Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Yüzüncü yıl (3)

Devasa topraklara sahip olan Osmanlı hanedanlığı gelişen sanayi, teknoloji ve tekelleşen finans kapitale ayak uyduramadı. Batının İtalya ve Almanya’sı ile doğunun Japonya’sıkapitalist ve emperyalist Pazar paylaşım sürecine sonradan dâhil oldular. Pazar paylaşım kavgası sıcak savaşı gündeme getirdi ve 1. Pazar Paylaşım Savaşı başladı. Emperyalist güçler“İtilaf” ve “İttifak” adlarıyla ayrıştı. İtilaf devletleri Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya merkezli, İttifak ise Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya merkezliydi. 1915 yılına gelindiğinde İtalya İtilaf güçlerinin yanında yer aldı. Osmanlının hanedanlık ve sadrazamlık hükümeti kaybettiği toprakları almak ve yeni topraklar almak hevesine kapılarak Almanya’nın bulunduğu İttifak güçlerinin yanında yer aldı. Sonuç İttifak güçlerin yenilmesiyle Osmanlı da yenildi. Toprakları bölündü ayrı birer devlet haline geldi. İşgal altına alınan topraklar ülke denilecek bir konumda bile değildi. “Devlet” yöneticileri teslim bayrağı çekmiş işgal güçlerin verdiği tüm emirleri yerine getiriliyordu. Hatta birileri kendi aralarında hangi ülkenin bayrağı altına girelim derdine girip söylendi. Bunun yanında savaş tazminatı olarak ülkesi işgal altına alındığı gibi ordusu silahsızlandırılıp terhis edildi. İşte tam burada birilerinin önemsemediği küçük memur, subay ve aydınların örgütçü ve mücadeleci yanı ortaya çıkar.

İşgal altına alınan ülkenin son iki yüzyıllık sürede olumlu ve olumsuz birçok olayda Kavalalı Mehmet Ali paşayı görürüz. Bu kişi Diyarbakır asıllı Kürt kökenli Kavala’ya sürgün gönderilen ailenin bir ferdi. Bir dönem Mısır eyalet valiliği yapmış ve devletiyle savaşmış olan bu kişinin ailesinden birçokları o dönemde yalı ve köşkte bakıcılarla büyümüş hatta Avrupa’da uzun yıllar eğitim almış kişiler. Onlardan biri de Osmanlının son paşalarından biri Sait Halim Paşadır. Bu “Paşa” bir yazısında “Osmanlı cemiyetinde “memurlar” en faal ve münevver bir unsur teşkil ederler… Hâlbuki memurluğa has olan kayıtsızlık, tevekkül, teslimiyet ve mesuliyetten kaçınmak şeklinde ki ruh hali, memurları her türlü fedakârlıktan ve şahsi teşebbüs hislerinden mahrum bırakmaktır… Memurların asilzadeler ile burjuva sınıfının yerini tutacağını zannetmek… büyük bir hataya düşmek olur” (1)der. Bu kişiye göre memur ve onun gibiler “münevver” olarak taltif edilse bile devlet nezdinde sıradan bir görevli aparat olarak bulunur. Ona göre görüş, inanç ve duyguları yok ve devletin kapı kuludurder. Savaş sonunda ülke işgal edilirken bu zat Malta adasına sürgüne gönderilir.

1913 de kurulan “Batı Trakya Türk Devleti’ni” lav eden Talat ve Enver ekibi savaş sonunda Asya da ki Türk devletlerinin başına geçmeyi düşünür. Bir dönem bunu ekibinde yer alan iki Mustafa’nın asker kökenlisi Çanakkale savunma komutanı etrafına topladığı arkadaşlarıyla ortak hareket eder. Birlikte hareket ettikleri yanında destek veren çok olur, bunların önemli bir bölümü saraya yakın görevlilerdir. Asker Mustafa Hedefine varmak için yerel güçleri sonuna kadar kullanır. Hukuk eğitimi almış diğer Mustafa Fransa’dan geldikten sonra hem hukuk eğitimcisi hem de yazar olarak saray ve iktidarı yeren yazıları kaleme alır. Savaş başladığında bir kısım arkadaşlarıyla birlikte yurt dışına gider. Çarlık askerleri tarafından yakalanır ülkenin kuzeyine sürgün kamplarına gönderilir. Sürgünde Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi üyeleriyle tanışır birlikte hareket ederler. Sürgünde kendisi gibi aynı ülkeden olan diğer tutsaklar ile iletişime geçer.1917 Ekim Devrimi ve savaş sonundan itibaren Azerbaycan bölgesine geçer. İşgal sonrası başkent ve Anadolu da üretimin ve ticaretin yapıldığı yerlerde iletişimde olduğu kişi ve topluluklarla haberleşmeyi sağlamak ve bilgilendirme yapmak için dergi çıkarır.

Asker Mustafa Saray ve hükümete yakın dostlarının yardımıyla Anadolu’da işgale karşı bir hareket başlatmak için harekete geçer. Savaş sonunda imzalanan teslimiyet belgesinde borçların ödenmesi yanında ülke toprakları işgal edilir. Terhis edilen asker ve subaylardan aldığı bilgiler doğrultusunda topluma önderlik edecek doğru kararlar alacak ve toplumu düşünecek birilerine ihtiyaç olduğunu sezinledi. Osmanlı subayı olarak oluşturduğu özel ekip harekete geçer. İlkin Samsun ve ardından birçok il ve ilçeye giderek, görünen odur ki tarlada dahi çalışacak insan yoktur. Osmanlının her savaşta aldığı asker ve vergi köylünün ve yurttaşın belini bükmüş, toplum bundan rahatsızdı.

Her iki Mustafa güçlerinin yettiği ve ulaştıkları yerlere mevcut yönetim dışında bir hedefleri oldu Dersaadet’in değil yurttaşın çıkarı düşünüldüğünü beyan eder. Hukuk eğitimi almış olan Mustafa Suphi Rus ve Doğu Türk devletlerinden büyük destek görür; yurt içinde çıkardığı dergi hemen her ile ulaşıp iletişim ağını güçlendirdi. Kurmay Asker Mustafa Kemal’in devlet yönetme ve yerel güçleri kullanma becerisi Anadolu da kendini gösterir. İki Mustafa’nın ortak hedefi işgale karşı mücadelede güçlerini birleştirmek gibi çabaları olmadı. Gücü elinde bulunduran yerel güçleri de kullanarak diğerini saf dışı etti. Bunu yaparken yaptırdığı kişileri de ortadan kaldırdı. Kendisine ciddi muhalif olabilecek güçleri ortadan kaldırırken hafife alan işgal güçlerini topraklardan sürdü. İşgal güçleri kaçıp onların yerli işbirlikçileri de kaçan gemilerle gittiler.

Bir Ülke ki parasını dahi kendisi basamayan, toprakları ve karasuları imtiyaz ve kapitülasyon hakları ile çiğnenip yolgeçen hanına döndürüldü. İşgal ve savaş bittiğinde uluslararası antlaşmalara Sultanın Dersaadet’i değil Anadolu hükümeti katılır. Savaş sonu yapılan antlaşmalarda Osmanlının borç bakiyesi de vardır. Toplumun sırtına bir kambur olan borç tarumar edilmiş toprak, yoksul bırakılmış yurttaş ve hazinesi tamtakır olan bir Ankara hükümeti.

Ya Osmanlının devamıyım diyerek birilerinin “ekende yok biçende yok” olanın debdebeli yaşantısına göz yumacak ve birilerinin müstemlekesi olacak

Ya da dün dünde kaldı bugünü ve yarını düşünmek gerekir diyerek, bu temelde yerel güçlerin, çalışanların ve yurttaşın örgütlenme dâhil temel hak ve özgürlükleri, seçme ve seçilme hakkı, inanç özgürlüğü, din ve devlet ilişkilerinin ayrılması, “yurtta barış dünyada barış” temelinde yeni bir devlet yapılanmasına mı gidecek.

Yüzyıl önce hedeflenen ve bugün gelinen nokta sizce gerçeğe ne kadar yakın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi