Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Depremin ve devletin hızı

Ülkemizin sınırları içindeki topraklar dipten gelen kara parçaların yer değiştirmesi enerji boşaltmasıyla jeolojik olaylar olmakta. Toprağın altında doğa olayları olurken üstünde yaşayan canlılar ve biz insanlar bundan büyük oranda etkileniyoruz.

İnsan evladını diğer canlılardan ayıran temel özelliğimiz gündelik yaşamda harcadığımız çabanın aktarımı ve paylaşılması yani “emeğin” nitelik kazanmasıyla değerlendi. Böylelikle bildiklerini bir sonrakine aktarması, ortak konuşma diline sahipliği, düşünme, yorum yapma, paylaşma ve tekrar yaşanabilir bir ortam yaratma değeri “emeğin” niteliği sayesinde olmuştur. Bilgi ve tecrübenin, yazı ve konuşma diliyle günümüze gelene kadar belirli egemen güçlerin elinde tekelindeydi. Çünkü bu belirli egemen güçler “sırçalı köşklerinde” otururken toplumun tüm kesimi günümüzdeki dil ile söylersek viranelik de yaşamlarını sürdürüyordu. Oysa yüz hatta bin yıllardan süzülerek gelen bilgi birikimi insan evladının yaşamında ki uğraşların da test edilerek geldiği bir gerçek.

Dünden bugüne doğa ve toplumsal yaşamda tarihsel belge ve yazılar insan evladının nasıl davranış ve tutum sergilediğini göstermekte. Bu davranış ve tutumları öğrenirken doğanın belli sıra aralıkları içinde hareket ettiğini de öğreniyoruz. Doğa olayları ve insan evladının buna karşı aldığı tutumlar öğrenildikçe bir sonraki nesil yaşamlarını buna göre biçimlendirmekte. Bu tutumlar teknolojinin gelişmesi bilimin yaşamın her alanında kendini hissettirmesiyle bilim sadece sırça köşklerde oturanlar için değil toplumun her bir ferdi için geçerli olduğunu göstermekte.

İnsan evladı dünden bugüne gelirken geçirdiği evreler günler, aylar, yıllarla ve binlerce yıllar sürdü. Yaşam bilgi ve becerilerini hep bir sonrakine anlattı. Bir sonra ki gücü oranında ona bir şeyler katarak günümüze geldi. Bu süreç insan yaşamı için çok uzun ve meşakkatli. Günümüzdeki insanlar yaşanan evreleri anlayabilecek mi işte sorun bu. Toplumsal yaşamın geriye dönük son beş/altı bin yıllık bölümü yazılı belgeler olduğu için bilebiliyoruz. Oysa hız özellikle “ışık” hızı saniyede yaklaşık 300 000 kilometredir.

Yaşanan deprem konusunda açıklama yapan profesör Ahmet Ercan, “Fayın olduğu yer başta olmak üzere, 300-350 kilometrelik alanda etkili olduğunu” ve “Kırılmanın, 330 kilometreyi 80 saniyede kat ettiğini” belirtti.

‘Depremin kırıldığı fay mesafesi ve süresi önemli, 300/350 kilometre 80 saniye. Bu ışık hızı değil ama ses hızından hızlı. Ses hızı deniz seviyesinde standart ölçülerde havanın sıcaklığı da olsa saniyede 343,3 metre/saniyedir. Yaklaşık olarak ses hızı bir saat de 1235,5 kilometre/saat eder.’

‘Ses hızı havada 343,2 metre/saniye, suda 1484m/s, demirdeki hızı 5100m/s olmakta. Maddenin hallerine göre değişen bu hız havada yavaş olurken katı cisimlerde hızlı olmakta. Özellikle elmas gibi sert materyallerde bu hız saniyede 12.000 metre kat etmekte. Bu havadaki hızdan 35 kat fazla olması anlamına gelir. Bu değer aynı zamanda ses hızının normal şartlarda ulaşması mümkün olan en yüksek hız değeridir.’

6 Şubat 2023 günü yaşanan fay kırıklığının mesafesi ve süresi ses hızından epey hızlı olduğu bir gerçek. Yetkililerin verdiği sayıya göre 350 kilometre uzunluğundaki fay kırığı 80 saniyede kat ediyorsa basit bir hesaplama yaparsak 350 kilometre bölü 80 saniye= 4375 metredir. Bu süre ses hızının 12,75 katıdır.

Yaşamımızı idame ettiğimiz küremizin doğası gereği yaşanan ve yaşanacak olan doğa olaylarına hazırlıklı ve bir o kadar hızlı olmak gerekir. Çok değil 24 yıl önce Marmara da yaşadığımız depremden hala dersler çıkarmayan yöneticiler ve toplum olarak daha çok acı yaşayacağımız gerçek.

Daha dün devletin iki numaralı yetkilisi çadıra artık ihtiyaç yok diyordu. Oysa devletin ulaşılamadığı enkaz yerlerinden yurttaşların çadır ve gıda ihtiyacı çığlıkları duyulmakta. Yurttaş enkaz altında kalan yakınlarının cansız bedenlerine hala ulaşamamakta. 350 kilometrelik fay hattı 80 saniyede kat ederken 400 kilometre yakındaki başkentten aynı sürede olmasa bile belli hız ve düzenlilikte yaraların sarılmasını beklemek ve sormak hakkımız değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi