Kanal İstanbul ABD ve Montrö

Türkiye, Libya’ya asker göndermeyi ve Kanal İstanbul Projesi’ni tartışırken, Rusya’dan Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir açıklama geldi. Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, NATO’nun Baltık ülkeleri, Polonya ve Karadeniz’de artan askeri varlığının, büyük çaplı bir savaşın habercisi olduğunu söyledi. Rusya’nın çıkışının içeriği ve zamanlaması önemli. Nedenlerini sıralayalım…

 Birincisi, Rusya 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi konusunda, Türkiye kadar hassas. Hatta Montrö’yü savunanları “Montrö Lobisi” olarak damgalayanlardan, Lozan Barış Antlaşması’nı “hezimet” olarak görenlerden daha hassas. NATO’nun, Rusya’yı çevrelemeye yönelik adımlarını tehdit olarak kabul ediyor. Karadeniz’de ABD’nin askeri varlığını artırmasına tepki veriyor. Rusya’nın yakın çevresinde NATO üyelerinin yaptıkları tatbikatlardan rahatsız oluyor. Halen Karadeniz’e sahildar üç NATO üyesi var: Türkiye, Romanya, Bulgaristan. ABD’yle yakın ilişkileri olan Ukrayna ve Gürcistan’ı da ABD, ısrarla NATO’ya almak istiyor. Rusya itiraz ediyor. Karadeniz’in adeta bir NATO gölü olmasına izin vermeyeceğini söylüyor.

 İkincisi, özünde bir rant projesi olan ve ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakmasına hizmet edeceği bilinen Kanal İstanbul, Rusya’yı endişelendiriyor. Rusya’nın, diğer özelliklerinin yanında, Karadeniz’e sahildar devletler arasında en büyük yüzölçümüne, en kalabalık nüfusa, en zengin yeraltı kaynaklarına, en büyük ekonomiye sahip olduğu dikkate alınırsa, onun Kanal İstanbul’a itiraz etmesi, üzerinde durulması gereken bir husus. Rusya, IMF’nin 2019 yılı tahminine göre, 1.6 trilyon dolarlık ekonomik büyüklükle, dünyada 12. sırada. Dolayısıyla Boğazlardan geçiş yapan, yük taşıyan gemilerle ilgili her girişimle yakından ilgileniyor. 

Boğazlardaki gemi trafiği

 Üçüncüsü, son yıllarda Boğazlardaki gemi trafiğinde istikrarlı bir düşüş var. Bunun temel nedeni, enerji naklinde boru hatlarının daha çok öne çıkması elbette. Petrol ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) taşıyan tankerlere daha az ihtiyaç duyulması. Önümüzdeki yıllarda Avrupa ve Asya arasında yük taşımacılığında demiryollarının ağırlığının artmasıyla (Çin’in Kuşak Yol Projesi de bu konuda büyük yatırım öngörüyor), Boğazlardaki gemi trafiğinin daha da azalması muhtemel.  

Kaza riski abartılı

Dördüncüsü, Türk Boğazları dünyanın en yoğun tanker geçişi yapılan boğazlarından değil. Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı, Süveyş Kanalı, Bab’ül Mendeb Boğazı’nın gerisinde. Yani, stratejik önemi çok büyük, ama gemi trafiği o kadar yoğun değil. O nedenle, iktidarın halkı, Kanal İstanbul Projesi’ne ikna etmek için, Boğazlardaki gemi trafiğinin yoğunluğuna, kaza riskinin yüksekliğine ilişkin sözleri abartılı. Mevcut önlemler daha da artırılır, teknoloji daha çok kullanılır, kılavuzluk hizmetleri daha da geliştirilirse gemi trafiğinden kaynaklanan aksaklık, zaman kaybı, kaza riski çok aşağılara çekilir. 

Beşincisi, Katar Emiri’nin annesinin Kanal İstanbul güzergâhında aldığı 44 dönüm arazinin de kanıtladığı gibi, vatan topraklarımıza yönelik aşırı bir ilgi var. Katarlıların Türkiye’de aldıkları gayrimenkullerin toplam yüzölçümü 795 bin metrekareyi geçmiş, Yalova’nın yüzölçümüne yaklaşmış. Bu konuda ilk 5 şöyle: Suudi Arabistan, Kuveyt, Irak, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri.

Kısacası, Kanal İstanbul başımızı çok ağrıtacak. Projeyi, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasıyla birlikte ele almalı. Rant lobisinin faal, ABD’nin pusuda olduğunu unutmamalı.

Suriye’deki yanlışı Libya’da tekrarlamak

Türkiye, Libya ile deniz yetki alanlarına ilişkin mutabakat muhtırası imzaladıktan sonra, Libya’yla askeri işbirliği yapmayı ve gerekirse asker yollamayı gündemine aldı. Şüphesiz askeri işbirliğine yönelik adımda, iktidarın, Libya’da Birleşmiş Milletler’in de (BM)  tanıdığı Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile olan ideolojik yakınlığının da payı var. Suriye ve Mısır’da izlenen yanlış politikalara sebep olan İhvan (Müslüman Kardeşler) sempatisi, Libya’da da devrede. Fakat Libya’ya Türk askerinin gönderilmesi, Libya iç savaşında Türkiye’yi taraf haline getirdiği gibi, Libya’ya askeri yardım yollanması da, bu ülkeye silah ambargosu öngören BM kararıyla çelişiyor.

Rusya Libya’da etkili

Türkiye’nin Suriye’deki hatalarından ders alması, Suriye siyasetinde yaptığı değişiklikten gerekli sonuçları çıkarması gerekirken, Libya’da da aynı yanlışları tekrarlaması vahim. Bu durum, hem Akdeniz’de Türkiye’nin elini zayıflatıyor hem de Rusya’yla ve İran’la ilişkilere yansıyor. Oysa Rusya’nın Türkiye’yle her alanda gelişen ilişkileri (doğalgazdan S - 400 hava savunma sistemine, nükleer santraldan turizme dek) dikkate alındığında, Türkiye’nin bu konuda daha dikkatli olması gerekiyor. Zira Türkiye’yle ilişkilerinde Rusya hem para kazanıyor hem Türkiye üzerindeki askeri ve siyasi nüfuzunu artırıyor. Karşılıklı ticarette denge açık ara Rusya lehine. Türkiye’nin bu ülkeye olan teknolojik bağımlılığı da artıyor. Ayrıca Rusya, Türkiye üzerinden ve Türkiye’yle işbirliği yaparak Avrupa enerji piyasasında da konumun pekiştiriyor.

Hafızamızı tazeleyelim. ABD ve Avrupalı müttefikleri, NATO aracılığıyla Libya’ya saldırdıklarında, Türkiye önce, “Ne işi var NATO’nun Libya’da?” diye eleştirmiş, sonra keskin bir dönüş yapıp, bu emperyalist saldırganlığa destek vermişti. Sonuç ortada. Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da siyasi tablo ürkütücü.

Sözün özü, emperyalizmin saldırdığı hiçbir ülke, fiilen bölünmekten kurtulamıyor. Ulusal bütünlüğünü koruyamıyor. İç savaştan kaçamıyor. Türkiye’nin de Ortadoğu’da hesabını bu gerçeğe göre ve tarihten gerekli dersi alarak yapması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi