Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Mirasımız

Miras kimi mal- mülk, kimi manevi kimi de genetiklerimizden bize intikal eder.

Toplumsal varlık olarak yaşamaya başlanıldığından itibaren her canlı yaşam süresi içinde üretim ve tüketim yapmıştır. Salt bununla da kalmamış yaşamında karşılaştığı durumlara karşı nasıl tavır ve tutum sergileyeceği hareketini de geliştirmiştir. Kişi olarak dış görünüşü farklı olsa bile sevinci, neşesi, hüznü ve acısı ortaktır. Farklı doğa koşullarında bulundukları ve beslendikleri için fiziksel yapıları farklılık gösterebilir.

İnsan evladı, yaşamının her evresinde yaşamını iyileştirmek için her şeyi denemekte. Bildiklerini, yaptıklarını hatta ürettiklerini paylaştıkça edindiği bilgilerle daha fazla bilmeye, öğrenmeye ve yapmaya başladı. Yaşamı kolaylaştıran buluşlar, üretimdeki verimliliği arttırıp, iletişimi hızlandırdı.

Hangi evresi olduğu önemli değil hemen her dönemde insan evladının “herkese hükmetme”, “her şeye sahip olma”, “her şeyi bilme” hırsı her zaman toplumsal sorunların başlangıcı oldu.

Bizden öncekiler hem kendilerinin hem de çocukları ve torunlarının yaşamlarını idame ederken bazı gereksinimleri kenara koyup biriktirdi. Bu birikimlerin büyük ve küçüklüğü önemli değil önemli olan gelecektekileri düşünerek temkinli ve tedbirli olmasıdır. Birileri büyüklerinden geriye kalanları hoyratça kullandığı gibi kimileri de kardeşlerine bu mirastan pay vermemek için her türlü dalavereyi hatta cinayet işlemeyi bile göze aldı.

Mal, mülk, arazi, gayrimenkul ile manevi ve maddi mevkiler yanında bilimsel araştırma, bilgi ve yaşamlarında toplumdan yana emek ve özgürlüğü düşünen kararlılık tavrı miras sayılır. Oysa bir yanda baba bir yanda anne tarafından akrabalarım “anne ve babama” büyüklerinden kalan mirası vermedi. Hatta kadastro çalışması nedeniyle oturdukları yerlerden bir metrelik yer bile intikal ettirmedi. Bu yerlerde ikamet eden akrabaların kimi muhtar, belediye meclis üyesi kimisi de okullarda öğretmendi. Orada oturanların kiminin halası- teyzesi, kiminin amcası-dayısı ya da “guccasıydı”, hiçbiri haber vermedi, mirası üzerlerine geçirdiler.

Sorun mirasın az ya da çok olması değil, sorun haber vermeden hem üstlerine almaları hem de hiçbir şey yokmuş gibi pişkince karşılaşıldığında el öpmeleriydi!

Akrabalık sadece kan bağı ile olmuyor. Yaşamda düşünsel ve politik inanç değerinin paylaşılmasıyla birlikte ortak hareket edilmesi, kardeşten de ileri “dostluğun” varlığından doğan akrabalık önemli. Bu kan bağı ile olan zorunlu bir bağ değil ortak değerler inançlar üzerinde büyüyen sağlam temellere oturan bir akrabalık. Burada ki saygınlık “dostlarına” karşı samimi, dürüst, açık yüreklilik olduğu kadar “düşmanlarına” karşı bir o kadar ketum, kapalı ve net olmalı. Bu birliktelikte gönüllülük esas, istemeyen kabul etmeyen tek başına yaşamı seçiyorum diyen ya da farklı düşünüyorum diyen ayrılır. Bu durum bir yerde çelikten de sağlam bir yerde pamuk ipliğinden de ince.

Birlikte yaşamı paylaşıp yine birlikte değiştirme ve dönüştürmeye karar verip yaşamın her alanında emek-özgürlük ve toplumsal değeri bizden öncekilerden aldığımız mirası doğru taşımalı. Zaman ve koşullar eğer gerektiriyorsa onun dokusuna uygun katkı yapmak görevimiz olmalı. Tarihsel zorunluluk ve görevimiz onu en iyi şekilde bizden sonrakilere devretmemiz gerektirir.

Bugünlerde sisteme entegre olan onun sularında gemisini yürüten kaptanların geçmişlerine bakmalı. Dün geçmişini satanlara ağır hakaretler eden bugünlerde neredeyse o kişiye biat edercesine yakınlaşmakta. Hatta bazı eski dostların onların sularına doğru kulaç açtığını gördükçe mirasımızı hoyratça nasıl parçaladıklarına şahit oluyoruz.

Peki, bunlara ne demeli?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi