Tanı ve hasta sayısı artıyor

HAZİRAN başında başlatılan "Anormal" normalleşme sancılarını çekmeğe devam ediyoruz. Bilim insanları uyarmaya sürdürürken bunu yurttaşlarımızın ise pek ciddiye aldıkları görülmüyor. Elbette bu çarpıklık Corona virüsün beklentinin aksine tanı ve hasta sayısı olarak yükselmesine de engel olmuyor. Şöyle bir örnekleme yaparasak 1 Temmuz günü vaka sayısı 201.098, entübe ve yoğun bakım hasta sayısı 1397, toplam vefat eden sayısı 5150 idi. 10 Temmuz itibarıyla ise vaka sayısı 210.965, entübe ve yoğun bakım hasta sayısı 1584, toplam vefat eden sayısı ise 5323 olmuş. Bu ne demek peki ? Corona virüs azaldı. geçti, teğet geçti gidiyor,normale dönüyoruz derken rakamlar ve olgular bunun tam aksini söylüyor. Gerçeklerin üzeri yalanlara örtülmüyor.

Geçtiğimiz günlerde Türk Tabipleri Birliği (TTB) COVID-19 İzleme Kurulu’nun hazırladığı COVID-19 Pandemisi 4. Ay Değerlendirme Raporu da açıklandı. Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan raporda "Bugün geride 4 ay, 120 gün bıraktık. 1 vakadan 2 yüz binlere, 1 kayıptan 5 binlere geldik, geçtik. Sağlık çalışanlarının COVID-19’la enfekte olma durumlarının yüksek risk kapsamında olduğu biliniyor. COVID-19 tanısı alan sağlık çalışanlarının sayısı ve ilgili diğer veriler 2 ayı aşan bir süredir, tüm ısrarımıza rağmen Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılmıyor." denildi.

Sağlık çalışanları, salgının en başından beri büyük bir belirsizlik ve kaygı içinde olduğu vurgulanan raporda dünyadaki verilere bakıldığında, 2 milyon 135 bin 190 kişiyi kapsayan internet tabanlı başka bir prospektif araştırmada, sağlık çalışanlarının COVID-19 testinin pozitif olma olasılığının normal topluma göre 12 kat fazla bulunduğu kaydedildi.

"Tanı ve hasta sayısı artıyor"

Sağlık Bakanlığı 1 Temmuz 2020’de Türkiye’de ilk hastanın resmen tanı almasından 112 gün sonra, COVID-19 olgularına ilişkin ‘COVID-19 Türkiye Durum Raporu’nu Türkçe ve İngilizce olarak yayınladı. Türk Tabipleri Birliği söz konusu raporda yer alan veriler günlük sayılar bakımından analiz edildiğinde; son 7 ve 14 günde, 28 günlük ortalamaya kıyasla günlük ortalama tanı alan hasta ve hastaneye yatış sayısının arttığı, buna karşılık hastaneden taburcu olan ve iyileşen hasta sayısının azaldığının görüldüğünü; bu bağlamda son 7 ve 14 günde saptanan bu daha olumsuz durumun, salgının ülkemizde geldiği aşamada kontrole alınmasının aksine daha sıkıntılı bir sürece evrildiği gerçeğine işaret ettiğini kamuoyuna açıklamıştı.

"Test sayısı hala 50 binin altında"

Rapor’da Türkiye'deki ilk COVID-19 vakasının görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden itibaren toplam 3 milyon 297 bin 509 test yapıldığı açıklanmıştır. Ancak test yapılan kişi sayısı ile test yapılan kişilerin özellikleri (Hasta, temaslı, tarama amaçlı vb.) halen belirsizdir. 1-28 Haziran tarihleri arasındaki test sayısı 1.253.088’dir ve gün başına ortalama 44.753 test düşmektedir.

Günlük ortalama test sayısı halen 50 binin altındadır. Pandeminin başlangıcından 1 Haziran’a kadar olan dönemde ise günlük ortalama test sayısı 25 binin altındadır. Rapora göre, Türkiye'de toplam 198.284 laboratuvar onaylı COVID-19 vakasının %53,2’si (105.416 hasta) hastaneye yatırılarak tedavi edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde bu oran 26,7’dir. Ülkemizde hastaneye yatırılarak tedavi edilen COVID-19 hasta oranı Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi ortalamasından daha yüksektir.

"Bölgeler arası fark açıklanmalı"

Raporda gerek hastanede yatırılan gerekse de eve gönderilen hastalara ilişkin ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Kimlerin hastanede yatırılmasına gerek duyulmadığı, tedavi amacıyla hangi ilaçların verildiği, ilaçların yan etkileri, hastaların nasıl kontrol edildikleri, evde tedavi edilenlerin izolasyonunun nasıl sağlandığı, temaslı muayenelerinin sonuçlarının ne olduğu gibi bilgilerin açıklanması uygun olacaktır.

Rapor’da açıklanan olguların coğrafi dağılımına göre, son 7 gün içindeki COVID-19 insidansı (100.000 nüfusta) en yüksek Güneydoğu Anadolu bölgesindedir (24,7), bölgeyi İstanbul (19,2) izlemektedir .Hastalığın Güneydoğu Anadolu bölgesinde son 7 gündeki görülme sıklığı, Sağlık Bakanı tarafından ülkemizin Wuhan’ı olarak nitelendirilen İstanbul’u geride bırakmıştır. Rapor’da ayrıntılar yer almadığı için hastalığın görülme sıklığında bölgeler arasında gözlenen farklılığın nedenleri hakkında bilgi edinilememiştir.

"Ölüm hızının farkı incelenmeli"

Rapor’da, ülkemizde bildirilen vakaların %48'i kadın, %52'si erkek olarak açıklanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde ise olguların %46’sını erkekler oluşturmaktadır. Ülkemizde olguların 14.388'i 15 yaş ve altı çocuklar (%7,3), 27.199'u ise 15-24 yaş arasındaki (%13,7) çocuklar ve gençlerdir. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde 15 yaşın altındaki olguların oranı %1, 15-24 yaş grubunda ise %5’tir.

Ülkemizde olguların yaş ve cinsiyet dağılımı Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinden farklıdır. Bu farklılığın nedenleri incelenmelidir. Doğrulanmış olgular içerisinde en düşük ölüm hızı %0,03 ile 15-24 yaş grubunda gerçekleşirken, en yüksek ölüm hızı %26,94 ile 80 yaş ve üzeri gruba aittir. İki yaşın altındaki olguların ölüm hızının (%0,28) 2-24 yaş grubundakilerden daha yüksek olması dikkat çekicidir.

"Ayrıntılı verilere gerek var"

Şimdiye kadar 15 yaş ve altı çocuklarda COVID-19 nedeniyle 10 ölüm bildirilmiştir. Ölenlerin %6,9’u (352 kişi) 50 yaşın altındadır. COVID-19 nedeniyle vefat eden 5.097 kişiden 3.183'ü (%62) erkek, 1.914'ü (%38) kadındır. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesinde ölenlerin %56,8’i erkek ve ortanca yaş 82’dir. Ülkemizde COVID-19 pandemisinin epidemiyolojik özelliklerini tartışabilmek ve alınan önlemlerin etkinliğini değerlendirebilmek için ayrıntılı verilere gereksinim duyulmaktadır.

Tek vaka salgın değildir !

TTB Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, 4 ay sonra “tek bir vaka salgın değildir”le başlayan sürecin hem bilimsel kavrayış hem de yönetsel hazırlık olarak -ne yazık ki- zayıf kaldığının daha net görüldüğünü söyledi. TTB şunları sıraladı.

"-Salgının birinci dalgası halen sürmektedir ve sonbaharda ortaya çıkacak İnfluenza (grip) salgının etkisiyle birlikte düşünülmelidir. İnfluenza aşıları şimdiden hazırlanmalı ve başta risk grupları olmak üzere ücretsiz yapılması sağlanmalıdır.

-Sağlık çalışanlarının İnfluenza ve COVID-19 ayrımını tereddüte düşmeden yapabilmeleri için tanı testlerinin artırılması ve ücretsiz olarak temin edilmesi sağlanmalıdır.

-Kişisel koruyucu ekipmanların (KKE) kalitesi ve niteliği artırılmalı, sağlık çalışanlarına standartlara uygun, yeterli KKE sağlanmalı, risk gruplarının maskeye ücretsiz erişmesi sağlanmalıdır.

-Okulların açılması için radikal önlemlere ihtiyaç bulunmaktadır ancak okulların açılacağının duyurulacağı tarihe kadar bunun yapılması mümkün değildir. Konu epidemiyolojik veriler doğrultusunda eğitim emekçileriyle birlikte değerlendirilmelidir.

-Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’ye gönderdiğini duyurduğu ekipmanın nerelere dağıtıldığı açıklanmalıdır."

"Bana bir şey olmaz"

Öte yandan Bilim Kurulu üyesi Prof.Dr.Tevfik Özlü'de 1 Haziran normalleşme öncesinde günlük vaka sayısının binin altına indirilmişken, normalleşmeyle birlikte vaka sayıları tekrar artmaya başladığına vurgu yaptı. Özlü’de son 1-1.5 aylık süreçte yeni vaka sayısında istenilen düşüşün gerçekleşmediğini ifade etti.

Türkiye'de kontrol edilemeyen yönetilemeyen bir risk var. Özellikle gençlerde daha fazla olmak üzere "bana bir şey olmaz" felsefesine dayalı bir davranış biçimi var. Oysa herkese bir şey oluyor. Çünkü bu virüs herkese bulaşabiliyor ve herkesi öldürebiliyor Ülke genelinde Covid-19’a yakalanma yaşını günden güne düşüyor. Prof.Dr. Özlü "Türkiye’deki vakalara baktığımız zaman hastaların yaş ortalamasının daha genç yaşlara doğru çekildiğini görüyoruz.İlginç olan ise hastaneye yatan hastaların da yaş ortalaması düşüyor. Gençlerde daha ağır vakalar görülmeye başlandı.Gençler daha çok hastalanmaya başladı ama yaşlılar daha fazla hayatlarını kaybediyor. Çünkü, gençlerin bulaştırdığı yaşlılar maalesef gençler kadar buna dirençli değil" dedi.

Yalancı özgüven öldürüyor

Corona virüs açıkçası herkese bulaşabiliyorç. Kimse güvende değil. Bu virüs insan seçmiyor. Hiç kimse yalancı öz güven sahibi olmasın. Bu virüsten korunmak için yapmamız gereken şey son derece basit.Diğer kişiyle aramızdaki 1.5 metrelik mesafeyi korursak, her ikimizde karşılıklı maske takarsak, her hangi birimizde virüs olsa bile bu virüs bize bulaşmıyor.Karşımızdaki herkesin ve kendimizin virüs taşıyıcısı olabileceğini varsayacağız. Maskemizi usulüne uygun takacağız hem de mesafeyi koruyacağız.Bu tedbirlere uyarsak yüzde 100 yakın koruyuculuk elde ediyoruz. Yani virüs karşısında çaresiz değiliz. Ama bu tavsiyelerimizi ulaştıramadığımız bir kitle var.

Duyarsızlık öldürecek

Duyarsız, bana bir şey olmaz diyen, aldırış etmeyen, bu konuda rahat davranan bir kitle var. Bu kitlenin dikkatsizliği tedbirsizliği yüzünden bundan etkileniyoruz ve bu süreç uzuyor. Ülke olarak zaman kaybediyoruz. Vaka sayılarını tekrardan binin altına düşebileceğini anlatan Prof .Özlü, “Bugün Türkiye’de nüfusun tamamı maskesini usulüne göre taksa ve mesafeye dikkat etse, 15-20 günde bu virüs tamamen ortadan kalkabilir. Vaka sayılarımız sıfırlanabilir. Bu mümkün. Ama var olan bir çareyi kullanamıyoruz” diye konuştu.

Nişana düğüne dikkat

Genel toplumsal törenler var. Sünnet,nişan, düğün nikah,asker uğurlama gibi törenlerde bir kişi pozitif olsa yüzlerce kişiye bulaşıyor. Virüs tedbirsizliği atlamıyor. En ufak bir fırsat eline geçtiğinde hemen onu değerlendiriyor. Son günlerde aile içi bulaşlar çok fazla. Maalesef insanlar akrabalarıyla bir araya geliyorlar. Yemekler yeniliyor, çay kahve içiliyor, sohbet ediliyor. O günler eskide kaldı. Artık bunları yapamayız. Böyle ortamlarda maske takılamıyor. Mesafe korunamıyor. Dolasıyla virüs bulaşıyor. Ziyaret edeceksek bile, maskelerimizi takacağız, mesafeyi koruyacağız. El öpmek, sarılmak, kucaklaşmak yok. Birlikte yemek, içmek, davet yok. Bunlar bitti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi