Diyanet İşleri Başkanlığı görevini neden yapmıyor?

Dinimiz o kadar mükemmel bir din ki, müsbet ilime ters düşen hiçbir yanı yok.

Günümüz değerlerine bakıldığında,  ön planda olan İnsan Hakları,  dolayısıyla hak, hukuk adalet, çevre, eğitim, sosyal devlet şeklinde sıralamak mümkündür.

Şimdi günümüzdeki uygulamalarla dinimizdeki buyruklara ve tavsiyelere bakalım.

İnsan Hakları

Dinimizde yüce Mevla bir ayetinde, “Benim karşıma kul hakkıyla gelmeyin. Kul hakkından başka işlediğiniz günahlar için ettiğiniz tövbeleri kabul ederim” diye buyurduğunu iman eden herkes bilir.

Dinimizde böyle bir durum var iken, günümüzde insan haklarının korunması için  uluslararası mahkemeler kurulmuştur. Ülkemizi ilgilendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı aynen uygulanmaktadır. Ülkemiz bunu kabul etmiştir.

İşte Diyanet İşleri Başkanlığı dinimizin bu özelliğini anlatıp dinimizin ne kadar önemli olduğunu anlatması gerekmiyor mu?

Hak, Hukuk Adalet için ise yine dinimizin bu özelliğinden başka hemen her Cuma namazında  imamların hutbeden inerken okuduğu Nahıl Suresi 90. Ayetinde belirtilen, “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor” dediği bilinir duyulur.

Şimdi diyanet oturup düşünsün bakalım, bu ayetin neresini inananlara anlatıyor. Üzerine basıla basıla anlatılmış olsa, ülkemizde hak, hukuk adalet çok daha iyi ve yerinde olmaz mıydı?

Yapılan araştırmalarda halkın adalete güveninin kalmadığı bu vesile ile silinmiş olmaz mıydı?

Çevre

Dünyada önem verilen önemli bir husus çevrecilik.

Dinimizin yayıcısı Peygamberimiz inananlar için, “Elinizde yaş bir dal var ise kıyamet kopuyor bile olsa onu mutlaka dikin” dediğine göre, Diyanetimiz bu hadis’in önemini ve çevreciliği ne kadar işlemiştir?

İşlemiş halkımıza anlatılmış olsaydı, ülkemizde bu kadar ağaç ve yeşil katliamı olur muydu?

Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli hakanlarından Fatih Sultan Han’ın, “Ormanlarımdan bir dal kesenin kolunu keserim” dediğini hatırlatıp onun vakıflarında belirtilenleri hemen yerine getirenlere anlatmış olsaydı, ormanlarımız yakılır,kesilir yerine rant peşinde koşanların beton kentleri kurulur muydu?

Eğitim

Allah’ın ilk ayeti bilindiği gibi “Oku” olmuştur.

Bu ayetle eğitimin öneme zaten Kainat’ı yaratan Mevlamız tarafından bir kelime ile anlatılmıştır.

Ayrıca Peygamberimiz, bir hadisinde, “İlim Çin’de de olsa gidiniz” derken Hz. Ali, “Bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olurum” dediği gerçekleri karşısında,

Diyanet hangi eğitimi vermiş ve eğitim ve bilim için hangi gerçekleri anlatmıştır.

Eğer anlatmış olsaydı bazı sözde eğitimciler, “Ben eğitimlilerden çekinirim. Bizim için cahiller daha önemlidir” derler miydi?

Diyanet görevlileri dinimizi gereği gibi anlatmış ve öğretmiş olsalardı, bunları söyleyenler, yine Mevlamız’ın, “Hiç bilinler ile bilmeyenler bir olur mu?”  ayeti kerimesine rağmen o sözleri söylerler miydi?

Atatürk, tekke, zaviye ve tarikatları kapatırken, dinimizi bilmediği halde biliyormuşçasına gibi anlatıp eğitimsiz halkımızı kendi menfaatları için kullanmasınlar diye kapatırken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da din esaslarına göre öğretilip geliştirilsin diye kurmuş ve Laiklik ilkesini de bunun için getirerek, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demiş.

Sosyal devlet

Her devlette mutlaka uygulaması gereken bir kuraldır. Günümüzde bazıları bu sosyal devlet kavramına sosyalistlik, hatta koministlik deseler de, peygamberimizin önemli bir sözü var.

Komşusu aç yatarken tok yatanlar bizden değildir” Böyle bir sözü bu zamana kadar en sosyalist, en kominist olarak geçinenler bile söyleyememiştir.

Düşünün bakalım. Diyanetimiz bu büyük lafın neresini ve ne kadarını  iman edenlere anlatmıştır.  Ayrıca dinimizde önemli bir husus daha vardır. “Sol el sağ elin verdiğini bilmeyecek”. Dinimizin böylesine bir özelliği varken, ey diyanet neresini anlattınız?

Anlatılmış olsaydı dini alet eden tarikatlar ve din bezirganları gelişip büyüyerek holding haline gelmez ve devletimizin de başına bela olmazlardı.

Tarikatlara gelince

Diyanet işleri ve devlet görevlileri mevcut yasa ve yönetmeliklere rağmen görevlerini tam olarak yapmayınca, hemen hemen ülkemizin her tarafında başına sarığı koyan ve birazda sakal bırakan bir çok din sömürücüsü ortaya çıkıp kendi kafalarına göre kurulları olan tarikatlar kuramazlar dı.

Kendilerini etkin ve oy deposu olarak tanıtan ve duyuran bu tür kuruluşlara yıllar öncesinden inanan devlet yöneticilerimiz de bunlara itibar etmeselerdi bunlar, canlanıp büyüyemez ve devletimizin başına bela olmazlardı.

Ayrıca, “Biz olmazsak siz olmazsınız. Bir varsak siz varsınız” diyenler ve bu şer yuvalarının mensuplarına, “Ne istediniz de vermedik. Hasretimiz bitsin” denilmesey di ve bunların palazlanmasına izin verilmeyip devletin içine, adalete, emniyete, kışlaya sokulmasaydılar, 15 Temmuz diye bir şey olmaz, canlarımızı vermezdik. En önemlisi ülkemizin kalbi olan TBMM’ miz bombalanmamış olurdu. Tüm bunlar dinin esasları anlatılmadığı ve bu tür kişilerin kafalarına göre yarattıkları din anlayışını yayıp taraftar toplayanlara taviz verildiği için olmadı mı?

Ey diyanet!.

Bunlardan ders alınması gerekir. Günümüzde benzer örgütlenmelerin olduğu söyleniyor. Ordan, burdan mal mülk edinmeyi bırakın. 3-5 bakanlığın bütçesinden güçlü olduğunuz biliniyor. Sizin göreviniz halkımıza dinin esaslarını öğretmek, vatandaşa doğruları birlik ve beraberliği, bu yolla da kalkınmayı ve büyümeyi anlatmaktır.

En önemlisi Kur-an dinini ve Peygamberin uygulamalarını yeterince anlatın ki, dini bilgilerden bile yoksun bazı din pazarlamacıları bir sarık ve sakalla ortaya çıkıp, din adına vatandaşlarımızı sömürmesin, sonrasında da holdingleşmesin. Görevinizi yapın ve bunları denetleyin.

Partilerde bunlara rağbet edip oy uğruna vatandaşı onların kucağına atmasın. Tecavüze uğrayan, taciz edilen çocuklarımıza yazık, kandırılan insanlarımıza yazık.

Mensuplarınız birilerine yaranmak yerine çıkıp, “Dinin esası budur” deyip bunlara meydan vermesin. Yeniden 15 Temmuzlar yaşamak istemiyoruz.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında yine kendini bir gurubun lideri olarak tanıtan TV sahibi bir zat “Selefiler çok yerde silahlanıyor” dedi.

Sanıyorum bunu herkes duydu ilgilisi bu şahsa, “Gel bakalım bunlar kimmiş, nerede silahlanıyorlar” demez ise, onlara taviz verilmiş olur ve bu kez 15 Temmuz’u yapanların yerine başkaları geçmez mi?

Daha dünler de, “Bizim apartmanınımızda en az 50 kişi var. Bunlara gücümüz yeter. Üstesinden geliriz” diyene ne yapıldığı biliniyor. Şimdi bu kişinin söyledikleri önemsenmeli ve gereği yapılmalıdır?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Dolu Arşivi