Skimpflasyon

Alışveriş için markete gittiğim bir gün, kibrit de alayım dedim. İçinde 10 kutu kibrit bulunan paketi aldım eve geldim. Kutusu kesme şeker kadar küçültülmüş.

Üstelik, kibrit kendini yakmaktan bile aciz.

Yakmak için bir çöp çıkardım başı yok!

İkinciyi çıkardım o da yanmıyor. Üç...dört...beş...

Hah! Altıncı da çıktı. Fakat o da gövdeden eksik.

***

Aklım eski kibritlere gitti. Üzerinde “vasati 40 çöp” yazardı. Hatta yanmış olanları ters çevirip yeniden kutuya koyardık. Boyu çıra gibi olduğundan yeniden kullanırdık.

Şimdi de “ortalama 40 çöp” yazıyor ama boyları kısa ve yaklaşık 20 tanesi boş kafalı, sağlam dediklerimin içinde de yarım kafalılar var.

Kibrit kutusu ile duygusal bir bağ oluşturmak, “nerede o eski kibritler” diye aklımdan geçirmek, tuhafıma gitti doğrusu.

Çocukluğumuzdaki lahmacunun tadını, pamuk şekerinin, kağıt helvanın kokusunu, elma şekerlerini arar özlersin de, kibrit ne alaka değil mi?

***

Bir örnekte mumlardan vereyim. Bir yakıyorsun, iki saat geçmeden mum dibine iniyor. Onda da malzemeden çalmışlar besbelli.

Kalite düşüklüğü hemen hemen her üründe var. Farketmişsinizdir, bulaşık makinası bile en pahalı deterjanı kullanmadan tabağı çanağı iyi temizlemez oldu.

Kağıt havluların üzerindeki fillerin hortumu bile sıvıyı iyi çekmez oldu.

Bazen yaşadığımız şeyi anlatmak için kelime bulamadığımız oluyor ya hani.

İşte buna; S-K-İ-M-P--F-L-A-S-Y-O-N deniliyormuş.

Ürünün kalitesinin düşmesi anlamına geliyor. Özellikle gıda sektöründe, içeriğinde bulunan pahalı ürünlerin yerine düşük maliyetli maddeler konuluyor.

Örneğin; Dondurmaların külahları küçülüyor, kakaosu, fıstığı azaltılıyor. Çikolatalarda fındık, badem neredeyse yok gibi, az konuluyor. Görüntü var, malzeme yok...

Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir şekilde koptuk. Heterodoks yaklaşımla davranışsal ekonomi, nöro ekonomi ile önem kazanmaya devam ediyorduk ama olmadı.

Nas var. Hüküm bu! Size ne oluyor?” dediler. O da tutmadı.

Bir de “faziletli ekonomiyi” deneyelim dediler.

Onlara göre, Türk lirasının reel olarak değer kaybettiği sürecin sonuna gelmiştik. Defalarca “Türk lirasının reel kazanımı” diye cümleler de kuruldu. Fon akışı olacaktı, yatırımlar gelecekti, enflasyon düşecekti...

Yani, “faziletli bir döngüye” girmiş olacaktık.

Bir döngüye girdik ama fazilet kısmını bilemem!

***

Bu arada, pahalılıkla mücadele ederken, ekonomi dağarcığımıza yeni yeni kelimeler giriyor.

Srinkflasyon, Stagflasyon, Skimpflasyon gibi...

Tüketici nasıl aldatılır, kandırılır konularının ekonomik terimleri.

Bunlardan bizi en çok ilgilendiren; Skimpflasyon ve Srinkflasyon.

Skimpflasyondan bahsettim, bir de Srikflasyondan bahsedeyim.

***

Örneğin; Markete gittiniz. Her zaman tükettiğiniz bir ürünün fiyatı aynı ve sepete attınız. Fiyatı değişmemiş ama eve geldiniz bir baktınız ki, 100 gram olması gereken ürün 70 grama düşmüş. Ya da adet olarak satılan bir ürün ise, diyelim ki yirmi adet olması gerekirken, on taneye düşürülmüş. Kısacası, gramajı azaltılmış ve çaktırmadan gizli zam yapılmış.

İşte onun adı Srinkflasyon. İngilizce de, eksik enflasyon anlamına geliyor.

***

Dolusuna para yetmediğinden, boş tost, boş baklava çıktı. Çıkma sebze, meyve, kırıntı peynir satılıyor. Henüz karşılaşmadım ama duyduğuma göre en son içli köftenin boşu çıkmış. Adı “Hiç köfte”

Epistomolojik olarak fena koptuk.

Faziletli olan da işe yaramazsa, sonradan geleni karşılayacak halimiz kalır mı bilmem?!

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sevim Güney Arşivi