Kader değil cinayet!

Beceriksizliğin ortaya çıkarttığı çaresizlik, rezilliğe, rezillik yağmaya dönüştü. Kelimeler yetersiz, gözlerimizde yaş kalmadı. Ama bazıları hala ama hala bunlardan ders almıyor. Sıkılmadan ona buna hakaretler yağdırıyor. Başımıza bela edilen pisliklerin yağmalarını bile görmezden geliyorlar. "Münferit olaylar" diyorlar. Ve çok acıdır ki hala ama hala o nefret söylemleriyle kibirleriyle, yardıma gelenleri bile aşağılamaya çalışıyorlar. Acı gerçekten çok acı ve bizler hangisine üzülüp hangisine kızacağımızı bile şaşırmış durumdayız. Ne yazık ki yaşadığımız depremde, sadece insanlarımız depremin altında kalmadı. “Hızlı ve etkin karar alacağız” diyerek pazarlanan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de, deprem enkazının altında kaldı. Hızlı karar alacağız diyenler, depremin hemen sabahında değil, depremden ancak 36 saat sonra, 10 ilimizi “Afet Bölgesi” ilan edebildi.
 

Bunları da aşarız
Biz biz kökleri Kuvâ-yı Milliye’den gelen bir milletin evlatlarıyız. Anadolu'nun bağrından yükselen özgürlüğün sesiyiz. Bu acıları da aşarız ama yapılanlar ve yapılmayanları asla ve asla unutmayacağız herkes bunu böyle bilsin. Acımız büyük ve derin tarifi yok. Geçmiş olsun Türkiye’m. Başta ailemiz ve akrabalarımızla dostlarımın yaşadığı Malatya olmak üzere bu çok korkunç depremlerde yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Dualarımız hep onlarla. Bu zorlu günleri hep beraber, dayanışma içinde aşacağız. Halkın kendi kendini idare ettiği sisteme Cumhuriyet deniyor da, bu kadar da "kendi kendine" olamamalıydı.. 20 yıllık bir yönetimin “Deprem çok büyük, ne yapalım” deme hakkı asla olamaz. Hükümetin özellikle eksikleri söyleyen muhalefete, düşman görmüş gibi bakıp parmak sallaması kabul edilemez. Küfür ve hakaret edemezsiniz. Ederseniz size de ederler altından kalkamazsınız. Bakın. Hızlı ve etkin karar alma iddiasıyla getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de deprem enkazı altında kaldı.Afet bölgesindeki 381 bin küçük yatırımcı başta olmak üzere milletin borsada silkelenmesine göz yumdular. İnsanlar afetle boğuşurken, onları bir de borsa depreminin altında bırakanların yaptıkları elbette yanlarına kar kalmayacak.
 

Millet can derdinde

Millet canının derdindeyken, Hükümet düşündüğü seçim tarihinden bir hafta öncesine kadar sürecek bir OHAL yetkisi adlı. İlgili kanun afetle mücadele konusunda kendisine zaten ihtiyacı olan yetkileri veriyor. Ama yetki obezi Erdoğan, depremi fırsat bilip OHAL ilan etti. Mevcut sistemde zaten her şey bir kişinin iki dudağına bakmıyor mu? Bakıyor. Bir de bunun üstüne, OHAL yetkileri neden isteniyor? Tam da seçimler yaklaşırken, kendisinin de ağzından kaçırdığı gibi depremi siyasi istismara dönüştürmeyi önlemek gerekçesiyle, muhalefeti susturmaya, afet yönetimindeki aksaklıklara yönelik eleştirilerin önünü kesmeye çalışıyor.Birde Erdoğan eleştirilerle ilgili “defter tutuyoruz” diyerek örtülü olaak tehditler ediyor. Beyefendi, defter tutuyormuş, defteri de günü vakti saati geldiğinde açacakmış. Peki, milletin tuttuğu defter ne olacak? Korkacaksanız, asıl milletin defterinden korkun. Erdoğan yağma olaylarını OHAL’e gerekçe olarak gösteriyordu. İçişleri Bakanı’nın ise bu olayları inkar ediyrodu. Bu kafalar ülkeyi böyle yönetemezken, vatandaşlarımızda yönetilmezlik duygusu oluşturmak için özel bir çabaya hiç ihtiyaç yok. Yetkiniz çok. Ama yönetme yeteneğiniz hiç yok.
 

GSM operatörleri ortada yoklar
Depremin ardından planlama, organizasyon ve koordinasyon konusunda sahada, ciddi sıkıntılar olduğunu, yönetimin gerekli hazırlığı yapmadığının görldük. Onun maçına, bunun etkinliğine mobil baz istasyonları gönderen GSM operatörleri, deprem bölgesine mobil baz istasyonları kuramadı. Enkaz altındaki milletten faturalarını çatır çatır, peşinen tahsil etmeyi biliyorlar ama iş şöyle bir günde hizmete gelince operatörler ortada yoklar. Bugün geliyorum diyen depremlerin yıktığı şehirleri soaklarda kalan yaklaşık 13 milyon yurttaşımızı durumunu göreceğiz. Siyasiler neler demiş ona bakacağız.Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem bölgesinde Kahramanmaraş'taki depremde bir vatandaşa, “Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içinde olan şeyler” dedi. Aynı Erdoğan'ın 2003 yılında Bingöl depremindeki konuşması: “Buna ihmal denmez. Yeraltında fay kırıklarından önce, kırılan ar damarlarıdır. Olay kader diye geçiştirilemez.”demişti.Çok acı değil mi .
 

Çök kapan kurtul
AKP bir yandan Kanal İstanbul hayali ile yanıp tutuşurken diğer yandan başta olası İstanbul depremi olmak üzere ülke genelinde hazırılıklar yapıyordu güya. Bu nedenle tüm ülkede iki ay önce "Çök kapan kurtul" tatbikatı yaptırıldı. Sadece iki ay önce ülke çapında tatbikat yapan Süleyman Soylu "Hazırlıklıyız, çok yol katettik. Kentsel dönüşümle güvenlikli şehirler inşa ettik"demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Hamdolsun artık hiçbir afette vatandaşlarımızın nerede bu devlet diyen feryadını duymuyoruz" sözleriyle gelinen durumu özetlemişti. Peki Dostlar! Ya gerçekler. Yani bizle ağam eğleniyor modundayız. Milletle dalga geçiyorlar.
 

İnsanlar ağlıyor
Bu ülkede bizim halkımız marketlerden gıda almak zorunda kaldığı için "Hırsızlık yaptık" diye ağlıyor, bu hale getirenler "Kader" diyor. Bu uçurum, vicdanımı sızlatıyor. Bu utanmazlık, öfkemi alevlendiriyor. Güzelim memleketi mahvettiniz. İnsanları donarak öldürdünüz, sefilliğinizi trollerinizle mi kapatacaksınız? Sizden korkan sizin gibi olsun. Helalleşmek yok, hesaplaşmak var. Depremden dolayı gün aymadı. Biz dertlere Uyandık. Uykusuz bir gece oldu elbet. Çaresizlik ilgisizlik beceriksizlik birde doğal zorluklar. Gördük ki depremle ve AKP ile bir ülke değil bir devlet böyle çöktü acı acı acı. Bakın Naci Görür hoca ve diğerleri hakikaten aylardır, yıllardır yazıyor, söylüyor. Daha birkaç gün öncesi de tvit atmış. Ah hocam herhangi bir yer sallansa "zina" diyen cahillere filan laf anlatmak zor tabii.. Kadercilere ! Maalesef toplumun epey bir bölümüne yani. Çok büyük felaket bu ! Göz göre göre.. Korkunç !! Bakın Dostlar. 20 Yıllık Hükümetin ‘Deprem Büyük, Ne Yapalım’ Deme Hakkı Yok
 

Geliyorum demişti ama tınlayan yoktu
Türkiye’nin yaşadığı depremin beklenmeyen bir deprem olmadı ortada. Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda bölgede tehlikenin arttığının vurgulandı. Bu gerçekler devlet tarafından yıllardır biliniyor. Bu rapor elinizdeyken, siz ne yaptınız? Neden Kahramanmaraş’ı ve tüm bölgeyi bu depreme hazırlamadınız? Kim verecek hesabını. Önceki Afet Protokolü askeri vesayetle mücadele denerek çöpe atıldı. Yerine yenisinin konamadı.Bu yüzden de var olan Türkiye Afet Müdahale Planı’nın da uygulanamadı. EMASYA Protokolü bugün yürürlükte olsaydı, Mehmetçik depremden hemen sonra sorumluluk bölgelerine dağılırdı. Pek çok husus çok kısa sürede hallolabilirdi. Ama olamadı.
 

Yemek yemekten utanır olduk
Afet bölgesinden uzaktaki vatandaşlarımız; nefes aldığına, yemek yediğine, sıcak odalarında oturduğuna, yatağında uyuduğuna utanır hale geldi. Her bir yurttaşımızın kalbi; Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki yurttaşlarımız için atıyor. Milletimizin büyüklüğünü, kadirşinaslığını, zor zamanlardaki dayanışma gücünü, bu deprem felaketinde bir kez daha gördük. İnsanlarımız ellerinde ne var ne yok her şeyi seferber etti. Yardımları bölgeye ulaştırmak için sosyal medyadan örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, deprem bölgesine koşan doktor ve hemşireler, yardım kolilerini taşıyan gençler, yaptıkları bağışlarla, depremin yüküne omuz verenler, deprem enkazından taş kaldıranlar… Hepsi bu kâbustan, bu karabasandan uyanacağımızın teminatı oldular. Her birine şükran borçluyuz…

Sorunlar da enkaz altında kaldı
Deprem felaketinden sonra, sahada planlama, organizasyon ve koordinasyon konusunda , ciddi sıkıntıların var. Ve mevcut yönetimin depreme gerekli hazırlığı yapamadığı ortaya çıktı. Depremzedelere yardım için gelen ekipler havaalanlarında kaldı. Bazı yerlerde iş makinası vardı operatör yoktu. Bazı yerlerde de operatör vardı iş makinası yoktu. Bazı yerlerde de iş makinası da operatör de vardı. Ama kurtarma ekibi yoktu. İş makineleri, operatörler ve kurtarma ekipleri buluşturulamadı. İnsanlar ise enkaz altında bağırıyor, yakınları çaresizce çırpınıyordu. Bakın Dostlar! Şu saat olmuş, bölgede iletişim hala en büyük sorun. Onun maçına, bunun etkinliğine, mobil baz istasyonları gönderen GSM operatörleri, deprem bölgesine neden bir türlü baz istasyonu kuramıyor. Şu çağda, şu sıkıntılı günlerde yapılacak iş mi bu? Bu şirketler, enkaz altındaki milletten, faturalarını çatır çatır, peşinen tahsil etmesini biliyorlar. Ama iş şöyle bir günde hizmet vermeye gelince operatörler maşallah ortada yok.
 

AFAD değil afet
Ülkemiz deprem bölgesinde, ama yaşadığımız son büyük deprem felaketi, şehirleşme, konut kalitesi ve afet yönetimi konusunda, alınan tedbirlerin, yetersiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Bugün yaşadığımız deprem felaketi sürpriz mi? Hayır değil. Bilim insanları, Kahramanmaraş merkezli bu deprem için, yıllardır bağıra, çağıra uyarılarda bulunuyorlar. Şimdi bu AFAD’a ait resmi doküman. Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı. Ne diyor bu doküman? Gölbaşı-Türkoğlu segmenti, yani kırılan fay hattı, “500 yılı aşkın bir süredir, büyük bir deprem üretmeyen sismik boşluk konumundadır” diyor ve ilave ediyor. “Bu deprem tehlikesini artırmaktadır.” Tehlikeli zonlardaki yapıların tahliyesi zorunludur. Betonarme ve statik hesapları doğru olan, depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır. Bu devletin raporu. Bu gerçekler devlet tarafından, 2001’den bu yana biliniyor. Biz şimdi buradan soruyoruz. 2003 yılından bu yana ülkeyi yönetenlere soruyoruz: Bu rapor elinizdeyken, siz ne yaptınız? Neden Kahramanmaraş’ı ve tüm bölgeyi bu depreme hazırlamadınız?
 

Depreme değil ranta giden milyonlar
Türkiye’nin her yeri deprem bölgesi. Bu bugünün gerçeği değil, binlerce yıldır bilinen bir husus, binlerce yılın gerçeği. Kendinden önceki 57 Cumhuriyet Hükümetinin, 79 yılda harcadığı paranın 4 katını 20 yılda harcayan, yetmez bir de üstüne depreme hazırlık için, milletten 36,5 milyar dolar vergi toplayan, ekonomik büyüme modelinin merkezine inşaatı koyan Saray yönetimi, şehirlerimizi bu gerçeğe göre hazırlamalıydı. Onun yerine kaynaklar, dolarla, avroyla garantilere, ışıltılı AVM’lere ve ranta gitti.
 

Zihniyetleri budur
Bugün yaşadığımız felakete sebep olan zihniyet, işte bu zihniyettir. Kaçak yapılara ruhsat verip, bağış topluyoruz diyen işte bu zihniyettir. 1999’da Büyük Marmara Depremini yaşadık. O günden bu yana da, İstanbul depremini konuşuyoruz. Ama yaşadığımız son felaket, 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin, şehirlerimizi depreme hazırlamadığını açık seçik gösteriyor. Böyle bir felakette, izlenecek bir afet protokolleri dahi yokmuş. Bunu gördük. İlk gün büyük bir kararsızlık ve şaşkınlık yaşandı.
 

AFAD politize edildi
Afetle mücadele için kurulmuş AFAD paralize oldu. Şimdi öğreniyoruz ki, Tanzanya’ya elçi yapılmış önceki başkanı, tekrar göreve çağırıyorlar. Kurumun üst yönetimi, atama bakanların, AK Parti’nin akrabayı taallukatıyla doldurulmuş. Liyakatsizlik tüm Türkiye’yi esir aldığı gibi, AFAD’ı da esir almış. Elbette bugün sahada cansiperane çalışan AFAD personelini bütün bunlardan tenzih ediyoruz. Onların üstün gayretlerine şahidiz. Ama depremin daha ilk anında, bu fedakâr personeli, seferber edecek, bir yönetim ortada yoktu. AFAD Başkanı sustu. Fuat Oktay konuştu. Devletin askeri ve sivil tüm imkânları, depremin ilk dakikasından itibaren, seferber edilemedi. Önceki afet protokolünü, “Askeri vesayetle mücadele” bahanesiyle, çöpe atan bu yönetim, 20 yılda doğru dürüst uygulanabilecek, bir afet protokolü hazırlayamamış.
 

Düzce raporu bugünleri anlatıyor
AFAD ’ın hazırladığı “Düzce Depremi Etki Analizi Raporu” bugünleri anlatıyor. Güya Türkiye’de bir “Afet Müdahale Planı” var. Ama bu raporun sonucunun ilk maddesi bu planın uygulanamadığını söylüyor. Afet yönetiminin kaosa dönüştüğünü söylüyor. Görev ve yetki karmaşasının olduğunu söylüyor. Tıpkı bugün 10 ilimizde olduğu gibi. Oysa “Emniyet, Asayiş ve Yardım Planları” yani EMASYA Protokolü bugün yürürlükte olsaydı, Mehmetçikler, depremden hemen sonra, sorumluluk bölgelerine dağılır, yardım malzemelerinin dağıtımından, arama ve kurtarmaya, afet bölgelerinin asayişinden, diğer ilk yardım ve emniyet tedbirlerine kadar, pek çok husus çok kısa sürede hallolabilirdi. Sahra hastaneleri, sıcak sahra çadırları kurulur, şu soğuklarda sıcak çorba verecek sahra mutfakları çalışırdı. Ama “asker bu işlere karışmasın” diyerek, bu protokolü kaldırıp attılar. Ve depremin ilk 24 saatinde, yurttaşlarımız enkazın altında bir başına kaldı. Çöken yapıların çoğuna arama kurtarma ekipleri gönderilemedi, gidemedi. Asker sahaya 24 saat sonra indirildi. O da 3 bin 500 Mehmetçikle… Bugün sayı 21 bin. Ne yazık ki bu plansızlık, bu organizasyonsuzluk nedeniyle, çok önemli bir zamanı, ilk 24 saati kaybettik. Kaybedilen zamanla beraber, insani kayıplarımız da arttı.
 

Aynı çığlık "nerede bu devlet!"
“İstasyonlarda akaryakıt yok. Fırınlarda ekmek yok. İçecek su yok, yardım yok, devlet yok” feryatları, arşa yükseldi. 1999’dan 24 yıl sonra, “Nerede bu devlet?” çığlığı, kulaklarımızı değil, yürekleri parçaladı. Daha önceki depremlerde de, benzer sıkıntılar yaşandı mı? Yaşandı. Tüm bu gerçekler karşısında, 20 yıllık bir yönetimin, “Deprem çok büyük, ne yapalım” deme hakkı, asla olamaz. Hele eksikleri söyleyen muhalefete, düşman görmüş gibi bakıp parmak sallama, küfür ve hakaret etme hakkı, hiç ama hiç olamaz. Hep söylüyoruz bu ülkenin en büyük açığı, milleti ayrım yapmadan kucaklayan, tarafsız, partisiz bir Cumhurbaşkanıdır. Bu acı günlerde bunu her zamankinden daha fazla hissettik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi