifade ederiz ve sosyal medyada ise konuşmanın bir başka biçimi olan yazıyla konuşuyoruz. Araç farklı da olsa amaç aynı. Konuşurken kullandığımız araçlar ne olursa olsun duygudan bilgiye yolculuk yapıyor gibi gözüksek de, bilgi eksikliğinin art niyetle birleşse de veya kendimizi öyle gösterme gayreti içinde olsak da, iş teferruata geldiğinde çoğu kez konuştuğumuz mevzuya hakim olmadığımız ve amiyane tabirle kulaktan dolma malzemeyle konuştuğumuz hemen anlaşılıyor.

Konuştuklarımızın ne mânâya geldiğini, ucunun nerelere vardığını ve söylenen sözlerin sonuçları karşısında yüzleşmenin bedeli, çoğu zaman ağır olabilir. Ne söylendiği, sözün nasıl söylendiği, sözün kime/neye söylendiği, sözün nerede söylendiği son derece önemlidir. Sözlerde anlam aranır, kıymetli olması aranır, o sebeple olta atmak için doğru yerde doğru söz söylemek mecburidir.

Sözün ne kadar etkili olduğunu dillendiren bir hikâye: Büyük Rus yazarı Turgenyev, soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkmış… Yolda bir dilenci kendisinden para istemiş... Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamamış… Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri tutup, kendi elleriyle ısıtarak: “Kusura bakma kardeşim, sana verecek bir şeyim yok.” demiş… Dilenci; “Verdiniz ya efendim.” demiş. “Bana, ‘kardeşim’ dediniz.” Ne söylendiği, sözün nasıl söylendiği, sözün kime/neye söylendiği, sözün nerede söylendiği son derece önemli. Söz, tartılmalı ve ölçülü konuşulmalı.
Sözüne sahip olamayan, söylediğine sahip çıkamayan, yüksek sesle düşünüp rastgele konuşan ve sözün çıktığı ve geldiği yeri bilmeyen, nasıl etkili ve doğru iletişimin bir paydaşı olabilir?

“Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.” (Hz. Mevlana) Sözün asıl kaynağı ise yüreğimiz. “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa, kıyıya o vurur.” (Hz. Mevlana)

Doğru yerde, doğru söz söyleyen ve sözüyle yüreğiyle bir olana çıksın yolunuz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi