Eller nereye, biz neyleye?

Karbon salınımlarını azaltmak için, Norveç, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeler 2025 yılından itibaren benzinli ve dizel araçların kullanımını yasaklayacağının haberlerini yapıyor. Uzay teknolojileri ile ilgileniyor, genetik araştırmalar için milyarlarca bütçe ayırıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Kıraathane! 
***
Neyse ki çok geçmeden yüreğimizi serinletecek bir düzeltme yapıldı. Bildiğimiz kıraathanelerden değilmiş, içinde kitap olacak, çay-kek olacak. İnternette olacak ama internette neye bakacak millet? Fazla bilgi bozar bizi, Wikipedia bile unutuldu gitti ama merak eden varsa, hala kapalı. İnternetten ne araştıracak insanlar? Tavla-iskambil gibi oyunlar oynanır herhalde. Püskevit ile başlayan vaadler, kek ile devam ediyor. Peki, bu kıraathane-kütüphanelerde(kır-kütüphane olarak bahsedeyim) hangi kitaplar, gazeteler olacak? Bazı havayolu-karayolu vb. şirketlerine her gazete sokulmuyor biliyorsunuz. Bu arada aklıma takıldı, kıraathane sahipleri kır-kütüphanelerini protesto edip, taksici-uberci kavgasına döndürmez umarım. 
***
Eller nereye, biz neyleye...
Dünyanın gelişmiş ülkeleri aklın sınırlarını zorlayan işlerle uğraşırken, bu çağda bizden köpeklerin çektiği kızaklarla hastaneye gitmediğimiz için şükretmemizi bekliyorlar. Hamdolsun, ambulanslarımız bile var.
Tok açın halinden anlamazmış derler ya, sahiden anlamıyorlar. Konuşmalar öyle güzel ki, insanlar çılgınca alkışlıyor, avuçları patlıyor. Diyor ki; ”Hiçbir emekli kardeşimin bu güzel dönemini evde, kahvede geçirmesini istemem. Yapacak hiçbir şeyim kalmadı dediğiniz gün bittiğiniz gündür.” 
Sonuna kadar katılıyorum bu fikre, ancak siz nerede yaşıyorsunuz?  900-1000 lira maaş alan emeklilerimiz, dışarda bir bardak çay içmeye çekiniyor. 12 milyon emekli var bu ülkede. O kadar az para almasına rağmen hala oğluna-kızına ekonomik olarak destek olmaya çalışıyor. Hayatı boyunca yaşadığı köy/ilçe dışında yer görmemiş insanlar var.
Yazın sahillerde tatil yapan, tarihi yerleri gezen emekli turistleri gördükçe benim yüreğim burkuluyor. Bu söze dayanarak emeklilere ne yapacakları konusunda da öneri yapsalar, yol gösterseler fena olmaz hani. 
Halkın en ucuz yollu keyif alabildiği spor aktivitesi futbol. Onlar da paralı kanallarda ve her evde yok. Adam takımının maçını dışarda izliyor, bir çay içiyor. İzleme parası ile çay ücretini kredi kartı ile ödeyebiliyor. 
***
Seçimden seçime akıllarına gelen emeklilere, 1000 lira bayram ikramiyesi verildi. Ertesi gün sabahın köründe çıkıp bankaların, postanelerin önündeki kuyruğa bir baksalardı keşke. Bir gün bile bekleyecek rahatlığı yok kimsenin. Türkiye 7.4 büyümüş diye açıklandı ancak biz nerden büyüdüğümüzü, kimin büyüdüğünü hala kara kara düşünmekteyiz. Bu kadar büyüdüysek neden hala bedava dağıtılan makarnayı, kömürü bekliyor insanlar? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde oy karşılığı kapı kapı erzak dağıtılıyor? Eğer bu yardımlar ülkede yaşayan tüm ihtiyaç sahipleri içinse, neden diğerleri faydalanamıyor? Böyle bir durum yaşatılacağına, gelir durumuna göre her vatandaşa maddi yardım yapılamaz mıydı?
***
Ne kadar büyüdük, ülke ne kadar refah içinde, sağlıkta ve eğitimde ne kadar ilerledik, ortalık toz pembe... Yerli arabayı da yapsak tamamdır.
Seçimlere ne kaldı şunun şurasında, 25 Haziran’ı bir atlatalım, gerçeği göreceğiz artık. Ancak kendi adıma şunu söyleyeyim, gelecek günlerden ciddi ciddi endişe ediyorum. İnce bir ayar gerektiği kesin.
Neyse, konuyu bir fıkra ile tatlıya         bağlayalım,
Sevgiyle kalın
***
Padişahın biri, ülkeye yüksek vergiler koymuş. Halk hiç tepki vermeden ödüyormuş. Padişah merak etmiş ve vezirlerini gidip bakmaları için görevlendirmiş."Filanca yerdeki şehre gidin. Oradaki köprünün başına bir adam koyun. Geçen herkesten 1 akçe alsın." demiş. Vezirler padişahın dediğini yapmış. Şehir halkından yine ses seda çıkmıyormuş. Padişah bunun üzerine iyice sinirlenmiş. Emir vermiş; "Köprüden çıkandan da 1 akçe alınsın."
Vezirler talimatı yerine getirmişler. Halktan yine bir tepki gelmemiş, buna çok kızan padişah hemen emir vermiş: "Köprünün ortasına bir adam dikilsin. Geçen herkese on sopa vursun." Emir yerine getirilmiş. Halktan yine tık yok! Padişah iyice küplere binmiş. Tüm şehir halkını meydana toplayıp hiddetle bağırmış: "Bre mendeburlar. Hiç mi şikâyetiniz yoktur benim devletimden. Niye böyle susup durursunuz?" Kalabalıkta çıt yok. Daha da sinirlenen padişah: "Eğer tek bir şikâyetiniz bile yoksa hepinizin kellesini uçuracağım ona göre" demiş. Bunun üzerine biri elini         kaldırmış: 
“Padişahım, şu bizim şehrin tek köprüsü var ya...” 
“Evet biliyorum o köprüyü. Yoksa geçiş parası mı çok geldi?” 
“Yok padişahım o değil de şu köprünün ortasında duran adam var ya... “
“O adamdan mı şikâyetiniz var. İstemiyor musunuz o adamı?” 
“Yok padişahım. Tek bir adam olduğu için kuyruk oluyor. Birkaç adam daha koysanız da çok beklemesek.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi