ABD gibi ‘dostu’ olanın !

ABD’den ardı ardına gelen haberler, ısrarla savunduğumuz şu tezi bir kez daha kanıtladı: ABD açısından Türkiye müttefik, dost, ortak değildir. Hasımdır. Çünkü ABD, Türkiye’yi bölmeye çalışmaktadır. Ortadoğu ve Avrasya’ya yönelik hamlelerinde, Türkiye’yi ABD nam ve hesabına cepheye sürmek, kriz bölgelerinde müdahale gücü olarak kullanmak istemektedir. Çünkü ABD; Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni asla içine sindirememiştir. Türkiye’yle ilgili her sorunda, karşı tarafın yanındadır.

Dün okuduğumuz haberleri sıralayalım. İlki, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, Türkiye’ye ilişkin yaptırım yasa tasarısını onayladı. İkincisi, ABD Temsilciler Meclisi, Türkiye’ye Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı için, F-35 savaş uçağı teslim edilmemesi ve Türk-Rus ortaklı Türk Akım’a yaptırım uygulanması kararını da içeren, savunma bütçesi tasarısını kabul etti. Üçüncüsü, ABD Senatosu, 1915 olaylarını, “soykırım” olarak niteleyen tasarıyı onayladı. Dördüncüsü, Türkiye eğer Adana’daki İncirlik ve Malatya’daki Kürecik üslerini kapatırsa, Yunanistan, ABD üslerine ev sahipliği yapmak istediğini açıkladı. 

Bir başka haber de, ABD’de Kongre’nin iki ayağından (senato ve temsilciler meclisi) bu kararlar gelirken, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve ABD’nin yaptığı ortak tatbikat idi. ABD 6. Filosu, tatbikatı, sosyal medya hesabından “We are NATO” (Biz NATO’yuz) etiketiyle paylaştı. Ülkemizde kimileri ise bu tatbikatı, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirecek bir hamle, ABD’nin Türkiye karşıtı tutumunun değişeceğine yönelik bir başlangıç olarak yorumladı.

Ne yapmalı?

Sıklıkla vurguluyoruz. Dış politikada ebedi dost, ezeli düşman yoktur. Çıkarlar vardır. Devletler arasındaki ilişkiler, devletlerin kapasitesine, hedefine, önceliğine, tehdit tanımına, jeopolitik konumuna, gereksinimine göre olgunlaşır. İttifaklar, paktlar, buna göre şekillenir. Buna göre gelişir.

Türkiye-ABD ilişkilerinde temel sorun; iki ülkenin önceliklerinin, beklentilerinin, çıkarlarının, hedeflerinin, tehdit tanım ve algılarının örtüşmemesidir. Türkiye’nin ABD’yi gerçekçi biçimde değerlendirmemesidir. ABD’ye bağımlı dış politika ve güvenlik yaklaşımıdır. ABD dış politikasında Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Beyaz Saray’ın işlevlerini, ağırlıklarını, etkilerini yerli yerine oturtamamasıdır. Türkiye’nin duygusal tepkiler vermesi; sorunları kişiselleştirmesi; kişisel ilişkilerle çözeceğini sanmasıdır.

Oysa ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturması için yapılacaklar bellidir. Öncelikle Türkiye her açıdan iç bünyesini güçlendirmelidir. ABD’den beklentilerini gerçekçi zeminde, mantıklı bir öncelikler listesiyle sıralamalıdır. ABD’nin emperyalist bir devlet olduğunu bilmelidir. Hegemonya kabiliyeti zayıflayan ABD’nin, Türkiye’nin yakın çevresine yönelik adımlarının, Türkiye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve Cumhuriyet Devrimi kazanımlarıyla çeliştiğini kavramalıdır.

En önemlisi de, öncelikle kendine güvenerek ve emperyalizmle savaşarak kurulan bir Cumhuriyet olduğunu hiç unutmamalıdır.

ABD’nin Karadeniz’de hesabı ne?

  Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekâtlarının ardından Libya ile Doğu Akdeniz’e ilişkin olarak imzaladığı mutabakat muhtırası önemli, her ne kadar gecikmiş olsa da. Bu adım nedeniyle, önümüzdeki süreçte Türkiye üzerindeki çok yönlü Batı baskısı daha da yoğunlaşacak. Kanal İstanbul Projesi’nin gündemde öne çıktığı bugünlerde, ABD’nin 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmeye, bunu kotaramazsa delmeye, esnetmeye yönelik girişimlerine de tanık olacağız sıklıkla. O nedenle Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’e aynı anda, birlikte, aynı dikkati vermekte sonsuz yarar var. Konuyu açalım...

ABD, yıllardır Karadeniz’e açılmanın yollarını arıyor. Hem Türkiye’ye baskı yapmak hem de Rusya’yı Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Hazar Havzası, Doğu Avrupa, Baltık Denizi üzerinden kuşatmak istediğinden, Karadeniz’de donanmasını gezdirmek için çabalıyor. Bulgaristan ve Romanya’yı NATO’ya üye yapan ABD’nin, Ukrayna ve Gürcistan’ı ısrarla NATO üyesi yapmaya çalışmasının nedenlerinden biri de bu. Rusya da kendince haklı olarak ABD ve NATO’nun bu hamlelerini öncelikli tehdit olarak tanımlıyor. 2003, 2004 ve 2005 yıllarında ABD’nin Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da yaptığı renkli devrimler de ABD’nin Karadeniz hesaplarıyla yakından ilgiliydi, günümüzdeki Kanal İstanbul Projesi de yakından ilgili.

Rusya’nın karşı hamleleri

ABD, Karadeniz’in enerji geçiş yolu olarak da öneminin farkında. Rusya’nın enerji alanındaki tekelini kırmak için de Karadeniz’e çullanıyor. Rusya ise 2008’de Gürcistan ile savaşarak ve 2014’te Kırım’ı ilhak ederek, sadece Gürcistan ve Ukrayna’ya mesaj vermedi. Asıl, ABD’ye mesaj verdi. Karadeniz söz konusu olduğunda geri adım atmayacağını, silah kullanmaktan çekinmeyeceğini gösterdi. Karadeniz’de yeni bir NATO üyesine tahammülü olmadığını ilan etti. Bu askeri, siyasi ve diplomatik adımlarını, Karadeniz’den geçen yeni enerji projeleriyle ekonomik olarak da destekledi. Jeopolitik hesapları başarıyla yapıp, stratejik olarak elini rahatlattı. Karadeniz’in bir NATO gölü olmasına eylemli olarak karşı çıktı.

Bu koşullarda Türkiye çok dikkatli olmalı. Hem Akdeniz’de hem de Karadeniz’de Batı’nın baskılarına maruz kalan bir ülke olarak, mavi vatana sahip çıkmak için daha çok çalışmalı. Bir yandan Türk Donanması’nı her açıdan güçlendirmeli, bir yandan bölge merkezli dış politikaya yönelmeli, bir yandan da ekonomik ve teknolojik olarak ileri hamleler yapmalı. Türkiye’nin bu adımları atması, yakın coğrafyada, Avrasya’da elini güçlendireceği gibi, Ortadoğu’da da yere sağlam basmasını sağlayacak. Dahası, Türkiye’yi çevreleyen denizlerde mavi vatana sahip çıkma konusunda oluşacak ulusal bilinç, denizlerdeki zenginliklerden daha fazla yararlanmanın da önünü açacak.

Sözün özü, çok gecikmiş olunsa da, denizci millet, denizci devlet olma yönünde atılacak adımlar, Türkiye’nin çok yönlü, çok boyutlu olarak kazanmasını sağlayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi