Emeklinin açlığı Kaf Dağı’nı aştı

SGK’nin verileri, tam 1,8 milyon emeklinin çalışmak zorunda olduğunu açığa çıkarıyor. Prof. Dr. Aziz Çelik’in yaptığı hesaplamaya göre, emekli aylıkları 2002’deki düzeyini korusaydı bu yıl 23 bin lirayı geçecekti. Emeklilerin içinde bulunduğu yoksulluğa karşı adım atmayan AKP iktidarı, her seçimde oy deposu olarak görmeyi sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Emekli aylığı 66 liradan 10 bin liraya, nereden nereye” ifadesiyle aylıkların 2022’den 2024’e kadar artırıldığı yönündeki iddiası tepki çekti.

Hemen her seçim döneminde emeklileri dilinden düşürmeyen ancak 10 bin lira aylık ve 3 bin lira da bayram ikramiyesine mahkûm eden iktidar gerçeği saklayamadı. Prof. Dr. Aziz Çelik, sosyal medya hesabındaki açıklamasında, Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığı’nın verilerinden yaptığı hesaplamaya yer verdi. Buna göre emeklilerin ezici çoğunluğunu ilgilendiren en düşük işçi emekli aylığı Aralık 2002’de asgari ücretin yüzde 139’u kadar olurken iken bu yıl asgari ücretin yüzde 59’una geriledi.

Asıl sorun orada
En düşük işçi emekli aylığının 2002'deki düzeyini koruması için 23 bin 633 TL olması gerektiğine değinen Çelik, buna göre en düşük işçi emekli aylığından 13 bin 633 liranın eksildiğine dikkat çekti. Çelik, Erdoğan’ın açıklamasının aksine 2002’deki en düşük işçi emeklisi aylığının 66 TL değil, 184,3 TL olduğunu belirtirken “Cumhurbaşkanı 11 milyona yakın işçi emeklisine ilişkin veriden değil birkaç yüz bini bulmayan en düşük Bağ-Kur tarım emekli aylığı verisinden söz ediyor. Asıl mesele işçi emekli aylığının ne olduğudur! Nereden nereye?” dedi.

1.8 milyon çalışıyor
Öte yandan SGK verileriyle de çalışmak zorunda kalan emekli sayısı da ortaya çıktı. DP’ye tabi emekli çalışan sayısı 1 milyon 865 bin olurken çalışan EYT'li sayısı 919 bin. HaberTürk’ten Ahmet Kıvanç’ın haberine göre 2023 yılında 2 milyon 194 bin kişiye yaşlılık aylığı bağlandı. Hayatını kaybedenler dolayısıyla dosya bazında toplam emekli sayısındaki artış 2 milyon 108 bin kişi oldu. Emekli olan EYT'lilerin 919 bini sigortalı olarak çalışmaya devam ediyor. 2023’te dosya bazında emekli olan sayısı 15,2 milyon kişiye ulaştı. Dul ve yetimlerin de yer aldığı kişi bazında emekli sayısı ise 13.9 milyondan 16 milyona yükseldi.

Emekliyi hükümet gözden çıkardı
Alım gücünün giderek erimesi nedeniyle barınma ve gıda krizinin ortasında kalan emekliler, çalışmak zorunda kalırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına tepki büyük. Sözkonusu durumu BirGün’e değerlendiren Tüm Emeklilerin Sendikası İstanbul Şubeler Sözcüsü Mustafa Durna, emeklilerin yaşamakla ilgili sorunları olduğuna değindi. Aldıkları maaşın ne kiraya ne de gıdaya yettiğini söyleyen Durna, “Vahim bir durum var. Yapıcı olarak buna çözüm bulması gereken hükümet ama hükümet emeklileri gözden çıkarttı, sadece oy potansiyeli olarak görüyor” dedi.
“Emekli aylığı rakamsal açıdan yükseliyor ama asgari ücretten çok düşük” diyen Durna, gerçek rakamın alım gücüyle test edileceğine değindi.

Borçlar kaf dağını aştı gitti
Bugün Hazine’nin her 10 bin liralık borcunun 1200 lirası iç piyasaya döviz borcu, 5200 lirası dış piyasada döviz borcu. Yani her 10 bin liralık borcunun 6400 lirası döviz cinsinden. Bu günahı bile isteye işleyen Hazine uzmanları bugün vicdan azabı çekiyor. Bir kısmı sınıf arkadaşım olan, yurtsever insanlar işledikleri suçun bedelini halk kesimlerinin ödemesinden muzdarip. Kimi bizim suçumuz yok, bize verilen emri uyguladık diyorlar. Kimi ise daha vicdanlı, istifa etmeliydik diyorlar. Çünkü günahlarının bedelinin ne olduğunu biliyorlar. Fakat Erdoğan ya bu günahların sonuçlarından habersiz ya da vicdanı Hazine uzmanları kadar güçlü değil, daha acımasız. Çünkü bir miktar vicdanı olan hiç kimse bu günaha ortak olduktan sonra açlığa mahkûm edilmiş emekliye “paramız bitti” demez, dememelidir.

Son çare sokağa dökülmek!
Emekli maaşları rakamsal olarak yükselse de alım gücü karşısında eridiğine dikkat çeken Durna, şunları ifade etti: “Sayı arttı ödeyemiyoruz, diyorlar ama bu tamamen manipülasyon. Buradaki olay tamamen algı değiştirmek. Buna inanmıyoruz. Vazgeçilen vergilerin 4’te biri toplansaydı emekli aylıklarına yetecekti. Bayram ikramiyesi konusunda da yine kandırılıyoruz. Çocuğa harçlık verir gibi ikramiye veriyorlar. Emeklilere şaka yapıyorlar ama emeklilerin artık şaka kaldıracak hali yok. Emekliler olarak cevabı sandıkta vereceğiz. Emeklileri seçim yatırımı olarak kullanmak istiyorlar, ‘Temmuza kadar şunları yapacağız’ diyorlar ama emekliler bunu yemiyor artık. Sokakta yatıyorlar, gıda alamıyorlar, barınma sorunları var. Emeklilerin gideceği huzurevi, sosyal alan bile yok. Yok sayılıyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. Bizim örgütlenme özgürlüğümüzü bile elimizden alıyorlar. Ama biz mücadelemizi devam ettireceğiz. Bize tüm bu yaşatılanlar için tüm ülke genelinde 19 Mart’ta sokağa çıkacağız.”

Günah emeklinin sırtına nasıl yıkıldı?
Erdoğan emekliye “Paramız size zam yapmaya yetmiyor” dedi. Hazine’deki Mülkiyeli uzmanları aradım, durum neydi? Pek çoğu vicdan azabı çekiyor. Çünkü vicdanlı hiç kimse açlığa mahkûm emekliye ‘paramız bitti’ demez.

Zamma para yok ki!
Erdoğan, salı günü Kabine toplantısının ardından emekliye özetle “Paramız size zam yapmaya yetmiyor” dedi. Bunun üzerine Hazine’de çalışan, aynı okuldan mezun olduğum, Mülkiyeli uzmanları aradım. Para gerçekten yok muydu? Hazine’de durum neydi? Gelen cevapların bir kısmı kamu maliyesinden anlayan insanların vicdanlarının ne kadar kanadığını gösteriyordu. Konuştuğum uzmanların neden bu kadar üzgün olduğunu anlamak için temel düzeyde kamu maliyesi bilgisine ihtiyacımız var.

Ekonomi laboratuvarı Türkiye
Türkiye ekonomisi son beş yıldır, iktisat öğrencilerine ders niteliğinde bir laboratuvar sunuyor. Enflasyona rağmen belirlenen düşük faizle varlık fiyatları şişerken, mülk sahipleri görülmemiş oranda zenginleşiyor. Aynı esnada sabit gelirli emek sahipleri yaratılan enflasyon nedeniyle alım güçlerini kaybediyor. Peki tüm bu esnada kamu maliyesinde neler yaşanıyor? Devlet, zenginleşiyor mu, yoksa yoksullaşıyor mu? Bu soruya cevap ararken çeşitli verilere bakılabilir. Fakat söz konusu faiz-enflasyon ilişkisinde Hazine’nin gelirleri ise, devlet borçlarına mercek tutmak faydalı olacaktır. Çünkü devletin zorla elde ettiği vergi, harç, para cezaları gibi gelirlerden farklı olarak devlet borçları zorla elde edilmez, gönüllülük esasına dayanır. Başka bir ifadeyle devlet zorla borç toplamaz, aksi halde topladığı şeyin adı borç değil vergi olur. Topladığı zorunlu borç da gelecek dönemdeki faizleri artırır.

Devlet borçlanması
Devlet borçlanması, borç verenin rızasına dayalı bir gelir türüyse, demek ki bu rızayı oluşturacak karşılık da sunulmak zorundadır. Bu karşılığın adı da borcun faizidir. Fakat, enflasyonun çok altında bir faiz piyasaya dayatılırsa, devlet bütçe açığının finansmanı için nasıl borç toplayacaktır? Yüzde 80’lere varan bir enflasyon oracıkta dururken, yüzde 15 ile borçlanma ihalesi açılsa, bu ihaleye kim, neden girecektir? Düşük faiz ortamında, nakit parayı dövizde, KKM’de, borsada ya da varlık alımlarında kullanmak varken, neden düşük faizli devlet tahvilleri alınsın? Bu sorular 2018’den başlamak üzere, kamu maliyesinin öncelikli sorunlarını oluşturdu. Faizleri baskılayıp piyasaya ucuz kredi pompalanırken, ekonomik büyümenin tadını çıkaran devlet, bu sefer bütçe açığının finansmanı için borç bulmakta zorlanmaya başladı. Bu ablukada, günahsız çözüm bulunamadı.

Temel günah nedir ?
Devlet borçlanmasında kamu maliyesinin belli ilkeleri bulunuyor. Bu ilkelerin başında iç borçların yerli para cinsinden edinilmesi gelir. Hatta buna “borçlanmanın altın kuralı” denir. Bu kuralın ihlaline de “Temel Günah” adı veriliyor. Kuralın mantığı çok basittir. Kendi kontrolünde olmayan bir para birimiyle borçlanılmamalıdır. Bu başkasının kanatlarıyla uçmaya benzer. Bu günah, hazineleri batırabilir. Peki bizim Hazine günahkâr mıdır? 2017’nin Eylül ayına kadar Hazine’nin iç piyasaya tek bir kuruş döviz borcu bulunmuyordu. Bu tarihe dek, Hazine’nin günahı yok. Bu tarihte Hazine’nin döviz cinsinden 319 milyar 376 milyon TL borcu bulunuyor ve bu borcun tümü dış borçlardan oluşuyordu. Hazine’nin iç piyasaya olan 523 milyar 510 milyon TL’lik borcun tümü Türk Lirası cinsindendi ve olması gereken de buydu. Öyle ya da böyle, türlü yanlışlıklar yapılmış olsa da 2017’nin Ekim ayına dek, temel günah işlenmemişti. O tarihe kadar Hazine’nin iç piyasaya tek bir kör kuruş döviz borcu yoktu.

İlk günah 2017'de işlendi
Fakat düşük faiz baskısı Hazine’nin içeriden TL cinsinden borç bulmasını engelliyordu. İşte bu ortamda ilk günah 2017 Ekim’de işlendi. O ay, Hazine, tarihinde ilk kez, mevzuata da aykırı olarak iç piyasadan döviz cinsinden 237 milyon TL’lik borçlandı. Çok küçük bir tutar gibi görünse de, ilk günah artık işlenmişti. İhaleye talep yağdı. Devlet garantili döviz alacağı için bankalar sıraya girdi.
Hazine de bu günahının tadını çıkardı. Borçlanma sorunu çözülmüştü. Faizler düşükse, iç piyasadan TL cinsinden borç bulanamıyorsa o halde döviz cinsinden borçlanılabilirdi.

2018 Haziran ayında ipler kopuyor
Böylece geldik, 2018 yılının Haziran ayına… Türk Tipi Başkanlık Sistemi yetkileriyle donanmış Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk ayında, Hazine’nin iç piyasada döviz cinsinden borcu 735 milyon TL’yi bulmuştu. Bu tutar, toplam borç stoku içinde önemsiz bir değere sahipti. O tarih için Hazine’nin her on bin liralık borcunun sadece 7 lirası, iç piyasadan edinilen döviz cinsinden borçlardı. On binde 7… Bu kadar küçük tutarda olması kimsenin tepkisini de çekmiyordu. Fakat dedik ya, Hazine kolay borcun yolunu bulmuş, temel günahın tadına bakmıştı. O yılın sonunda yani 2018 Aralık’ta döviz cinsinden iç borç tutarı 5 milyar 865 milyon TL’ye çıkacaktı. Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nin ilk 6 ayında iç piyasaya döviz cinsinden borç 8 katına çıkmıştı. Çünkü hem döviz yükseliyor hem de döviz cinsinden borç ihaleleri açılıyordu. Filmi 1 yıl ileri saralım. 2018 Aralık ayında 5,9 milyar TL olan döviz cinsinden iç borçlar 2019 Aralık ayında 86 milyar TL’ye ulaştı. 1 yıllık artış yüzde 1400’ü geçmişti. 2020’nin Aralık ayında aynı tutar 266 milyar TL’ye çıktı. 2021 Aralık ayında 388 milyar TL’ye, 2022 Aralık ayında 513 milyar TL’ye çıktı.

Günaha batan Hazine
“Düşük faizle TL cinsinden borç bulunamıyorsa o halde döviz cinsinden borçlanalım” diyerek kamu maliyesinin en temel günahını alışkanlık haline getiren Hazine, bataktan çıkamıyordu. Zira borç dövize endeksli olduğu için döviz kuruyla birlikte borç da artıyor, borç arttıkça faiz ödemeleri Hazine’yi zorluyor, faiz ödemelerinin döndürmek isteyen Hazine, iç piyasadan yine döviz borcu ediniyor, fakat döviz kuru dur durak bilmeden yükseldikçe bir fasit daire oluşuyordu.
2023’ün Aralık ayına geldiğimizde Hazine’nin iç piyasaya 800 milyar TL değerinde döviz borcu bulunuyordu. 2018’de her 10 bin liralık borcun sadece 7 liralık kısmı döviz cinsinden iç borçlardan oluşurken, bugün Hazine’nin her 10 bin liralık borcunun 1200 lirası döviz cinsinden iç borçlardan oluşuyor. Buna yine döviz cinsinden olan dış borçları da eklersek tablo trajik bir boyut kazanıyor.

Son sözüm: Siz devletsiniz! Ya günah işlemeyeceksiniz ya da emekliyi açlığa mahkûm etmeyeceksiniz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi