Kanun Göçer
100 yıl ve mirasyedi Cumhuriyetҫiler (1)
Mustafa Kemal Atatürk, 100 yıl öncesinde, aile ve akrabalardan oluşan o monarşi devlet yapısını ortadan kaldırarak, Türk halkı için, en uygun gördüğü yönetim şekli olarak, halkın devletini, yani mevcut Cumhuriyetimizi kurdu.
Ulu önderimiz ve silah arkadaşları, tam 100 yıldır bizlerin içinde daha özgür ve rahat yaşamamızı istediği, o güzelim Cumhuriyet yastığını Türk halkının rahatına sundu.
Türk halkı, yani bizler de, bu yastıkla kah güzel, kah hüzünlü günler geçirdik.
Cumhuriyetin bizlere bahşettiği bu özgürlüğün ve rahatlığın ne kadarını anlayabildik, acaba?
Neydi bu insani kazanımlar acaba?
Mesela, Cumhuriyet öncesinde, kadınların seçme ve seçilme bağlamında, insan yerine bile konulmadığı, sayılmadığı bir sır değil. Aksine, hepimizin iyi bildiği bir gerçek. Kadınlarımıza seçme, seçilme hakkını, Avrupa’daki bir sürü ülkeden bile önce veren Cumhuriyetimizin değerini, maalesef hala anlayamayan, benimsemeyen, şimdi hala şeriat tarzı bir yönetim arzu eden bir sürü kadın var memleketimizde. Bu ne yaman bir çelişkidir, anlamak mümkün değil, gerçekten! Bu tabiri caizse, kendi ayağına sıkmak değilse, nedir, Allah aşkına!
Cumhuriyet öncesi, Türkiye’mizde okuma yazma genel oranının yüzde 7 olduğunu bir hatırlayalım ve ayrıca sadece monarşi ailesinin, yöneticilerinin, ve subaylarının dışında, okuma yazma bilmeyen bir dönemden, şimdilerde okuma yazma oranı kadınlarda yüzde 87ýe erkeklerde ise yüzde 96’ya gelinmesi Cumhuriyetin eseri değil midir!
Buna rağmen memleketteki erkeklerin ve kadınların bir kısmı, hala yok şeriat gelsin, yok hilafet gelsin, yok dini yönetim gelsin, diyor.
Yani uyanmayı bir kenara bıraktık, uyanmaya çalışma çabası bile hak getire!
Oysaki okuma yazmanın hikmetini çözemeyen, okuyarak anlamayı denemeyen, sadece anlatılanlara inananlar sadece ve sadece kolaycı olur ve cahil kalır!
Cumhuriyeti benimsemiş olan Cumhuriyetçiler ise, okuyarak öğrenmeye araştırmaya ve öyle inanmaya başlar.
Okumayan, her duyduğuna inanan, bilmeden araştırmadan inanan insanlar hala bir köledir; sadece anlatılana, duyduğuna inanır ve inançları yönünde yönetilir; bir tür esirdir yani, inancının esiridir.
Yaşadığımız yakın tarihe bir bakın lütfen; siyaset yapanlara bakınız: ya dini ya milliyetçiliği ya da solculuğu kullanır.
Oysaki Cumhuriyet eşitlik ve adalet üzerine tesis edilmiştir. Sadece adaletli eşit bir yönetim anlayışı bu halka yeter.
Okuyup araştıran bilinci açık tüm insanların tek beklentisi budur. Bu insanlar ne kendilerine birilerinin dini anlatmasını ister, ne milliyetçiliği, ne de solculuğu arar: sadece ve sadece adalet ve huzurlu bir ortam isterler.
Bilinçli insanlar, siyaseten anlatılan sömürü ve şovenist politikalarına, sadece gülüp geçerler.
Cumhuriyet kılık kıyafet devrimi yaptı, harf devrimi yaptı, din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak laiklik ilkesini getirdi, ama vay sen misin bunu yapan!
Bu dini, çıkarları için kullanan, din ile halkı aldatabilme imkânlarının ellerinden gittiğini anlayan sözde din tacirleri, “İslam elden gidiyor; bu zihniyet kâfirdir, zalimdir vs.” diyerek, Cumhuriyet düşmanlarını düşünce anlamında besliyorlar ve hala da bunu beslemeye devam ediyorlar.
Hiç kimsenin, sana giyiminden dolayı, inancından dolayı, dilinden dolayı müdahale etmemesinin neyi kötü, sence?
Cumhuriyet sana seçme ve seçilme hakkı veriyor; çiftçinin oğlu da cumhurbaşkanı oluyor; tornacının oğlu da cumhurbaşkanı oluyor. Bunun nesi kötü!?; sadece bir aileye mensup birilerinin seni yönetmesi, sana ne kazandırır, ne kaybettirir, birazcık düşün be kardeşim.
Eğer bunu hala idrak edip, bir anlam yükleyemiyorsan, cumhuriyet sana gerçekten de çok bol gelir!
Sen o zaman: “Beni itip kakmaya, hor görmeye, adam yerine koymamaya, devam edin” demiş olmuyor musun, be kardeşim?
Dünyada ve Türkiye’de halkın iradesinin hüküm sürdüğü Cumhuriyet (bundan tabi ki tam teşekküllü, yani A’dan Z’ye demokrasiyi kastediyorum) rejiminin dışında kalan ülkelerin durumlarına bir bakın (Mesela, Ortadoğu’daki ülkelerin hemen hemen tamamı ve eski Türk cumhuriyetleri gibi) oralarda ya tam dikta bir yönetimi, ya da süper etkin monarşi, yani babadan oğula, bir aile yönetimi görürsünüz.
Bu ülkelerdeki toplumlar huzurlu değillerdir. Hi oralara gö etmeye ve oralarda yaşamaya istekli oldunuz mu? mesela? Hiç sanmam! Ama size Avrupa’ya gitmek iҫin böyle bir fırsat sunulsa, gavur mavur demeden cümleten, daha akşamdan sıraya gireriz, değil mi? Neden acaba?
Bu aradaki fark, Avrupa’daki bir ҫok ülkenin mevcut tam demokratik bir cumhuriyete ve bunun beraberinde getirdiği refaha ve insan haklarına sahip olmasından kaynaklanıyor olabilir mi acaba!
Sadede gelelim: eğer sana bahşedilen Cumhuriyetin kıymetini bilmiyorsan; Cumhuriyet yönetimi altında yaşarken, bir nevi içinde yüzdüğün denizin büyüklüğünü anlayamayan bir balıktan farksız yaşamış gibi oluyorsun, bence. Bunu hiҫ ama hiҫ unutma sevgili kardeşim.
Aklınızı aҫık tutun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.