Beklenen deprem ve gerçekler

Ülkemiz devasa sorunlarla, sınırımızda ortadoğu bataklığında boğuşurken en temel hakkımız olan "Yaşam Hakkımızın" daha güvenli hale getirilmesi konusunda maalesef iktidar İstanbul'da "Kanal İstanbul" dışında bir şeyi görmüyor.  Pardon birde 805 bin oy farkla kaybettiği İstanbul seçimlerinin bir şekilde "Rövanş" değil" İntikam"ını almak için elinden geleni ardına koymuyor. İktidar partisinin lideri İstanbul seçimleri ardından "Topal ördek" benzetmesini yapmamışmıydı zaten. Ancak geçtiğimiz hafta UKOME (Ulaşım Koordinasyon Merkezi) yönetmeliğinde kurulda sayıyı AKP iktidarı lehine değiştirmek gibi bir ucuz siyaseti de gündeme taşıyınca ülkemizde onca sorun varken ben yine şu deprem kabusuna değinmek istedim. Çünkü deprem konusunda da iktidar İstanbul halkının sorunlarını çözmek yerine İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde ki sayısal üstünlüğünü kullanarak kentin acilen yeniden yapılandırılmasının önüne engel koymaya devam ediyor. Halbuki AKP İBB meclis grubu 23 Haziran seçimlerinde eğer tümüyle ilçeler yenilenseydi o mecliste ciddi biçimde azınlığa düşecekleri gerçeğini unutuveriyor. Hafıza onlarda da balık hafızası anlaşılan. O zaman bu gidişle ilk seçimde yer ile yeksan olmayı göze alarak engellemelerini sürdüreceği anlaşılan AKP'lilerden bu yaptıklarının hesabını sormak için öncelikle yargı yoluna gidilmesi ardından da sandığın gelmesinin beklenmesi gerekiyor. Eli kolu bağlı bir belediye yaratmak için herşeyi yapan iktidara karşı da ezici bir çoğunlukla İstanbul seçimlerinde görevi CHP ve Ekrem İmamoğlu'na veren  İstanbullulara da yönetime sahip çıkmaları gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim.
İstanbul'un en önemli sorunu "Deprem"dir. Günlük sorunlara göre de bu değişmiyor. Kentin ulaşım ve yoksullukla mücadele gibi devasa iki sorunu daha var ki bunları çözmekte ciddi projelerin hızla yaşama geçirilmesi gerekiyor.
On milyon insan güvende değil
Unutarak çözüm bulacağımızı sandığımız tek gerçek olan İstanbul depremi ile ilgili birkaç küçük anımsatma yapmak isterim. Rakamlar ise ürkütücü; TMMOB verilerine göre İstanbul’daki yaklaşık bir milyon 700 bin binadan 600 bini ‘riskli’ statüsünde.  TMMOB verilerine göre 10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşıyor. İstanbul'da belirlenen 493 toplanma alanı sayısı bugün 77'ye düştü.
Rakamlara göre İstanbul olası bir depreme hazırlıklı değil. Son yıllarda hız verilen kentsel dönüşüm çalışmaları depreme karşı devletin aldığı en büyük ve önemli adım olarak dikkat çekiyor. Ancak uzmanlara göre bu yeterli değil. Deprem toplanma alanlarından, depremle ilgili afet eğitimi ve farkındalığına kadar atılması alınması gereken çok yol var. Bu gerçekler ortada dururken  deprem gerçeğini sulandırmaya savsaklamaya güya kendi siyasi ikballeri için engelemeye kimsenin ama hiç kismenin hakkı yoktur. Aklın yolu birdir buda devletin tüm kurumlarını harekete geçirerek eşgüdüm içinde gelmesi an meselesi olan bu büyük İstanbul Depremi felaketine karşı gerekli önlemlerin alınmasıdır. Bugün Avcılar'da Bakırköy'de İBB  Meclisinde imar planları ve kentsel dönüşüm uygulamaları AKP engeline takılan yüzbinlerce İstanbullunun kimse katili olmak istememelidir. Bu çocuk oyuncağı değil ciddi bir sorundur. Mutlaka çözümlenmelidir.
İstanbul'un yarısı kaçak
"Deprem öldürmez. Bina öldürür" derken vurguladığımız Tüm yer bilimcilerin ortak görüşü Marmara'da büyük depremin olacağı yönünde.Yaşanan son 5.8'lik deprem de hasarlar yaşadık, olası muhtemel deprem ise bunun 30-40 katı o yüzden İstanbul'da deprem olmayan her anı depreme hazırlık konusunda iyi geçirmeliyiz. Zaman yok! Birinin çıkıp söylemesini beklemek bir hayal, bu deprem eninde sonunda belki 50 yıl sonra da meydana gelebilir, hemen yarın da olabilir, bunun için gerekli önlemlerin alınması gerekiyor, öncelikle bina güvenliği, çünkü depremde en güvenilir yer, evlerin içi olması gerekiyor.
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, 2018 yılında İstanbul’da 600 bin hasarlı binanın yer aldığını açıklamıştı. 2018 yılındaki imar barışından sonra da yeni Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Türkiye’de 7 milyondan fazla yapının deprem güvenliği olmadığını, kaçak olduğunu belirtmişti. 2 milyon yapı stoğu varsa İstanbul’da bunun da yarısının kaçak, iskansız olduğu anlaşılıyor demişti.
Envanter yok
Depremle ilgili uzmanlar, bilim insanları ,İstanbul’un acilen yapı stoğunun envanteri çıkartılmasını söylüyor. Bu envanter çıkarıldığı zaman yapınızın risk durumu belirlenecek, öncelik sıraları belirlenecek. Biz de diyoruz ki ilk aşamada 48 bin binanın acilen tespit edilmesi ve yıkılması lazım. İkinci sırada da hasar alacak binaların güçlendirilmesi geliyor, deprem böyle beklenir.Kanal İstanbul projesinin maliyetinden daha düşük rakama İstanbul’u afete karşı hazırlamak mümkündür. Ancak siyasi iktidar bugün Kanal İstanbul projesi yapıp etrafına yeni nüfus çekmeyi önerebiliyor Bilim insanları hem Doğu Anadolu fay hattı, hem Kuzey Anadolu fay hattında risklerin nerelerde olduğunu açıklıkla dile getirmişlerdi. O bölgelerde eski binaları, sağlam olmayan binaların yıkılması ya da güçlendirilmesi için uyarılarda bulunmuştu ancak bunların hiçbiri dinlenmiyor. Bunun üstüne üstlük 2018’de Türkiye genelinde imar affı düzenlemesi yapıldı. Acı ama bir gerçek olan şudur ki yöneticiler afeti bir risk olarak görmüyor, gereken önemi ve özeni göstermiyor.İstanbul 1999’dan bugüne beklenen büyük depreme hazır hale getirilebilirdi. uzmanlar bu konularda uyardı ama gelinen nokta ise şöyle:
"*Bilim insanları ortalama 10 yılda tüm hazırlıkların tamamlanabileceğini söylemişlerdi. Kentin içindeki bütün boş alanları yapılaşmaya açılması; böyle bir niyetin olmadığının göstergesi.
*Yeni nüfusları çekecek bir sürü uygulama yapıldı. Park alanları, yeşil alanlar, deprem sonrası toplanma alanları ve askeri alanların da yapılaşmaya açılmasıyla kentin içinde boşluk bırakılmadı.
*Kentleşme politikalarına sağlıklı bakış açısı geliştirmek gerekiyor. Bu düzenlemelerin hiçbiri yapılmadı ve vatandaş kendi kaderine terk edildi.
*İnsanların gittikçe yoksullaştığı bir ortamda bireylerin kendi olanakları ile çözüm üretmesi de mümkün değil. Devletin ve yerel yönetimlerin bu işin bir parçası olması gerekirken insanlar kaderlerine terk edilmiş oldu."
Sözün özü ise şudur: Ekonomik krizin yaşandığı ortamda vatandaşın kendi olanaklarıyla güçlendirme yapması yada sorunu çözmesini beklemek olayı hafife almak anlamına gelir. Devlet dediğimiz vatandaşın can güvenliğinden sorumludur. Bu sorumluluktan kaçması mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi