4 çocuktan biri aç!

Yeni eğitim-öğretim yılı, velilerin okullarının imam hatipe dönüştürülmesini protesto etmesinden, okullarda ücretsiz yemeğin verilmesine kadar birçok tartışmayla başladı. Araştırmaya göre eğitim sistemine yurttaşların güveni ise büyük ölçüde düşük seviyelerde çıktı. Yeni eğitim-öğretim yılı yine çözülemeyen birçok sorunla başladı. Okullarını geri isteyen velilerden, ekonomik krizle birlikte masraflar altında ezilen ailelerin çocuklarına ücretsiz yemek talebine kadar, öğretmenlerin maaş eşitsizliği talebi ile eğitime olan güvensizlik de yeni dönemde çözüm bekliyor. Ekonomik kriz ve hayat pahalılığı, gıda fiyatlarının yükselmesi, kırtasiye ve katlanan okul fiyatları nedeniyle aileler, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi anlamda zorlandılar. Seçim sonrasında peş peşe gelen zamlarla birlikte veliler, çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmanın yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramama korkusu yaşıyorlar.

MEB toplumla kavgalı
Yeni eğitim yılı başlarken, Milli Eğitim Bakanlığının genel geçer açıklamalar yaptığını; eğitim sisteminde öğrenmeyi geliştirecek, bireysel gelişmeyi takip edebilecek ne gibi önlemler alındığını söyleyemediğinin altını çizen veliler ise şu ifadeleri kullandı; “Milli Eğitim politikaları ve uygulamaları ile ülkenin en fazla dava açılan kurumu. 2000 yılından sonra MEB’e açılan dava sayısı yüzde 313 arttı. 2003 yılında MEB aleyhine sadece 3 bin 509 dava açılmışken, 2017 yılında ise 30 toplam 35 bin 798 dava açıldı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre, son iki yılda Bakanlığın tarafı olduğu toplam 71 bin 912 idari ve adli dava açıldı, bu davalardan 20 bin 487’si reddedildi. MEB toplumun birçok kesimiyle kavgalı. Milli Eğitim Bakanlığı eğitimi bozduğu, gerilettiği yetmezmiş gibi toplum barışını, huzurunu da bozuyor. İkitdarın imam-hatip okullarını arka bahçe olarak kullanması da büyük teki çekti. Dindar ve kindar nesil yetiştirme nesil yetiştirme projesi olarak, bütün topluma dayatılmaktadır. Dinsel eğitim aldı başını gidiyor. Dünya üzerinde bu seviyede dinselleşen eğitim veren hiçbir ülkenin bir geleceğin olmamıştır. Bu sadece İsmail Tanman Okulu’na sahip çıkmak değil, bir laiklik mücadelesidir" dedi.

Okul yemeği ne alemde?
Derinleşen ekonomik kriz, gıda başta olmak üzere tüketim maddelerine gelen zamlar ile mutfaktaki yangın büyüyor. Uzmanlar, çocukların günlük fiziksel, bilişsel/zihinsel gelişimlerini, okula devamlılıklarını ve akademik başarılarına düzgün beslenmenin etkisinin çok fazla olduğunu dikkat çekiyor. MEB tarafından yayınlanan “Ücretsiz Beslenme/Yemek Programı” konulu genelge ile 2022-23 yılı eğitim öğretim yılının ikinci yarıyılı itibarıyla okul öncesi öğrencileri için ücretsiz öğle yemeği uygulaması başlatmıştı. Ancak MEB tarafından okullarından açılmasına 3 gün kala okullara yeni bir genelge gönderilerek yeni eğitim öğretim yılında bu uygulamanın yalnızca 11 il için devam edeceği bildirildi. Ülkenin geri kalanı illerindeki okullarda uygulamanın ne olacağı konusu muğlak kalması sonrası ‘her okulda bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir” çağrıları yükseldi.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), ‘Eğitimin ve okulların durumu’ başlıklı raporunda acil olarak okullarda bir öğün öğle yemeği verilmesi gerektiğini belirtti ve eğitimde giderek artan gerici uygulamalara dikkat çekti. Raporu sunan Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, "Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Özellikle ekonomik krizle birlikte hızlı artan yoksullaşma, öncelikle en hassas durumdaki çocukları etkilemiştir. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada yapılacak en acil eylem, bir an önce okullarda kamunun öğle yemeği hizmeti sunmasıdır" diye konuştu.

Çocuklar açlık sıkıntısı çekiyor

- Kamu okullarına okul hemşireliği kadrosu tanımlanmalı ve çocuklar için temel sağlık hizmetleri sürekli oldukları okullarda verilmelidir.
- Türkiye’de her dört çocuktan biri okula aç geliyor ve okul devamsızlığının en önemli nedeni yoksulluk. Çocukların dengeli ve yeterli beslenmesini sağlamak için okullarda her çocuğa en az bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir.
- Okullarda sınıf mevcutları özellikle bazı bölgelerde hala çok kalabalık. İkili eğitimi ortadan kaldıracak, bütün çocukların tam gün okula gitmesini sağlayacak ve sınıf mevcutlarını 30’un altına indirecek derslik ve öğretmen ataması yapılmalıdır.
- Deprem bölgesinde okulların fiziksel şartları düzenlenmeli.
- Okul öncesi eğitim parasız olmalı ve her çocuk üç yaşından itibaren okul öncesi eğitime katılabilmelidir.

Eğitimde sorunlar büyüyor
Eğitim Sen'den 'okul durum raporu' açıklaması: Kamusal, bilimsel, laik, parasız, demokrat bir eğitim gerekli. Eğitim Sen, yeni eğitim-öğretim yılına ilişkin hazırladığı raporda, okul masraflarının devasa boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Kırtasiye masraflarının 2021 yılından bu yana 6 kat arttığı ve bu yıl en az kırtasiye masrafının bin 335 TL'ye ulaştığı ifade edildi. Eğitim Sen, kamusal, bilimsel ve laik, parasız, demokratik bir eğitim anlayışının olması gerektiğini belirtti.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), “Okulların Durumu Raporu”nu açıkladı. Rapor, okul masraflarının devasa boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Kırtasiye masraflarının 2021 yılından bu yana 6 kat arttığı ve bu yıl en az kırtasiye masrafının bin 335 TL'ye ulaştığı ifade edildi. Eğitim programının bilimden, sanattan ve evrensel değerlerden uzaklaştırıldığına vurgu yapıldı.
Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, kamusal, bilimsel ve laik, parasız, demokratik bir eğitim anlayışının gerekliliğine dikkat çekti. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere evrensel sözleşmelerin imzalanması ve geri getirilmesinin son derece önemli olduğunu belirtti. Eğitim sistemi ile ilgili kaygıları dile getirdiği açıklamasında, siyasal iktidarın eğitim politikalarının tektipleştirmeye, bölmeye, farklı dil ve kültürleri yok saymaya, manipülasyona ve boyun eğdirmeye yönelik olduğunu belirtti. Eğitim sisteminin eşitsizlikleri arttırdığına dikkat çeken Kurul, kamusal, bilimsel ve laik bir eğitim anlayışının gerekliliğine vurgu yaptı. Eğitim Sen'in raporu, eğitim sistemindeki sorunları bir kez daha gündeme getirirken, okulların durumu ile ilgili tartışmaların sürmesine neden oldu.

Kırtasiye malzemeleri 6 kat arttı
Okulların açıldığını ancak okul masraflarının da devasa boyutlara ulaştığını ve 2021 yılından bu yana kırtasiye masraflarının altı kat artarak, bu yıl en az kırtasiye masrafının bin 335 TL’ye ulaştı.
Kayıt parası adı altında alınan rakamların 20 bin liradan 200 bin liraya kadar uzandığını gözlemleyebiliyoruz. İşsiz velilerimiz bu masrafı nasıl karşılıyorlar, asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışan velilerimiz bu masrafla karşılaşınca ne hissediyorlar? Bunları sormak zorundayız. Eğitim alanı, piyasa ekonomisine ciddi bir biçimde açılmış durumda, neoliberal politikaların en kılcallara kadar yayıldığı bir düzen içerisinde işliyor. Servis ücretleri, okula ulaşım çok maliyetli. Ankara’da dolmuş ücretleri 17 liraya ulaşmış durumda, toplu taşıma sistemi piyasaya bırakılmış durumda.

Temiz su ücretsiz yemek!
Çocuklar için okulda ücretsiz temiz suya erişim, ücretsiz öğle yemeği düzenlemesi yapılmış değil. Bu konuda bir eğitim politikası oluşturulmuş değil. Pek çok okulumuzda okula aç giden çocuklar gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu temel gereksinmenin karşılanması çok önemli. Önümüzdeki merkezi yönetim bütçesi tartışmaları esnasında bu konunun eğitim kamuoyu tarafından sıklıkla gündeme getirilmesi ve bunun için bütçeden ciddi bir kaynağın ayrılması son derece önemli.

Öğretmenler yoksul bile değil!
Öğretmenler ve tüm eğitim emekçileri yoksulluk sınırının çok altında ücret aldığını ve kira, ulaşım, gıda, temizlik malzemeleri, iletişim, doğal gaz fiyatlarının maaşların büyük bir kısmını alıp götürdüğünü belirten Kurul, açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü:
Artık güvencesiz çalıştırma bir norm haline getirildi Milli Eğitim Bakanlığında. Eşit işe eşit ücret ilkesi adeta yok sayıldı artık. 600 binin üzerinde işsiz öğretme gerçeği de Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve YÖK’ün önünde büyük bir sorun olmayı sürdüren bir konu olarak duruyor. Özel sektör öğretmenleri de ağır sömürü koşulları altında hayatta kalmaya çalışıyorlar. Asgari ücretin çok altında ücretlerle yaşamını sürdürmeye çalışan öğretmenler olarak eğitimin ciddi sorunlarında biri olmayı sürdürüyor. Okul fiyatlarına yapılan devasa artışlar eğitim emekçilerine yansımıyor. 3 milyona yakın çocuk eğitim sisteminin dışında. Açık ortaokul ve liselerde 1,5 milyona yakın öğrenci okul yüzü görmeden diplomalarını alacaklar. Mesleki eğitim merkezlerinde 1 milyon 400 bin öğrenci var, okulda bir gün iş yerinde 4 gün geçiriyor bu öğrenciler. Peki ya göçmen ve sığınmacı çocuklar, onların sayısı 400 bin... 400 bine yakın çocuk okulun dışında, eğitim hakkından yararlanamıyor.

Eşit eğitim yalan oldu
2023 LGS’de Anadolu liselerinde kontenjanlar 71 bin civarında, fen liselerinde 40 bin, sosyal bilimler liselerinde 10 bin 740, imam hatip liselerinde 42 bin 356, mesleki teknik Anadolu liselerinde 41 bine ulaşmış durumda. Bu lise tercihleri ve kontenjanlara baktığımızda siyasal iktidarın hedeflerini bu rakamlarda net bir biçimde görebiliyoruz. Ama sorunun daha büyük bir kısmı var, toplamda 200 bine yakın öğrencinin bir dönem bakanının ifadesiyle ‘nitelikli liselerde eğitim görme hakkı’ varken ortaöğretimde eğitim gören 5 milyon öğrencinin eşit ve eşdeğer bir eğitim alma hakkı nerede? Plansız biçimde okullarımız açılmış durumda. Artık zorunlu din dersleri sayısı ikiye çıkarılmış durumda. Almanca seçmeli diller haline getirildi, yabancı diller arasında en gözde olan artık Arapça. Tüm dillere saygılıyız ama ülkenin uluslararası ilişkiler

bağlamında geliştirdiği stratejilere bağlı olarak eğitim sisteminin programında değişikliklerin yapılmasına karşıyız. Yabancı dillerin seçimi bakanlar kurulunun kararına bırakılmış durumda bu da ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. .

Milli eğitim sorunludur
2023/’24 eğitim öğretim yılı, Türkiye’de eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açıldı. Özellikle son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz sonucunda artan fiyatlar okul masraflarını ciddi oranda arttırmış, çocuk okutan ailelerin bütçelerini derinden sarsmaya başlamıştır.

Devasa sorunlar çözüm bekliyor
Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir.

Ekonomik kriz de cabası
Ekonomik kriz ve hayat pahalılığı, gıda fiyatlarının yükselmesi, kırtasiye ve katlanan okul fiyatları nedeniyle aileler, çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi anlamda zorlanmaktadır. Seçim sonrasında peş peşe gelen zamlarla birlikte veliler, çocuklarına günlük harçlık vermekte zorlanmanın yanı sıra beslenme çantalarını dahi dolduramama korkusu yaşamaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın öncelikli gündeminde ise öğrencilerin okul masrafları ve beslenme sorunları değil, imam hatip okullarını evrensel alternatif bir model olarak bütün insanlığın hizmetine sunmak, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imam ve vaiz görevlendirilmesi gibi politika ve uygulamalar bulunmaktadır. Türkiye’nin eğitim sistemi, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.

Engelliler çözüm bekliyor
Türkiye, engellilerin eğitimi konusunda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında olması gereken düzeyin çok gerisindedir. Engellilerin eğitim alma ve meslek edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları son derece sınırlıdır. Son yıllarda, sayıları hızla artan özel eğitim merkezlerinin denetimsiz uygulamaları nedeniyle engellilerin ve ailelerinin mağdur edildiğine ilişkin örnekler artmaktadır. Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınmamaktadır. Engellilerin önemli bir bölümü kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile bireylerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmektedir. Türkiye’de okul çağında olup da özel eğitim alamayan çocuk sayısı hala çok yüksektir. Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür.

Aidat veren vermeyen sınıf ayrımı !
Okullarda, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından sınıfsal bölünmeler geçmişe oranla çok daha net bir şekilde yaşanmaya başlamıştır. Okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapılmakta, aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrenciler daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlanmaktadır.
Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi