Maskeli Balo ve Corona Virüs


TÜRKİYE Corona virüs ile tanışmasının ardından iki aya varan bir süre geçti. Bu süreçte sağlık ordumuzun cansiparane mücadelesi ve yurttaşların bir bölümünün ciddi tedbirleri ve bir bölümünün ise zorla evlere kapatılarak verdiği destekle şu anda umut var bir nokta geldiğimiz yetkili ağızlardan tedbirli bir iyimserlik içinde dile getiriliyor.
Dünkü tabloya göre Türkiye Günlük Coronavirüs Tablosu"nun güncel verilerinde 33 bin 687 test yapıldı, bin 848 kişiye Kovid-19 tanısı konuldu.Son 24 saatte 48 hasta vefat etti, 3 bin 412 hasta iyileşti. Toplam test sayısı 1 milyon 298 bin 806, vaka sayısı 135 bin 569 ve vefat sayısı 3 bin 689 oldu.Toplam yoğun bakımdaki hasta sayısı bin 219, solunum cihazına bağlı hasta sayısı 653 ve iyileşen sayısı 86 bin 396 olarak kayıtlara geçti.
 

İyileşen sayısı 1 ay öncede geçmiş


Peki tam bir ay Önce 8 Nisan'da durum neydi nerden nereye gelip gidiyoruz. Evet 8 Nisan günlü vaka sayısı nedir. Sağlık Bakanı'nın açıklamasıyla aynen "Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs ile ilgili son dakika gelişmelerini ve Türkiye Günlük Coronavirüs Tablosu'nu açıkladı. Bakan Koca, "11 MART’TAN BU YANA, İLK KEZ BUGÜN, iyileşen hasta sayımız, mevcut Koronavirüs hasta sayımızı geçti. Tedbirlere uyuldukça, sonuç, çok daha iyi olacak." dedi.,
 8 Nisan günü son 24 saatte yapılan test sayısı 24 bin 1 olurken, vaka sayısı bin 670 oldu. 8 nisan günü vefat sayısı 61 olurken, toplam can kaybı 3 bin 397 oldu.İyileşen kişi sayısı 4 bin 892 oldu.
 

Ölüm sayısı 892'den 3.689'a yükseldi


Yani neymiş efendim iyimserlikle baktığımızda bir ay önce de iyileşen hasta mevcut. Ne olmuş bir ayda peki bu mantıkla çok iyi bir noktada olak gerekiyordu değil mi? Karşılaştıralım o halde. Mart ayından itibaren toplam vefat eden sayısı 8 Nisan gününde kadar 812.. Peki 8 mayıs günü toplam vefat eden sayısı nereye gelmiş 3.689 ölüme dayanmışız. Önceki akşam haber kanallarından birinde sıklıkla yüzlerini görüp seslerini ezberlediğimiz profesörlerden biri çok ama çok ciddi bir uyarıda bulundu.Bu vurdumduymaz tavırların vaka ve ölüm sayısını önlenemez biçimde yükselteceğini vurguladı. Sağlık Bakanlığının Corona Virüs vakalarında ölüm oranının yüzde 2.5 olduğunu açıkladığını belirterek "Ortada düzelen bir durum yok her şeyşi rakamla ifade etmemek gerekir.Toplum buna kanıyor. Gene rakamla olayın vahametini söyleyeyim. Azalan vaka sayısı deniyor değil mi ? Dün 1670 vaka vardı. Öngörüye göre bunlardan enaz 48'i önümüzdeki birkaç günde ölecek. Rakam değil insan ölüyor ve ölmeyede devam edecek bu mantıkla gidersek. Olaya böyle bakın tedbiri öyle alın"


Koca: AVM ve futbola karışmayız
Bir diğer sıkıntı ise AVM lerin açılması ve futbolun başlatılması. Sağlık Bakanı Koca, AVM'leri Bilim Kurulu yada bakanlığın kapatmadığını kendi iradeleriyle kapandıklarını anımsatarak "Karışmayız" dedi. Futbol içinde topu TFF'ye atıverdi. Şimdi bu olmadı. Yarın salgın olursa insanlar AVM'leden Corona kapıp ölmeye başlarsa sorumlusu kimdir. Futbolda keza bir salgın olunca kimi sorumlu tutacağız. Böyle şey olmaz. Ben kötümswr değilim ama salgında bir iyiye gidişin olmak birlikte heran daha büyük sıkıntılarla karşılaşılacağına inananlardanım. Bu yüzden de AVM leirn açılması futbolun başlaması tabi buna paralel olarak çarşı pazarların dolması sahillerin akına uğramasını ülkem adına hiç yararlı bulmuyorum.
 

Gelelim Maskeli Balo meselesine


Haftalardır yurttaşına maske dağıtmayı beceremeyen zihniyet, sonunda, fiyatını denetlemek kaydıyla, maske satışını serbest bıraktı. Kendisi maske dağıtamayan, muhtarların ve belediyelerin dağıtmasını da istemeyenler, milletin kesesinden, ABD dahil 50 ülkeye tıbbi malzeme yollamakla övünüyorlar. Şimdi birde getirilen kullanım zorunululuğu var ki doğru ama vatandaş bu kez de diyor ki "Maske vermediniz. Parayla satmadınız" iyi mi..
Peki, bu durumun sorumlusu kim? Sebebi ne? Kaynaklar mı yetersiz? Maske maliyeti mi yüksek? Planlama sorunu mu var? Eşgüdüm eksikliği mi? Yanıtı birlikte arayalım.
Bir zamanlar kendi kendini besleyen 7 ülkeden biri olan Türkiye, şimdi 126 ülkeden 133 çeşit tarım ve hayvancılık ürünü ithal ediyor. İthal ettiğimiz ürünler arasında arpa da var saman da. Patates de var soğan da. Mercimek de var fasulye de. Kavun da var karpuz da. İthalat yaptığımız ülkeler arasında Kanada da var Mısır da. İsrail de var Suriye de. Çin de var Meksika da. İran da var Şili de. Liste uzun… (Mustafa Önsel, “İthal etmediğimiz ne kaldı?”, OdaTv, 16.11.2017). Fransa’nın, Türkiye’nin eski bir tarım bakanına, Fransız tarımına yaptığı katkı nedeniyle, devlet nişanı vermesi boşuna mı?
Sorun, maske maliyeti de değil. Maske satışı yasaklanana dek, piyasada 5 liraya satılan maskeleri, Sivas Halk Eğitim Merkezi, halen 18 kuruşa üretip hastanelere ve sağlık ocaklarına bağışlıyor.
Kaynak meselesine gelelim. Türkiye’nin kendi kaynağı var. Dışarıdan alınan krediler, borçlar var. Sağcı iktidarların çok sevdiği özelleştirme geliri var. Sorun, bunların öncelikle nerelere kullanıldığı. Üretim için kullanılıp kullanılmadığı. Kullanılırken tasarrufun, verimliliğin gözetilip gözetilmediği.
Sadece özelleştirme gelirlerine bakalım. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Faaliyet Raporu’na göre, 1986’dan 2019 sonuna dek yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelir, 70.3 milyar dolar. Bunun 62.1 milyar dolarlık bölümü, mevcut iktidar zamanında yapılmış. Öyle ki İngiliz vatandaşı da olan, geçmişte ekonomi ve maliye bakanlığı yapan Mehmet Şimşek, “Özelleştirilecek kurum kalmadığı için, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılacağını” açıklamış.
Planlamadan vazgeçmenin ağır bedeli
Tarihimize bakalım. Sanayinin hızlı büyüdüğü dönemleri anımsayalım. 1929’daki Büyük İktisadi Buhran’a rağmen, 1930-1939 yıllarında çok iyiyiz. Sanayi planları hayatımızdadır artık. 1962-1979 arasında da iyiyiz. Adıyla sanıyla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) hayatımızdadır çünkü. İthal ikameci politikalar, önceliklerin doğru saptanması, kaynak tahsisinde sanayinin önceliklerinin gözetilmesi sayesinde, ulusal gelir ve tarımsal üretim artmıştır. Hem de 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle sıkışan ekonomiye ve ambargoya, 1973 ve 1979’daki petrol krizlerine karşın.    
Şimdi yukarıdaki soruyu yanıtlayalım. Tüm bunlar, kamuculuğu, halkçılığı, planlamayı unutmanın sonucudur. Bütüncül kalkınmayı, ulusal kalkınmayı bir kenara koyup, bölge kalkınma ajansları kurup, Türkiye’yi 26 bölgeye ayırmanın, bunu da “kalkınma ajansları reformu” diye sunmanın sonucudur. Ulusalı, toplumsalı, sınıfsalı dışlayıp, feodali ve federali öne çıkarmanın sonucudur. Özetle, cumhuriyetin kuruluş felsefesinden ve Atatürk’ten uzaklaşmanın sonucudur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi