Deprem gerçektir siyaset değildir

Dostlar! Ortalık toz duman gerçekten de at izinin it izine karıştığı günlerden geçiyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'da seçimi kazanmak için tüm tuşlara basarak ortalığa çıktı. Ülkeyi yönettiği ve bugüne taşıdığı gerçekler gün gibi ortada duruyor. Ancak onlar; bu duruma "Çıraklık, kalfalık, ustalık ve mücadele döneminden sonra Türkiye için “Hemen Şimdi” diyerek yeni bir dönemi başlatıyoruz. Bu dönemin adı şahlanış dönemi diyorlar.  

Ülkenin sahibi biziz
Öyle mi değil mi bu memleketin sahibi bizler,  sizler  günü gelince oylarımızla değerlendireceğiz. İşin açığı ben bu ülkenin hiç hak etmediği şekilde 20 yıldır savrulduğunu her şeye rağmen gerilediği kanısındayoım. Türkiye ne zaman ana ilkelerinden uzaklaşsa, Atatürk yolundan ayrılma çabası içine girse 50 yıl geriliyor. Bunları gördük 1960-1971 ve 1980 derbelerinde gördük. Hala bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Hala 1984 Anayasasının olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmaya yada düzeltmeye çabalıyoruz. Tam da bu sırada ne olduğu belirsiz iddialar ve oylamalarla oldu bittiye getirlen Cumhurbaşkanlığ Hükümet sisteminin de ne kadar kötü bir süreç olduğunu sanıyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan bile görmüş olmalıdır.  

Şahlanış nasıl olacak göreceğiz  
Geçtiğimiz dönemlerin üzerine getirilmek istenen "Şahlanış Dönemi" öncesinde onların deyimiyle söyleyelim bakalım ne olacak. "Nereden Nereye- İşte Türkiye"  Bakın hangi dönemin adıdır .Şahlanış. Zerre kadar utanmaları yok!. Türk düşmanlığı, Atatürk Düşmanlığı, Cumhuriyet düşmanlığı, Hırsızlık, soysuzluk, yalan, dolan, iftira, talan. Ne şahlanışmış be! Adam haklı, gerçekten de Şahlanış Dönemi; Enflasyon şahlandı ! İşsizlik şahlandı! Yoksulluk şahlandı! Adaletsizlik şahlandı! Cehalet şahlandı! Yolsuzluklar şahlandı! Uyuşturucu kullanımı şahlandı! Kadına şiddet şahlandı! Çocuk tacizleri şahlandı! Gerici tarikatlar şahlandı!.. İşte bu kadar Dostlar Bence bu ülke şahlanacaktır mutlaka. Ve zorundayız düştüğü yerden kaldırmaya. Çıraklık,kalfalık, ustalık dönemi bitti şimdi Şahlanış Dönemi başlayacakmış. Evet şahlanacağız. Bu ülkede liyâkatli kadrolar göreve geldiğinde, Suriyelilerin misafirliği bittiğinde, devlet ciddiyetine yakışır bir yönetim hakim olduğunda, israf ve kibir bu topraklardan silindiğind elbet güzel günler göreceğiz hep birlikte..Motroları maviliklere süreceğiz

Şahlanan açlık yoksulluktur  
Bakın arkadaşlar. Söylemler güzel ama gerçekler çok farklı ve acı. Bu ülenin neredeyse tümünü bu iktidar asagari ücrete mahkum etti. Yokluk yoksulluk aldı başını gitti. Buna karşı çıkılacak bir durumda yok. Geçen gün TÜRK-İŞ açıkladı. Ülkede açlık sınırı 9 bin 590 TL’ye, yoksulluk sınırı 31 bin 240 TL’ye yükseldi. Türk-İş tarafından hazırlanan raporda, gıda enflasyonunda iki aylık değişim oranı yüzde 17,96, on iki ay itibariyle değişim oranı yüzde 94,62, on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı yüzde 114,03 olarak hesaplandı. Hadi buyrun buradan bakın birde Şahlanış dönemine  

Gıda fiyatları uçtu
Rapora göre gıda fiyatları martta aylık bazda yüzde 1,76, yıllık bazda ise yüzde 94,62 yükseldi. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 12 bin 459 lira oldu.  Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 9.591,13 TL’ye; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 31.241,48 TL’ye yükseldi.

Sütün litresi 25 lirayı geçti
Peynir ve yoğurt fiyatları gerilerken süt fiyatı artarak ilk kez litresi 25 TL’nin üzerine çıktı. Raporda, "Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta; Yılbaşı öncesi bakanlar kurulu çiftçilere destek olmak amacıyla gübrede yüzde 13, yemde yüzde 5 indirim yapılacağını ve Nisan 2023 sonuna kadar fiyatların sabitleneceğini açıkladı. Fakat 1 Ocak 2023 tarihinden geçerli olmak üzere Gübre Takip Sistemine (GTS) yüzde 98 zam yapıldı. Sonuçta çiftçiye ve son tüketiciye yansıyan bu zam, hayvansal ürünlerin fiyatının artmaya devam etmesinin sebeplerinden birisi olmuştur. Ayrıca ülkemizdeki küçükbaş hayvan varlığının yüzde 20’si deprem bölgesindeydi ve bunların bir kısmı telef oldu.

Kıyma 300 lira oldu  
Depremlerde hayatını kaybeden hayvan üreticilerinin yanı sıra yem tedarikinde ve süt ile et satışında problem yaşadığından bu işi bırakmak isteyenler dolayısıyla bölgede hayvancılığın olumsuz etkilendiği ve toparlanmasının zaman alacağı öngörülmekte. Hayvansal protein kaynaklarında bu ay ciddi fiyat yükselişleri yaşandı. Bir ayda dana etinde yüzde 13, kuzu etinde yüzde 18, tavukta yüzde 4, yumurtada yüzde 16, balıkta yüzde 8 fiyat yükselişleri gerçekleşti. Dana eti ilk kez ortalama 250 TL’nin üzerine çıktı. Baklagillerden fasulye fiyatı yüzde 10 geriledi. Yeşil ve kırmızı mercimek fiyatları yüzde 4 yükseldi. Nohudun sınırlı düzeyde fiyatı arttı. Yağlı tohumlarda fiyat değişimi yaşanmadı" denildi. 300 gramlık ramazan pidesi Ankara’da 9 TL’den satılmaya başlandı. Bir ayda pirinç, makarna un, irmik fiyatlarında sınırlı düzeyde artış gözlemlendi. Bulgur hafif düzeyde geriledi.

Meyve sebze taneyle alınıyor
Semt pazarlarında yeşil soğan, kıvırcık gibi salata yeşilliklerinin ve pırasa, lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları geriledi. Patates 12,5 TL’den satılmaya devam etti. Örtü altı sebzelerden kabak, sivribiber, domates, salatalık fiyatları düştü. Balkabağı zamlandı. Kış meyvelerinden portakal mandalina ve greyfurtun fiyatları da azaldı. Ayva ve nar fiyatları arttı. Ortalama sebze kg fiyatı 19,63 TL, ortalama meyve kg fiyatı 18,15 TL oldu. Hesaplamada 26’sı sebze ve 9’u meyve olmak üzere toplam 35 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı bu ay 18,29 TL olarak tespit edildi.

Siyasiler tartışıyor
Deprem bir gerçektir. Bu ülkenin en önemli sorunudur. Bu siyasiler tartışıyor ya hani hukuk, adalet diyor, işsizlik, yolsuzluk diyor. Ne sayıyorsanız sayın en başa depremi koymak zorundasınız. Öyle bir gerçek ki yok edemezsiniz. 13 milyon seneden beri bu bölgede depremler olageliyor. Ve daha milyonlarca sene devam edecek. Millet olarak bizim duyacağımız bu. Türkiye’nin herhangi bir zamanında herhangi bir yerinde deprem olabilir, binlerce insanı toprağa verebiliriz. Bunu da duyuyorsunuz. Artık başka sorulara gerek yok. Bırakın onu yer bilimciler, bilim dünyası kendi arasında tartışsın. Bana göre işin en önemli noktası… Mademki bu ülkede depremler olagelecektir, mademki depremleri engelleyemiyoruz, o halde depremlerde yıkılmamak için millet olarak deprem dirençli kentler oluşturmak zorundayız. Deprem dirençli yerleşim alanları oluşturduğumuz takdirde deprem korkusunu da atarız. Herhangi bir deprem olduğu zaman bir gece 50, 60 bin kişiyi de toprağa vermeyiz. O halde mümkün mü deprem dirençli yerleşim alanları, evet mümkün. Dünyada örnekleri çok. Kaliforniya, Meksika, Şili, Japonya, İtalya… Daha da sayabilirsiniz. Onlar nasıl başarmış biliyor musunuz? Çünkü o ülkeler genellikle bilime inanan, bilimin ışığı altında yol alan bilgi toplumuna dönüşmüş çağdaş ülkeler ve insanlar. O zaman biz millet olarak bu izde yürümek mecburiyetindeyiz. Yapmak için de her şeyimiz var.

Aflarla evler tabutluk oldu!
Şimdi dönelim en acı gündeme Deprem'e. kar kış kıyamet, insanlar açlıkla sefaletle boğusuyor. Dostlar ! Tekrarlayalım, ülkemizde, 20 yıldır aynı kadro iş başında, bu yönetim 20 yıldır, devleti değil, algıyı yöneterek işi idareye çalıştı. Bol bol reklam filmleri hazırladı ama ülkemizi depreme hazırlamadı. Ülkeyi depreme hazırlamak yerine; İmar aflarıyla, Ali Dibo çarklarıyla, insanlarımızın yuvalarını, tabuta çevirmişler. Bu rantçı ve kirli düzene; ‘Artık Yeter’ deme vakti gelmiştir. Örnek çok, işte İskenderun’daki devlet hastanesi depremde 70 yurttaşımız, hastane binasının altında kalıp hayatını kaybetti. Bu cinayetin geldiği, devletin resmi sunumlarında ayan beyan ifade ediliyor. ‘2012 yılında hastanemiz A bloğunda yapılan Deprem Dayanıklılık Testi raporu olumsuz gelmiştir. Yeni hastane binası en acil ihtiyaç olarak görülmektedir’ diyor. İskenderun Devlet Hastanesi için, bu tespitler hala resmi internet sayfasında duruyor. Göz göre göre cinayet dediğimiz işte bu. 2012’den 2023’e, 11 koca yıl boyunca, yıkılan binanın depreme dayanıklı olmadığı biliniyor.

Millet kesesinden harcadılar
Milletin kesesinden dolarla avroyla garantiler verip Şehir Hastaneleri dikerken, anlaşılan İskenderun Devlet Hastanesi’ne sıra gelmedi. 70 canımız göz göre göre gitti. Bu, görevi ihmaldir. Görevi savsaklamaktır. 2012’den 2023’e kadar, 4 tane Sağlık Bakanı görev yaptı. Bu cinayetten hepsi sorumludur. Tüm bu acılara sebep olan bir hükümet, azıcık gururu varsa, o koltuklarda bir dakika daha oturmaz, istifa eder.

Gerçekler acı ama  
Hakikat ortadadır. Bu hükümet, depreme, şehirlerimizi hazırlamamıştır. Gerekli önlemleri almamıştır. Ballı ihalelerle, aflarla, kanun ve yönetmelik dışı yapıların önünü açmıştır. On binlerce insanımızın hayatını kaybetmesinin baş sorumlusu, bu hükümettir. Yönetim koltuklarını, eşe, dosta peşkeş çektikleri, Kızılay ve AFAD, depremde felç olmuştur. Böyle bir afette en kritik zaman dilimi, depremden sonraki ilk saatler olmasına karşın, insanlarımız 48 saat bir başına enkazın altında kalmıştır. Mehmetçiğimiz zamanında sahaya çıkarılmamıştır. Acil Müdahale için gerekli organizasyon yapılamamıştır. Arama-kurtarma operasyonlarında, koordinasyon sağlanamamıştır. Yeterli çadır ve konteyner stokumuz olmadığı için, vatandaşlarımız günlerdir bu soğuklarda açıktadır. Bu deprem göstere göstere bağıra, çağıra gelmiştir. Devleti yönetenlerin, ‘ben bu depremin olacağını bilmiyordum’ deme şansı yoktur. Devletin namuslu bürokratları uyarmıştır. Bilim insanları uyarmıştır. Odalar, sivil toplum kuruluşları uyarmıştır

İstanbul'a da ihanet içindeler
İstanbul’a ihanet edenler, İstanbul depremi için bugüne kadar hangi hazırlığı yaptı? Hiçbir hazırlık yapılmadı. ‘Kanal İstanbul’ diyerek, ihanette ısrar edildi. Yandaşlara rant sağlamak için, ‘İstanbul Finans Merkezi olacak’ dediler. Kamu Bankalarını, Düzenleyici-Denetleyici Kurumları, Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşıdılar. İşte daha yeni ortaya çıktı. İstanbul’da çürük olduğu bilinen 93 okul, Maraş depremlerinden sonra, ancak boşaltıldı. Bu ne biçim hazırlık? 20 yıldır iş başında olanlar, bugüne kadar ne yaptı? İstanbul’da deprem hazırlığı yapan, bir yönetim bunları yapar mı? Elbette yapmaz. Depreme hazırlanmadılar. Görevlerini alenen savsakladılar. Son 20 yılda, önceki 57 hükümetin, 79 yılda harcadığı paranın 4 katını harcadılar. Bu parayla bir değil, iki değil, üç değil, dört tane depreme dayanıklı Türkiye inşa edilirdi.  

İstanbul depremi diyorlar ama  
Herkes İstanbul depremi diyor ama gel gör ki yapılan pekte bir şey yok. Deprem bilimci Prof.Dr Naci Görür geçtiğimiz günlerde İstanbul için 7 maddelik depreme hazırlık planı açılkadı Ve bunları "Vatandaş değil devlet yapmalı" dır dedi.  Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul’da depreme karşı alınması gereken önlemleri 7 maddede sıraladı. İstanbul’dan Anadolu’ya göçün devlet eliyle özendirilmesi, sanayi kuruluşlarının Marmara dışına çıkartılması ve kentte daha fazla binaya ruhsat verilmemesi gerektiğini kaydeden Görür, “Deprem dirençsiz binalar bizzat devlet tarafından dirençli hale getirilmeli veya yıkılıp yeniden yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

Deprem deprem diyoruz tık yok
Dostlar! 1999 Gölcük ve Bolu depremlerinin üzerinden 24 yıl geçti. Ne yazıkki tüm kurumlarıyla bu ülkede 24 adım atılmadı. Bu dönemin 20 yılını üzerinde yerel ve genel yönetimde AKP vardı. Ve hala onlar var. Bakın bilim insanları 99 depremin ardından Ecevit döneminde Marmara deniz dibindeki faylar konusunda çok önemli adımlar atto. Bulgular elde etti. Bunları da kamuoyu ile paylaştı. Görev kime düşüyorduy6. Elbette siyasi otoriteye. Ama işte orada motorlar stop etti. Deprem deprem diyorz ama acı gerçek. Elde hiç bir şey yok. Önerilen boynunuza düdük takın, Afad'ı 112'yi telinize indirin, deprem çantanızı havzır edin. Yahu budur devlet anlayışı. Bumu dur vatandaşına sahip çıkmak. Birde  son depremden sonra sallıyorlar 1.5 milyon kişiyi taşıyacağız diyorlar. At yalanı bulursununuz inananı !  

Bilimde  yönetimden şikayetçi  
Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, depremlere karşı önlemlere dikkat çekerek, “İnsanların can güvenliğini sağlamayan bir devlet, devlet olur mu? Bizlerin sesini duyan maalesef yok. Eğer olaydı bugünkü sahne olmazdı. Bugünkü sahne, aklı başında bir ülkede olsaydı, ciddi bir demokratik, aydın bir ülkede olsaydı çok şey değişirdi” dedi. Naci Görür açıklamalarında şöyle dedi; 1999’dan sonra Maraş depremi geliyor diye çok arkadaşımız, yer bilimciler bunları söylediler. Ben de dahil olmak üzere. Ben hatta 3 Şubat’a kadar söyledim. 6 Şubat’ta Maraş depremi oldu. Çok yazdık, çok çizdik. Sonuçta bu sahneyi görünce anladık ki biz hiçbir yerden duyurmuyoruz. Sesimizi duyan yok. Göçük altından bağırıyoruz ya ‘sesimizi duyan var mı’ diye. Bizlerin sesini duyan maalesef yok. Eğer olaydı bugünkü sahne olmazdı. Bugünkü sahne, aklı başında bir ülkede olsaydı, ciddi bir demokratik, aydın bir ülkede olsaydı çok şey değişirdi. Hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Ama bakın değişen hiçbir şey yok. Yavaş yavaş da onu unutacağız, hele birkaç ay daha geçsin. Türk milleti olarak deprem nerede, nasıl olacak diye sormayın. Çünkü bize yakışmıyor. Deprem falan yerde olacak dediğimiz zaman rahat mı edeceğiz. 40 sene sonra olacak dediğimizde oh be bu işi yırttık mı diyeceğiz. O zaman ölecek insanlar bizim çocuklarımız, torunlarımız, bizden gelen nesillerimiz olmayacak mı? O zaman neyin peşindeyiz. O fay kırıldı mı, Mersin’de de deprem oldu, buraya da deprem mi geliyor diye… Ben korkuyu anlıyorum, ben de korkuyorum. İnsani bir duygudur ama ülke olarak millet olarak bizi yönetecek insanlar olarak gerçekten yakışmıyor."
"Artık gerek duymadıkça özel sorular sorulmadıkça deprem, fay, deprem nerede olacak, nasıl olacak, hangi fay kırıldı, hangi fay kırılacak konusunda konuşmuyorum. Elbette ki önemli, ama ben diyorum ki onlar akademik dünyanın işi, bırakın akademik dünya onu tartışsın. Bugüne kadar onları tartıştık, geldiğimiz nokta şu; işte bu son deprem. Görünürde 50 bin, muhtemelen çok daha fazla insanımızı bir gecede, bir dakikada toprağa gömdük. İşte depremin sonucu bu. Bu deprem biliniyordu. Bize Marmara Depremi’ni sorduktan sonra basın mensupları ‘Hocam bundan sonra Türkiye’de nerede deprem bekliyorsunuz’ diye, parmağımızı şöyle yumar, Maraş… Sayardık. Bu parmak bitti artık, Maraş oldu.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi