Aşk mı para mı?

Parasız saadet olur mu? Aşk her şeyin üstesinden gelir mi?
Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişse de, değişik zamanlarda yapılmış araştırmalar, parasız saadet olamayacağı sonucuna varıyor.
Napolyon’un da dediği gibi, “savaşı kazanmak için üç şey gereklidir; para, para, para...”
Mutluluk için kişinin para ile nasıl bir yakınlık kurulduğu da önemli tabii.
***
Paranın her şeyi satın alamayacağını biliyoruz hepimiz. Ancak, paranız olmadığında, istediğiniz eğitim alamayacağınızı, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamayacağınızı, hobilerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi, seyahat edemeyeceğinizi, özgürleşemeyeceğinizi düşününce, paranın getireceği mutluluğun, satın alınamayacak şeylerin önüne geçtiğini kabul etmek zorundayız.
***
Geçmişten beri bu konu tartışılır durur. Hatta şarkılara bile girmiştir.
1970’li yıllardan günümüze gelen “parayla saadet olmaz” şarkısında, “bıraktın gittin beni ellere, aldandın paranın tatlı rengine” sözleriyle şarkı adının tam tersine, parasız saadet olmadığını anlatıyor.
Diğer yandan yine o yıllara denk gelen, Nurinnisa Tokgöz’ün söylediği “Parasız saadet olmaz” şarkısının sözlerinde de; “parasız hiç saadet olmaz / her kapıyı para açar / insanlar kalmasın naçar / aşk bile insandan kaçar” der.
Ne dersiniz, para olmazsa aşk kaçıyor mu?
***
Evlenme teklifinden başlayalım...
Son yıllarda her şeyde olduğu gibi evlilik tekliflerinde de epey değişiklik var. Farklı olması adına günlerce teklifin nasıl yapılacağı düşünülüyor.
Herkes maddi durumu elverdiği ölçüde bir program yapıyor. Kimi paraşütle atlayıp yapıyor bunu, kimi mekan kapatıp romantik bir ortam hazırlayarak.
Daha ileriye gidip su altında dalış yapanı da var, yurt dışında bir gezi planı yapan da...
***
Ama bu işin olmazsa olmazı illa ki pırlanta yüzük. Çiçek bile verilse, o çiçeğin içinden o yüzük mutlaka çıkmalı! Bazen şarap kadehinin içine atanlar ve farkında olmadan yutanlarda olurdu ama neyse ki yaşanan facialardan sonra bundan vazgeçtiler de soluğu hastanade almaktan kurtuldular.
Pırlantasız dest-i izdivaç mı olurmuş?
***
Evlilik teklifinin ne şekilde yapıldığı çok önemli değil tabii, ama böyle bir sahneye denk gelirseniz dikkatli bir şekilde izleyin.
Adamın elinde kadife bir kutu, kadının önünde diz çökmüş halde başını kaldırıp, kadının gözlerine bakar. Kadın elbette bir heyecan yapıyor ama gözleri evlilik teklifi yapan adamın gözlerinde değil. Elinde bulunan kapağı açık duran küçük kadife kutuda. Taşı ne kadar büyük olursa kadının gözleri o kadar büyüyüp parıldıyor. “Evet” derken erkeğin parmağına geçirdiği yüzüğü hayranlıkla izlerken, evlilik teklifine mi evet diyor, yoksa yüzüğe mi belli değil.
***
Şimdi gelelim aşk mı para mı sorusuna...
Ay sonunu nasıl getireceğini düşünen, kirayı nasıl tamamlayacağı belli olmayan bir aileyi düşünelim. Maaşa kaç gün kaldığının hesabını yapan bir babayı, elindeki harçlığı ile kaç pazara çıkacabileceğini hesaplamaya çalışan bir kadını.
Parasızlıktan ne kadar mutlular değil mi(!)?
Babalar gibi doğalgaz, elektrik, su faturaları elinizdeyken “Aşk her şeyin üstesinden gelir be!” diyebilir misiniz?
Eski sıcak destansı ve saygılı aşklara bakmayın siz. Onların başlarını sokacak bir evleri, odun yaktıkları sobaları, ekip diktikleri bahçeleri vardı. Kendi kendilerine yetiyorlardı.
Ya şimdi öyle mi?
***
Haydi diğer sahneye bakalım.
Sevgili özel uçak kiralamış (veya kendi uçağı), kadına sürpriz yapacak. Nereye gideceğini bilmeyen kadının kıyafetlerinden takılarına kadar da gereken her şeyi de hazır etmiş üstelik. Uçak havalanıyor ve ülke sınırlarını aşarak müthiş romantik bir yere varıyor.
Ya da denizin ortasında bir yata binip, masmavi sulara açıldılar. Yıldızlar tepelerinde halay çekiyor, ay ışığı nazlı nazlı titreşirken sularda kadehlerinden bir yudum alıyorlar.
Paraları varken kadar mutsuzlar değil mi(!)?
Örnekleri daha çok çoğaltmak mümkün.
***
“Parasız saadet olmaz” şarkısının son kıtası da bakın nasıl bitiyor; “Kuşlar bile yuva ister / parasız bir işi göster / ölsen bile para ister / dostun bile yüz çevirir, dostum yoksa paran.”
***
“Benim için para pul önemli değil, nohut oda bakla sofa yeter bana.” Ya da “sevgilim yanımda olsun da ben kuru ekmekle soğana razıyım” diyen kaç kişi kalmıştır dünyada?
Sevgiyle kalın


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sevim Güney Arşivi