Yeni bir düzen

Yaşadığımız, nefes aldığımız ve öldüğümüz bu gezegen hepimizin.

Sadece insanların da değil; lakin biz insanoğlu aklımız var diye dünya dengelerini işimize geldiği gibi değiştiriyor ve kullanıyoruz. Ne doğaya ne de hayvanlara hiçbir seçim hakkı tanımıyoruz. Onlar ise biz insanoğluna, “Sen aklınla istediğin gibi hareket ediyorsun, ama bu dünyayı güzelleştiren ve sizlere hayat veren bizleriz.” diyemiyorlar, maalesef.

Doğanın da hayvanların da dilleri var ama biz dinlemek zahmetine bile katlanmadan canımız ne isterse onu yapıyoruz. Lakin insanlığın verdiği zarar büyük boyutlara çıktığında, bu zararlar insanlara bir şekilde, bulaşıcı bir hastalık ya da büyük felaketler şeklinde geri dönüş yapıyorlar.

Bu güzel gezegenimizde yapılan her insanoğlu hatası, bizlere olduğu gibi diğer canlılara da fatura ediliyor. Yaşadığımız nefes alabildiğimiz bu dünyadaki insanlığın büyük bir çoğunluğu yani, ortak aklın büyük bir çoğunluğu, adaleti, eşitliği ve huzuru istiyor.

Bu istekleri demokratik ülkelerde kimler karşılar; seçilmiş kişiler, yani siyasetçiler.

Siyasetçileri kimler seçer; biz mutsuz çoğunluklar, demokrasiyle yönetilen tüm ülkelerde bu böyledir.

Peki, siyasetçileri kimler yönetir; mutlu azınlıklar! Ben buna yandaş kapitalizm diyorum. İşte bu azınlıklar seçilmesi mümkün görünen kişiyi, ya da hazırlanan ve müşterek paydalarda anlaşılan kişiyi bir şekilde gizli finansörler olarak devreye sokarlar ve bizler de o parlatılan kişiyi seçeriz.

Sonuç, doğayı istediğin gibi katlet, hayvanları katlet çevreyi katlet; ne için, daha çok para ve güç için!

Faturayı kim öder, mutsuz çoğunluk olan insanlar, doğa ve hayvanlar… Bu mevcut sistemde para her zaman yukarı gider, yani yandaş kapitalistlere lütfedilen miktar kadarı aşağıya bırakılır.

Mutsuz çoğunluğun sesi yükselmeyecek kadar para aşağıya verilir.

Böyle gelmiş böyle de giderse, maalesef hiçbir çoğunluk istediği eşitlik düzenini sağlayacak bir düzeni asla ve asla seçemeyecektir. Yüzde 1’in, yüzde 99’u yönettiği bir dünyada adaletten bahsetmek çok saçma olur. Böyle bir tablodan, sadece güçlünün adaleti çıkar, haklının değil.

Neler olmalı ki, kardeşçe bir yaşam sürebilsin.

Partiler kanunları tüm dünyada değişmeli; parti yöneticilerini parti delegeleri değil, parti üyelerinin tamamı seçmeli.

Partilere devlet desteği her seçimde her partiye cüzi bir rakam belirlenerek eşit verilmeli ve bağışlara ciddi denetim getirilmeli.

Sınırsız bir zenginlik olmamalı; zira bu kapitalizmi ölümsüzleştiriyor.

Büyük şirketlerin küçük şirketleri satın alması kısıtlanmalı; böylece kartelleşme önlenmeli, yani, rekabet gücü kırılmamalı.

Serbest piyasa uygulaması ancak sınırlar kalktığında, yani her insan istediği ülkeye gidebilirse anlam kazanır. Sınırlar kalkmalı.

Alınan kararlarları değerlendirecek bu vasıflara fazlası ile sahip bağımsız senatörler olmalı; bunları halk seçmeli ve bu kişiler hiçbir ücret almamalı.

Siyasetçilere tam teslimiyet olmamalı.

Bir ülke savaş araçlarına ihtiyaç duyuyorsa, sonunda savaşa girecektir, eğer eğitime yatırım yapıyorsa ilimde ve bilimde yükselecektir.

Savaş sanayisine yatırımdan ziyade, eğitime daha çok önem verilerek sorgulayan bir insan topluluğu yetiştirilmeli. Tam tersi yapılarak cahil insan topluluğu yetiştirilerek yönetilebilen topluluklar yaratılmamalı. Bu sistem böyle devam ederse, bütün dünyada ciddi ayaklanmalar olabilir. Güney Amerika da ve yoksul ülkelerde yükselen bir slogan benim bu yazımı da onaylıyor gibi: “Fakir yatağa aç girerse zengine huzur yok.”

Ülkelerin gelirlerini eşit ve adil dağıtma zamanı çok yaklaştı bu süreçte güzellikle olmazsa, gürültülü olacağını öngörüyorum. Bir yerde kötülük ve adaletsizlik varsa orada yaşayan herkes biraz bundan sorumludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kanun Göçer Arşivi