Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Yüzyıl önce (2)

Bu toprakları 600 yıl yöneten ailenin 19. yüzyıl başından itibaren gelişen kapitalizm ve onun rekabetçi pazar paylaşım savaşlarına ayak uyduramadı. Balkanlar, Makedonya ve özellikle Yunanistan bölgesindeki ayaklanmalara İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya yönetimi alenen destek verdi. Osmanlı Yunanlılarla yaptığı Navarin Deniz savaşı yenilgisi ardından Ruslarla yaptıkları savaşı 1828/29 da kaybetmesi sonucu yapılan Edirne Antlaşmasıyla Yunanistan’ın bağımsızlığını kabul etti. Avrupa’nın bu üç büyük gücü olan ülkeler Osmanlı ile 1832 Temmuz’un da imzaladığı “İstanbul Antlaşması” ile de bağımsız Yunanistan’ın sınır ve statüsünü kabul etmiş oldu. Osmanlının 15, 16 ve 17 yüz yılda ülkesine kattığı topraklarda küllenen milliyetçilik 1789 Fransa Devrimiyle tekrar körüklenmeye başlar. İlk ayrılan Yunanistan oldu.

Osmanlı’nın Mısır ve Arap yarımadasını topraklarına katmasıyla bölgenin aşiret sorunlarını da üstlenmiş oldu. Osmanlıya vergi ve asker vermeyen aşiretler hemen her zaman bölge de ayaklanmaya başladı. Kapitalist ve sömürgeci Avrupa ülkeleri gelişen teknoloji sayesinde uzakları yakın eden ulaşım araçları ile dünyanın hemen her yerine gider oldu. Eski efendilerine başkaldırsın diye silah ve diğer malzemeleri karşılıksız verdi ve destekledi. Her karşılıksız verilen şeyin mutlak bir bedeli olacaktı, çünkü bu bölgeler yeni enerji kaynağı petrol yatakları ile dolu olduğundan iştahları kabarıyordu.

Osmanlı Yemen çatışması 1538 de başlayıp Ekim 1911 de bitmek zorunda kaldı. 1900’lerin başında tekrar alevlenen Yemen çatışmasına destek olması için bölgedeki aşiret ve beylere talimat gönderilse de desteklemedi. Yardım ve destekten yoksun kalan ordu güya ittifak ettiği diğer Arap aşiretlerin gece baskınlarında haince katliama ve talana maruz bırakıldı. Bu cepheden yenilgi ile ayrılan ordu Kuzey Afrika cephesinde yeni bir gedik daha açılıyordu. İtalya’nın da paylaşım savaşında yer kapma telaşı Kuzey Afrika sahiline ulaştı. Trablusgarp savaşı bunun açıkça tuzu biberi oldu. İtalya Eritre üzerinden Yemen de ki aşiretlere destek sonuç verdiği gibi şimdi de Trablusgarp ve bölgesine saldırı ve destek verir.

Adı “Trablusgarp Savaşı” olmasına rağmen çatışmalar bu bölge dışında da etkili olur. İtalya Adriyatik Denizi, Ege adaları, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz başta olmak üzere birçok yerde çatışma ve savaşları körükler. Avrupa da ki diğer devletlerinde desteklemesiyle Balkanlar da ayaklanma başladı. İtalya Trablusgarp da bütün teknolojileri kullandı. Karadan ve denizden saldırı yayılırken havadan uçakla keşif dışında saldırıda bu savaşta kullanılarak başladı. Osmanlı Yemen, Arabistan ve Trablusgarp da yenilerek çekildi. Balkanlar Avrupa’yla kara bağlantısı olan yerdi. Yunanistan ardından Bulgaristan’ın 1908 de ayrılarak bağımsızlığını kazanması yine aynı yıllarda Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek ve Sırbistan’da İtalya ve Çarlık Rusya’sının arabulucu adıyla ayrışmaya zorlamasıyla Osmanlı Balkanlara ki savaşlardan yenik çıktı.

Balkan birliğini oluşturan Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ Krallığı Avrupalı ülkelerinde desteğiyle savaşa girdi. Balkan savaşında Bulgaristan ordusu Çatalca’ya kadar geldi. Mayıs 1913’de Londra antlaşmasıyla Osmanlı Balkanlarda ki topraklarının çoğunu yitirdi Arnavutluk da ayrıldı. Bu antlaşmayla bilinen iki ada dışında Ege adaları ve Girit Yunanistan’a verildi. Trakya bölgesi Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ ilinin bir kısmı yani Batı Trakya Bulgaristan’a bırakılırken Doğu Trakya Osmanlıda kaldı.

Osmanlı’nın genç subay, memur ve aydınları ülkenin yenilgi ve dağılımını engellemek için bir Yemen ve Ortadoğu’ya bir Trablusgarp’a bir Balkanlar’a gittiler savaştılar ama sonuç değişmedi. Bu savaşlarda binlerce asker “sarayın” istekleri temelinde ölüme gönderildi. Saray ve hükümeti dün olduğu gibi bugünde günü ve koltuğunu kurtarma derdine düştü. 20. Yüzyılın bu ilk döneminde Pazar paylaşım kavgaları durmaksızın devam etti. Bu durum patlak verecek olan büyük bir savaşın habercisiydi.

İttihat Terakki yöneticilerinin başında olduğu hükümet büyük oranda genç subay, memur ve aydınlar tarafından destekleniyordu. Elbet bu kesim içinden yönetim eleştirse de kerhen destek verenler çoğunluktaydı. Hatta onlardan bağımsız ama sonra haber verdiği birçok işler olmuştu. Onlardan en önemlilerinden biri de bölge de tanınan Süleyman Askeri, Eşref Kuşçubaşı ve Salih Efendinin başında olduğu grup 31 Ağustos 1913 de “Batı Trakya Muhtar Türk Cumhuriyeti” devleti kurar. İlk zamanlar desteklenen ama sonra süre uzadıkça hatta kendi posta dağıtım ve pul baskısı yanında kendi ordusu ve gümrük işlemleri yapması bölgede ki tüm devletleri tedirgin eder. Eylül 1913 de Bulgaristan ile İstanbul da yapılan antlaşmaya rağmen Süleyman Askeri ve arkadaşları aldıkları karardan taviz vermezler. Osmanlı hükümetinden bağımsız hareket ederler. Yeni devletin varlığı bölge devletleri dışında Avrupalı devletleri de şaşkına çevirir fakat Saray ve hükümet Bulgaristan’la “sulh” antlaşması yapıldığı için devletin lav edilmesini ister. Saray ve hükümeti Bulgaristan’la Edirne’yi pazarlık konu etmiş bu nedenle “Batı Trakya Muhtar Cumhuriyeti” üç ay bile olmadan devlet lav edilir.

Pazardan pay alma yarışına Almanya’da katılır. Askeri eğitim ve teçhizatın alımı anlaşmasını bu ülke ile yapar. Hatta içlerinden birkaçı Askeri Misyon başkanlığından ordu komutanlığına getirilir. Onlarda kendine yakın subayların daha üst rütbelere atanmasını sağlar. Özellikle kara birlikleri Alman ekolü ile eğitilirken deniz ve hava birlikleri Fransa ve İngiltere tarafından eğitilir. İktidar Almanya tarafından daha itibar gördüğünü zannederek onunla birlik olur. Genç subay, memur ve aydınların çabası Osmanlıyı ayakta ve diri tutmaya çabalarken saray/iktidar dünden gelen borç ve vergi toplayamama nedeniyle daha da borçlanmayı hızlandırdı. 1. Dünya Pazar Paylaşım savaşı çıktığında kiminle birlikte olacağı belliydi Almanya ile ittifak içine girer.

Savaş başladığında hem kaybettiği bölgeleri hem de yeni bölgelerden pay alacağını umuyordu. Yönetim ve süreci yönetmekten aciz komuta kademesi ilk hatasını büyük bedeller ödeyerek verir. Rusların kuzeyden Kafkasya üzerinden saldırı yapacağını sağır sultan bile biliyordu. Hem de Aralık 1914 kışı. Kars, Ardahan, Artvin ve Erzurum ülkenin yüksek yerleri karın erken yağmaya başlayıp geç kalktığı yerler. Hava sıcaklığı yaz ve kış döneminde bile gündüz ve gece çok farklılığı oluyor. Askere sefere giderken giysi ve diğer teçhizatlar yaz dönemine göre verilmiş. Kış koşullarını anlayamama ve yetersiz teçhizat askerin savaşmadan bitap düşmesi yenilgiyi hızlandırdı 15 Ocak 1915 de. Birçok asker de Ruslar tarafından esir alındı.

Savaşın acımasızlığı özgürlükleri ve hoşgörüyü ortadan kaldırırken baskı ve cebir meşru olarak görülmeye başlandı. İktidara muhalif partiler kapatılırken yöneticilerine en ağır cezalar verildi. Bunlardan biri de Sosyal Demokrat Hıncak Partisi kapatılıp (Sarkisyan dâhil) yirmi yöneticisi 15 Haziran 1915 de idam edilir.

Savaş büyük azametiyle devam eder, Çanakkale Gelibolu geçilmez ama savaş Alman ve diğer İttifakların yenilmesiyle biter. Ağır tazminat ve yaptırımların dışında ülkenin Anadolu içinde bir karış toprağı bırakılarak her yeri işgal altına alınır, askerler silahsızlandırılır. Ülkenin başkenti Dersaadet İtilaf kuvvetleri tarafından işgal edilir. Yöneticilerin birçoğu Almanya ya kaçarken kaçamayanlar Malta adasına sürgüne gönderilir. Sultan İtilaf kuvvetlerinin istekleri doğrultusunda hareket eder. Yeni hükümet ve diğer yöneticiler işgal güçlerinin ağzıyla konuşur. Kimi İngiliz, Fransız ve İtalya olurken kimileri de ABD’li olur.

Sarayın yani sultanın damadı Enver ve ekibi 1913'de kurulan “Batı Trakya Türk Cumhuriyeti” ni geleceği düşünmeden lav ederken büyük savaş sonrası “Turancılık” hayalleri kurar. Askerlik hele kurmay sınıfı uz düşünceli olması gerekir. Deney ve birikimi olmasa da geçmiş savaş hareketlerini bilmesi öğrenmesi ve bunu koşullarına göre yorumlaması gerek. Bu meziyetlere sahip olmayan iyi bir komutan olamadığı gibi iyi bir yöneticide olamaz. İttihat Terakki yönetimi ülke içerisinde iddialı olamadığı gibi savaşı da yönetemedi. Onun içinde yer alan küçük rütbeli subay, memur ve aydınlar ülkenin işgal ve talanına sessiz kalamadılar. İtilaf devletleri arasındaki Çarlık Rusya'da “Ekim 1917” rüzgârı ülkemiz topraklarına esinti olarak geldi. İşgale ve talana karşı birlikler oluşturulurken yeni ittifaklar yeni güçler oluşturulur. İşgal güçleri askeri birlikleriyle her tarafı işgal ve talan etmeye niyetlidir. Savaşın acımasızlığı açlık ve yoksulluk durmadan devam eder. İşgal güçlerine yardım ve destek verilmesi sultanın şeyhülislamı tarafından fetvalarla desteklenir. Buna karşı çıkan münafık ve zındık denilerek katli sevaptır denilir.

Azametli sultan yani Halife ve saray yönetimi işgal güçlerinin birer sözcüsü durumuna geldi. Onlar için Kartal’ lı balıkçı Kazım, tütün ustası Çirli İbrahim, Gürünlü müftü Mehmet Naci, Erzurumlu kara Fatma ve diğerlerinin hiçbir önemi yoktu. Yüzyıl önce ülke emperyalist işgal altına alınıp talan ediliyordu. Ya kendi başlarının çaresine bakacaklardı ya da sarayın fetvalarına boyun eğeceklerdi. Ya özgürlük ve bağımsızlığı için savaşacak ya da kulluğa devam edeceklerdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi