Enseyi karartmayalım

Rumelililer efkarlı gördükleri insana “enseyi karartma” derlermiş. Hani yüzümüz yanıyor, bari enseyi karartmayalım manasında. Bu deyimi bize kazandıran rahmetli gazeteci ve yazar Çetin Altan’ı da bu vesile ile anmış olalım.
Efkar basmayanımız var mı?    


Günlerdir yeni mevduat sistemine kafa patlatıp, anlamaya çalışıyoruz. En baba ekonomistler bile “ne oluyor yahu!” diye bir süre suskun kaldılar. Benim anladığım kadarı ile ne iktisat ne de ekonomi kitaplarında örneği yoktu. Dolardan, avrodan bize ne diyeceğiz ama onu da diyemiyoruz. Çünkü, kurların artması demek, akaryakıttan, iğne-ipliğe zam gelmesi demek. Efkarın dibi yani...
Bir anda neden fırladığını anlayamadığımız dolar, bir gece ansızın düşüşe geçiverdi.
Daha sonra öğrendik ki, 1960’li yılların sonunda bunun bir benzeri uygulama Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) adı altında uygulanmış. Şimdi de Türk Lirası'ndan kaçışı önlemek için, Dövize Endeksli Mevduat  (DEM) adı altında bir plan uygulanacak. Bunun işe yarayıp yaramayacağını elbette şu anda bilmiyoruz.
Nureddin Nebati Bey’i epey heyecanlandırmış ki “gözlerime bakın” dediğine göre iyi bir şey olmalı.

    

Ancak arşivler de geçmiş yıllarda işe yaramadığını 17 Eylül 1989 tarihli Milliyet Gazetesi’nin haberinde dönemin başbakanı Turgut Özal şu ifadelerle anlatıyor;
"İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 84-89 arasında bu ödemeleri yapmasaydık aile başına herkese 1 milyon TL para ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur.
1970’li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi."
Özal, söz konusu haberde ayrıca 84-89 arası yaşanan enflasyon-emisyonun ortalama yüzde 50'sinin DÇM ödemeleri yüzünden yaratıldığını söylüyor. Özal, DÇM'lerin yükünün yıllarca halka yüklendiğini vurgulayarak "Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM'nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz" ifadelerinde bulunuyor.” diyor.

    
 

Dünya; iklimsel değişiklikler, ilim, bilim, çevre ile ilgilenirken, biz hala dolar nasıl o kadar yükseldi ve bir anda nasıl o kadar düşürüldü diye düşünüyoruz. Dolar düşüşü markette, pazarda raflara yansır mı acaba diye bekliyoruz.  Cebinden 100 dolar çıkmayacak insanların neden halay çektiğini anlamaya çalışıyoruz. Gecenin bir vaktinde her yer kapalı iken kimler döviz sattı diye şaşkın şakın bakıyoruz. Madem düşürmek ellerindeydi, neden o kadar beklediler diye merak ettiğimizle kalıveriyoruz. Kur artışlarını ekmeğe, akaryakıta, kağıda “mini mini” zamlar gelirken neden düşürmediler?


 

Asgari ücrete zam geldi evet. Artış yüzdelik olarak iyi ama bir hesap yapmaya kalksak içinden çıkılmıyor. Yani, sadece simit yese insanlar hesap tutmuyor. Bakın, çabucak basit bir hesap yapalım. Bir ailenin günde bir bidon su tükettiğini düşünelim. Onbeş liradan ayda 450 lira eder. Her gün beş adet ekmek aldığını varsayalım. O da etti mi 450 lira. Günde bir simit alsalar, ayda 90 lira. Günlük yol parası da 15 lira desek, o da aylık 450 lira. Toplam ne etti? 1440 TL.
Kaldı, 2810 lira.
Kira, elektrik, su, doğalgaz, sağlık, eğitim giderleri için 2360 liranız daha var. Evde yaşayan diğerlerinin simit paraları, ulaşım, vs.diğer masrafları dahil değil.  Güle güle harcayın. Ya da elinizde kalanı, kur garantili mevduat hesabına gönül rahatlığı ile yatırabilirsiniz. Bu durumda  dolara endeksli mevduat korumasında kimlerin parası DEM’lenecek diye düşünmek yanlış mı?

        

Frederico Garcia Lorca’nın bir konuşmasından alıntı yaparak son sözü yazmak uygun olacak.
“Dünyada iktisadi eşitsizlik hüküm sürdükçe, düşünmek diye bir şey olmayacaktır.”
Ben şöyle bir benzetme yapıyorum; iki adam bir ırmak kıyısında yürüyorlar. Biri varsıl, öteki yoksul. Birinin işkembesi dolu, öteki esneye esneye havayı kirletiyor.
Varsıl adam konuşuyor; “Suyun üstündeki küçük sandal ne güzel! Kıyıda çiçeklenen zambağa bak!”  Yoksul adam bağırıyor; “Açım, hiçbir şey göremiyorum. O kadar açım ki!”
Tabii. Açlık kökünden sökülüp atıldığı gün dünyanın hiç görmediği manevi bir coşku olacak. Büyük ihtilal geldiği zaman kopacak sevinci gözümüzün önüne getiremeyiz.

Neyse, enseyi karartmayalım...
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi