Kusursuz fırtına başladı artık tam kapanma kaçınılmaz

GEÇTİĞİMİZ haftalarda "Kusursuz fırtına geliyor" başlığı altında Ekim ve Kasım aylarında Corona virüs belasının ülke genelinde bir yayılma ile kıran haline dönüşeceğini erken önlemeler alınmaz ise salgının aniden kontrolden çıkacağı uyarısında bulunmuştum. Maalesef içinde bulunduğumuz ortamda başta İstanbul İzmir Ankara olmak üzere Türkiye genelinde Corona virüs vakaları çığ gibi büyüdü. Burada vakaların yüzde 50'sinin yer aldığı İstanbul'a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Şöyleki son altı günde "Ölüm nedeni" (Bulaşıcı Hastalık) yazan 807 kişi hayatını kaybetti. Son altı günde Günde ortalama ölüm sayısı 135. İstanbul 10 Kasım itibarıyla haftalık fazla ölümlerde Nisan'daki tepe noktasını geçti. Sadece son 3 haftada önceki yıllara göre 2045 fazladan ölüm gerçekleşti. İstanbul şu an kapatılsa bu artış hızı haftalarca devam edecek. Coroona virüs her geçen gün yüzlerce insanın hayatına mal olmaya devam edecek.

Günde 2 otobüs insan ölüyor

TTB Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof. Dr. Cavit Işık Yavuz Avrupa'nın ve ülkemizin çok sert bir döneme girdiğini, ağır hasta ve ölüm sayılarına bakarak önümüzdeki on gün içinde, günde yüzün üstüne çıkan ölümlerin olabileceğine dikkat çekti.

Yavuz, “ Nisan ayında 2 bin 960 insanımızı kaybetmiştik. Umarım, Kasım ayında bu rakamın üzerine çıkmayız. Günlük ölüm sayıları bu şeklide devam ederse Kasım ayında 2 bin 500'den az olacağını düşünmemek gerekir. Umarım yanılırız. Çünkü gerçekten her ölüm ayrı bir acı. Düşününün, Türkiye de bir günde iki otobüs dolusu insan hayatını kaybediyor. Ve bu bir şekilde de normalleşmiş durumda. Aralık ayını çok zor geçireceğimizi öngörüyoruz. Toplumsal bulaşıcılığı kontrol altına almadığımız sürece hiç bir filyasyon ekibi sonuca ulaşamaz çünkü onlar da tükendi” dedi.

Bakanlıktan anlaşılmaz karar

Ortalık Corona virüs nedeniyle toz duman altında kalırken Sağlık Bakanlığı vakalarla ilgili açıklama noktasındaki "Gizleme" alışkanlığını daha ileri bir boyuta taşıdı. Bundan böyle Covid-19 testine yeni zorlmalara konuldu. İstanbul'da tüm hastanelerin kapılarında bitmeyen uzun kuyruklar oluşturan yurttaşlara bri darbe de her fırsatta iyi mücade ediyor diye övgüler düzdüğümüz Sağlık Bakanlığı bürokrasisinden geldi. Burada bu ayrımı yapalım çünkü Covid-19 ile mücadele eden can veren sağlık emekçilerinin Bakan Koca ve bürokrasisi ile bir ilgileri yok. Sağlık Bakanlığı yayınladı, herkese test devri bitti, bu şartı taşımayan temaslı dahi olsa korona testi olamayacak

Sağlık Bakanlığı yayınladı, herkese test devri bitti

Sağlık Bakanlığı, il sağlık müdürlüklerine gönderdiği genelge ile korona virüse yakalanan kişilerin temaslılarına, sadece semptom gösterdikleri takdirde test yaptırılması talimatını verdi. Temaslı kişi 60 yaş üstü ise ancak 7 gün sonra kendisine test uygulanacak.

Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürü Doç. Dr. Fatih Kara, 82 ilin il sağlık müdürlüklerine gönderdiği filyasyon çalışmaları konulu genelgede, koronavirüs hastalarıyla temaslı kişilerde semptomları yoksa artık test yapma zorunluluğunun kaldırıldığını açıkladı.Koronavirüs hastalarıyla temaslı kişilere test yapma zorunluluğunun kaldırıldığını açıklayan halk Sağlığı Genel Müdürü Doç. Dr. Kara temaslılara yapılacak test ölçütünü şu şekilde açıkladı:“İlk ziyaret sırasında semptomu var ise (Daha sonra semptom gelişen kişiler için belirlenmiş prosedür dahilinde), 60 yaş ve üstü ve komorbiditesi (birden fazla eşlik eden hastalık) olan kişilerden temas tarihinden sonraki 7. günde semptomu olmasa dahi numune alınması gerekmektedir.”

Dört kez aranma koşulu!

Kara genelgesinde temaslı kişilerin temasın üzerinden geçen 2-4-8 ve 12. günlerinde telefon ile aranması gerektiğini belirterek, arama sonrasında koronavirüs belirtileri saptanırsa test yaptırılacağını ifade etti.

Konuyla ilgili olarak ise Dr. Ergün Demir ise bakanlığın bu genelgesi için “Temaslılardan belirtisiz olgulara semptom ve yaş sınırlaması ile epidemiyolojinin ilkelerine aykırı olarak COVID-19 pozitif vakalar ile diğer temaslılardan numune alınması bu şekilde kısıtlanmış olmaktadır” yorumunu yaptı.

Yurttaş piyasa insafına terkedildi.

Temaslı yurttaşların piyasanın insafına terk edildiğini vurgulayan Dr. Ergün Demir, “Henüz spesifik bir tedavisi ve aşısı bulunmayan Covid-19 enfeksiyonunda tanı koymak ve enfekte kişileri saptayarak filyasyon ve izolasyon yapabilmek ancak PCR testi ile mümkündür. Bu uygulama ile temaslı vatandaşların test yaptırabilmesi zorlaştırılmıştır. Test yapılmayan ancak evde izole kalması gereken temaslı vatandaşlar panik halde özel sağlık kuruluşlarına yönelecek ancak 250-300 TL’yi cepten ödeyerek test yaptırabileceklerdir” dedi.

Vekile ayda 8 test

yurttaşa hiç yok

Demir, milletvekillerinin bir ayda 8 kez test yaptırabildiğini anımsatarak şöyle konuştu:“Epidemiyolojinin ilkelerine aykırı olarak Covid-19 pozitif vakalar ile aynı evde kalan temaslılara bile test yapılmazken milletvekillerine, danışmanlara, Meclis’te ve Saray’da çalışanlara, futbolculara, AKP yöneticilerine sırf tarama amaçlı test yapılabilmektedir. Bu ayrımcılığa ve bilimdışı uygulamaya ilişkin Sağlık Bakanlığı yetkilileri henüz bir açıklama getirmemişlerdir. Salgında başarı, bulaşı, hastalanmayı önlemektir; mücadelede doğru yöntem ise epidemiyoloji bilimine uymaktır. 3-5 maskeyi vatandaşlara dağıtamayıp yüzüne gözüne bulaştıran AKP iktidarı öyle anlaşılmaktadır ki test uygulamasını da yüzüne gözüne bulaştıracak.”

Durum kötüden de öte

Salgının başlangıcında neredeyse televizyon sunucularından daha çok ekranlarda görünen Bilim Kurulu üyeleri, asıl konuşmaları gereken tüm kritik dönemeçlerde olduğu gibi yine sus puslar… Sağlık Bakanlığı ise vaka ve hasta sayısını düşürebildiği kadar az gösterme, salgının patlama yaptığını gizleme peşinde.Ama hayatlarını, hastalarını yaşatmaya adamış, ilk günlerden bu yana gece gündüz demeden can kurtarmaya çalışan değerli hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız susmuyor. Kimi görevde bulundukları hastanelerde yoğun bakımın dolu olması nedeniyle başka bölümleri kapatarak yeni yoğun bakım üniteleri yapmaya uğraştıklarını yazıyor, kimiyse hasta yığılması karşısında yaşadıkları çaresizliği duyurmaya çalışıyor.

Varlığından onur duyduğumuz bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Bengi Başer’in paylaştığı şu mesaja bakar mısınız? “Bugün çok ilginç bir olaya tanık oldum. 112 ambulansı, ciddi bulguları olun Covid pozitif bir hastayı, ‘Listemizde boş yeriniz olduğu gözüküyor’ diyerek acil servisimize bırakıyor ve alelacele uzaklaşıyor. Cami avlusuna bebek bırakır gibi!.. Maalesef bu durumdayız. Ama hayat, maske hariç normal!..”

İstanbul Tabip Odası (İTO) ise “kırmızı alarm” veriyor.

İTO adına konuşan Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu salgının kırana dönüştüğünü belirterek acilen alınması gereken önlemleri sıralıyor. Konuştuğum enfeksiyon hastalıkları uzmanları da, hiç vakit geçirmeden en az iki hafta süreyle sokağa çıkma kısıtlaması getirilmesini, temel-zorunlu ve acil mal/hizmet üretenler dışındaki tüm işlerde, çalışmaların durdurulmasını öneriyorlar. Ama maalesef salgının başından bu yana alışageldiğimiz ezber değişmiyor ve İstanbul Valiliği 65 yaş ve üzerine saat 10.00-16.00 dışında sokağa çıkma kısıtlaması getirmekle yetiniyor! Böylece toplumda 64 yaş ve altı için korona tehlikesi yokmuş gibi yanlış bir algı oluşuyor!.. Ayrıca ekonomik krizin, radikal önlemler alma konusunda iktidarın elini kolunu bağladığı anlaşılıyor.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya gelince. O, önlem almak yerine uzun süredir benimsediği nasihat verme alışkanlığını sürdürüyor! Maske, mesafe, hijyeni ihmal etmeden sabırlı olmamız ve Covid-19 aşısını beklememiz gerektiğini söylüyor.

Türkiye kara kışa koşarken, henüz herkese yetecek dozda grip aşısını getiremeyen Sağlık Bakanı’nın “Covid-19 aşısını bekleyelim” şeklindeki sözleri, kırana dönüşen ürkütücü salgınla mücadele edenler için, giderek trajikomik olmaya başlıyor.

TTB: Tüm işkollarında

28 günlük kapanma olmalı

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Grubu 8. Ay Değerlendirme Raporu internet ortamında bir basın toplantısıyla açıklandı. Toplantıda konuşan TTB Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, çalışanların haklarının korunması koşuluyla zorunlu gıda işkolları dışında tüm sektörlerde 28 günlük kapanma gerektiğini söyledi.

TTB'nin salgının 8'inci ayındaki değerlendirmesinde kış aylarına girilmesiyle birlikte hem hasta hem de ölüm sayılarında ciddi artış yaşandığını, salgının başladığı Nisan ayındaki rakamlara ulaşıldığına dikkat çekilerek, radikal kararların alınması gerektiği kaydedildi.

Kapanma kaçınılmaz

TTB Covid-19 İzleme Grubu Üyesi P rof. Dr. Kayıhan Pala, TTB'nin hem durum saptaması yaptığını, hem de önerilerini kamuoyuyla paylaştığını belirterek, bu çabalarına karşılık bulamamaktan yakındı. Pala, toplumla hiçbir şey paylaşılmadığı için Türkiye'de salgının ne aşamada olduğunun bilinmediğini belirtti.

Açıklanan verilere göre hızlı bir artış yaşandığına dikkat çeken Pala şunları söyledi:

“Büyük artışı engellemenin yolu virüsün insandan insana geçişini engellemek ya da sınırlamaktan geçiyor. Bu virüsün en uzun kuluçka süresi olan 14 gün boyunca, mümkünse bunun iki katı kadar, epidemiyoloji bilimine göre göre 28 gün boyunca çok zorunlu olan işyerleri, örneğin fırınlar, gıda satış yerleri dışındaki bütün sektörlerin, emekçilerin zarar görmeyeceği, emek sömürüsünün daha da artırılmayacağı şekilde önlem alınarak kapatılmasını öneriyoruz. Başka türlü bu salgının etkisinin azaltılması söz konusu olmayabilir. Başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerde gördüğümüz sağlık sisteminin yanıt verme kapasitesinin zorlandığı koşulların, yanıt vermeyecek duruma da gelmesinden endişeliyiz.”

65 yaş kısıtlaması yanlıştır

Kayıhan Pala, 65 yaş üstü vatandaşlara getirilen kısıtlamaları da eleştirdi. Geçmiş aylarda 65 Yaş üstüne kısıtlamaları hatırlatan Pala, “Kısıtlama uygulanırken bizzat sayın bakan bütün ölümler içerisinde 65 yaş üstü ölümlerin yüzde 93 olduğunu açıklamıştı. Bugün itibariyle bu oran yüzde 73. Yani kapanmanın olduğu dönemde 65 yaş üstü ölümler daha fazla iken bugün daha az olmasının açıklanması gerekir. Ben bu uygulamanın uygun olmadığını, insan haklarına aykırı bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Bir yandan 65 yaş üstü yurttaşlarımızın Covid-19'dan koruyor gibi görünürken, öte yandan onların beden ve ruh sağlığını hiçe sayan bir uygulamanın içine giriliyor” şeklinde konuştu.

AVM'ler vaka sayısını patlattı

Değerlendirme raporunu okuyan TTB Merkez Konseyi Üyesi Prof. Dr. İbrahim Akkurt da, vazgeçilmez olmayan işyerlerinin kapanması gerektiğini, teması azaltan evden çalışmanın yaygınlaşmasını önerdi. Sürekli maske, hijyen ve sosyal mesafe çağrılarıyla pandeminin önlenemeyeceğini belirten Akkurt, “İç havalandırma en çok yayılımın olduğu durumdur. AVM'ler en çok bu nedenle risk doğurdu ve patlamaya neden oldu. İdari önlemlerin her alanda sosyal izolasyonun sağlanacağı şekilde yapılması gerekir. Marttan bu yana maske, elleri yıka, sosyal mesafe deniyor. Koruyucu donanımlar en son çaredir ve etkisinin en az olduğu son durumdur” ifadelerini kullandı.

Kapalı alanlarda aeresol etkisi

Çalışma yaşamındaki sıkıntıların havaların soğumasıyla birlikte artacağını hatırlatan TTB Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof. Dr. Özlem Azap Kurt da, “Kapalı ortamlarda virüsün bulaş riski değişiyor. Kapalı ortamda sadece damlacıkla bulaşmıyor. Aerosol olarak havada uzun süre asılı kalabildiğini, normalde bulaşamayacağı halde ortamın havalanmadığı kapalı ortamda bulaşacağını biliyoruz. Bu da kalabalık çalışma ortamların için ayrı bir risk getiriyor. Tabi okullar bu konuda yine risk grubu içinde yer alıyor. Kış aylarının daha sıkıntılı olabileceği düşünülerek yapılacak planlamaların da, hem sağlık çalışanlarıyla hem de kamuoyuyla paylaşılması gerekir” şeklinde konuştu.

TTB 8. ay Pandemi

raporundan kesitler

Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19’u tam 8 ay önce bugün pandemi olarak duyurdu; ne tesadüftür ki ülkemizde ilk “resmi vaka/hasta” da o gün ilan edildi. Pandemiyi iyi yönetmiş olan ülkelerin yanında bizim de içinde olduğumuz pandemi yönetiminde başarısız olmuş dünyanın büyük kısmı maalesef çok sert bir döneme girmiş durumdadır. Bu yönetememenin faturasını ise maalesef toplumun emekçileri çekmektedir; birileri kapalı ortamlarda bulunmasın, kalabalıklara karışmasın diye onlar canları pahasına ekonominin çarklarını döndürmeye “mahkum” edilmişlerdir. Bu nedenlerle bu ayki basın bilgilendirmemizin/toplantımızın temasını “Çalışma Yaşamında Covid-19” oluşturmaktadır. Öncelikle dünyadaki ve ülkemizdeki son verili durum gözden geçirilerek pandemide çalışanların durumunu sizlerle paylaşacağız. Çünkü sağlığın evrensel kabul edilen tanımı “kişinin ruhen, bedenen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde bulunması”dır. Kar arttırma hırsının gözlerini kör ettiği kapitalizmin insanların sosyal koşullarını yıkarak nasıl bedensel ve ruhsal sağlıklarıyla oynadıklarını irdelemeye çalışacağız.

TÜRKİYE'DE SON DURUM

Ülkemizde sekizinci ayını geride bırakan COVID-19 pandemisi, hızlı/kontrolsüz yeniden açılmanın etkisiyle tam olarak kontrol altına alınamayan birinci dalganın Ağustos sonundan itibaren yeniden yükselişe geçtiği bir döneme girmiştir. TTB’nin salgının başından bu yana dikkat çekmiş olduğu “açıklanan resmi verilerin salgının gerçek boyutunu göstermediği” bizzat Sağlık Bakanı’nın yaptığı açıklamalarla net olarak ortaya konmuş ve açıklanan verilerin “hastanede yatan hasta sayısını” ifade ettiği anlaşılmıştır. Oysaki bilimsel yaklaşım, COVID 19 pandemisinde belirlenen kriterlere göre doğrulanmış ya da olası ya da şüpheli COVID-19 olarak saptanan tüm kişilerin “olgu/vaka” olarak sınıflandırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle de “test pozitif vakalar” ve “belirti gösteren ve hastaneye yatırılan hastalar” gibi bir ayırım ile verilerin açıklanması “biz mevcut durumu istediğimiz kadar görmenizi istiyoruz” demekten öteye gidememektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Haftalık Durum Raporu’na göre 25 Ekim tarihi itibarıyla salgının ilk gününden bugüne açıklanan toplam hasta sayısının yüzde 39’u toplam ölüm sayısının yüzde 33’ü İstanbul’dadır. Hasta ve ölüm sayısında ikinci sırayı Batı Anadolu üçüncü sırayı ise Güneydoğu Anadolu almaktadır.

Açıklanan resmi veriler gerçek durumun bir kısmını gösterse de bu bile Türkiye’de salgın açısından alarm çanlarının çaldığına işaret etmektedir. Ağır hasta sayısı ilk olarak 29 Temmuz’da 542 olarak açıklanmaya başlanmış 7 Kasım itibarıyla beş katına çıkarak 2.730 olmuştur. Ağır hasta sayısındaki bu artış günlük ve haftalık ölüm sayılarında da dikkati çekmektedir. Günlük ve haftalık ölüm sayısında Eylül ayından itibaren dikkat çekici bir artış görülmüştür. 19 Ekim’den itibaren haftalık ölüm sayısı beş yüzün üzerine çıkmış, Eylül ve Ekim aylarında 3882 insanımız hayatını kaybetmiş ve bu rakam Ekim ayı sonuna kadar gerçekleşen ölümlerin yüzde 38’ini oluşturmuştur.

TTB’nin pandemiyle ilgili 7.ay açıklamasında, Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 doğrulanmış olgularının yalnızca küçük bir kısmını “hasta” adı verilerek yayınladığına değinilmişti. Sağlık Bakanı’nın açıklamasına göre Eylül’de PCR tanı testlerinde pozitif çıkma oranı %10 kabul edilecek olursa, test yaptıran kişi sayısı halen açıklanmadığından her test bir kişi olarak varsayılırsa, yaklaşık 275 bin doğrulanmış olgunun topluma açıklanmadığı vurgulanmıştı.

Sağlık Bakanının PCR testi pozitif ve “bulgusu olanları” hasta olarak tanımladıklarını ve yalnızca bunları açıkladıklarını söylemesi tartışma konusudur. Çünkü Türkiye’nin test politikasına göre, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan temaslı algoritmasında yazdığı biçimiyle PCR testi hastalık bulgusu olanlara yapılmaktadır. Bu durumda PCR testi pozitif olanların büyük çoğunluğu (Tarama amaçlı yapılan testler dışında) bulgu gösteren hastalar olmalıdır. Hastalık bulgusu gösterdiği için “Olası vaka” olarak değerlendirilip PCR testi yapılan ve test sonucu pozitif çıkanlardan kaç kişinin ve hangi ölçütlere göre Bakanlığın “hasta” sayısının içerisinde yer alıp almadığı ise halen belirsizliğini korumaktadır.

Bir kez daha belirtmek gerekir ki; Sağlık Bakanlığı’nın salgınla ilgili verilerin tümünü ve dağılımları açıklamaması nedeniyle, salgının seyrine ilişkin halen çok sınırlı bir epidemiyolojik değerlendirme yapılabilmektedir.

Bakanlığın “hasta” olarak açıkladığı sayılara bakılacak olursa; 1 Eylül’de 1.572 olan sayı 30 Eylül’de 1.391’e düşmüş ve 5 Kasım’da 2.311’e yükselmiştir. “Hasta” sayısı Eylül’de durağan bir seyir izlerken, Ekim’de yüzde 57 artış göstermiş; 1 Ekim’de 1.407 olan hasta sayısı, 31 Ekim’de 2.213’e yükselmiştir.

Sağlık Bakanlığı tarafından Eylül’de bildirilen günlük ortalama hasta sayısı 1.618 iken bu sayısı yüzde 13 artışla Ekim’de 1.829’a yükselmiştir.

“Ağır hasta” sayısındaki artış ise çok daha yüksektir; ağır hasta sayısı Eylül’de yüzde 53 artmış ve bu artışın üstüne Ekim’de yüzde 38 artış göstermiştir. 1 Eylül’de 991 olan ağır hasta sayısı yüzde 159 artışla 5 Kasım’da 2.564’e yükselmiştir.

Dikkati çeken önemli bir konu; ağır hasta sayısı 26 Eylül’de Bakanlık tarafından “Bugünkü hasta sayısı” olarak verilen rakamı ilk kez geçmiş, sonra durağanlaşmış ve hasta sayısından düşük seyretmiş, ancak Kasım ayının başından itibaren günlük hasta sayısından yüksek seyretmeye başlamıştır. Bir başka ifadeyle, Kasım ayının başından itibaren Bakanlık tarafından günlük hasta sayısı olarak açıklanan rakamlar o günkü ağır hasta sayısının altındadır. Bu durum, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı “hasta” sayısının doğrulanmış olgulara kıyasla ne kadar düşük olduğunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Sağlık Bakanlığı’nın bildirimlerine göre Ekim’de yapılan toplam test sayısı 3.621.553 ve toplam “hasta” sayısı 56.704’dür. Eğer Eylül ayındaki test yapılanlarda pozitiflik oranı (yüzde10) Ekim’de de geçerliyse (Daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir); test yapılan kişi sayısı açıklanmadığından her testin bir kişiye yapıldığı varsayıldığında, en azından 305 bin doğrulanmış olgunun kayıtlara geçmediği tahmin edilebilir.

Bugün itibarıyla Sağlık Bakanlığı tarafından 400 bin civarında açıklanan toplam “hasta” sayısı, aslında COVID-19 olguları açısından buzdağının yalnızca görünen yüzüdür. Bizzat Sağlık Bakanı tarafından açıklanan test pozitifliği oranları (Nisan’da yüzde 20 ve Eylül’de yüzde 10), farklı illerdeki tabip odalarımız tarafından yapılan açıklamalar (Örneğin Ankara Tabip Odası geçtiğimiz ay günlük olgu sayısını yaklaşık dört bin olarak açıklamıştı), TTB tarafından yürütülen çeşitli araştırmaların bulguları (Örneğin TTB Aile Hekimliği Kolu tarafından 7-14 Ekim tarihleri arasında yapılan çalışmada günlük olgu sayısı yaklaşık 14 bin olarak açıklandı) ve tabip odaları ağından gelen gözlem ve bilgilere dayalı olarak ülkemizde bugün itibarıyla COVID-19 doğrulanmış olgu sayısının bir milyonun üzerinde olduğu tahmin edilebilir.

Tekrar ifade etmek gerekir ki Bakanlığın doğrulanmış olguları açıklamamasını ve bunların sayısının Dünya Sağlık Örgütü’ne eksik bildirilmesini yanlış buluyoruz. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) veritabanına bakacak olursanız Bakan’ın “hasta” diye açıkladığı sayılar, DSÖ veritabanında “confirmed case” (Doğrulanmış olgu) olarak yer alıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu durumun farkında olduğu halde “hasta” sayılarını “confirmed case” olarak duyurmaya devam etmesi de ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca Bilim Kurulu içerisinde yer alan bilim insanlarının bu konuda açıklama yapmamaları da şaşırtıcıdır.

COVID-19’a bağlı olarak yaşamını yitirenlerin tamamı açıklanmadığı halde, son haftalarda haftalık ölüm sayısında da ciddi bir artış gözlenmektedir. Sağlık Bakanlığı haftalık durum raporlarına göre, Haziran’ın son haftasında 128 hasta yaşamını yitirmişken, 19-25 Ekim haftasında kaybedilen kişi sayısı 503’e yükselmiştir. Haftalık durum raporlarında açıklanan verilere göre, entübe edilen hasta sayısı ile kıyaslandığında ölüm sayısı oranının artışı dikkat çekicidir. 29 Haziran – 5 Temmuz haftasında yüzde 35 olan haftalık entübe edilen yeni hasta sayısına göre vefat edenlerin oranı, 19-25 Ekim haftasında yüzde 83’e yükselmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi