Toplumun isyanına baskı kuramazsınız!

Yahu hala Çadır yok çadır. Enkaz altında kaybolan canlar "Moloz" diye kaldırılıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, geçtiğimiz günlerde olası İstanbul depremine ilişkin alınan önlemleri açıkladı. Bakan Kurum, megakentte 1,5 milyon riskli konutu hem Anadolu hem Avrupa yakasında belirledikleri 2 rezerv alana taşıyacaklarını bildirdi. Hani bir lafa vardır ya " Ata yalanı diye" neyse sonunu siz buluverin. Yani demem şudur ki dolu dizgin bu ülke tepetaklak gidiyor. Yanmısşız ağlayanımız yok. İnsanoğlunda zeka, midyedeki inci gibidir. Hepsinde bulunmaz,
 

Dostlar; bu ülkede, ilgililer bilgisiz bilgililer ilgisizdir. ama liyakat çığırtkanlığı almıi başını gitmiştir..Kıssadan hisse diyelim ve ekleyelim. Belkide bugünleri anımsatan duruma. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmadan önceki son sancılı günlerinde, dönemin padişahı sürecin vehametini görmek yerine ‘Padişahım çok yaşa’ demeyenin canına okur.Ya idam fermanını ellerine sıkıştırır, ya zindanlara atar ya da taaa Fizan’a sürgüne gönderir. Ya işte böyle Dostlar !Bakın yine söylüyorum bu ülkenin shibia sizlesinzi. Biziz. Bunların hepsi bizim çalışanımız. En üstten en alta. O yüzden hani dişliniz geçiyor diye, gariban hastabakıcıya, odacıya vs babalanırız ya cahil efeliğiyle "Lan maaşını ben veriyorum" diye. Aynen öyle. En üstten alta bu böyle ama. Ülkein hali ise; farklı maalesef. Tilkiyi mümin sanıp, çiftliğin başına vekil olarak atadıysanız, kümes elden gittiğinde ağlamayacaksınız.”
 

Hani derler ya at yalanı...
İstanbul Depremi de bu vesileyle günde oturdu da. At yalanı hikayeleri de arşa çıktı. Hükümetin İstanbul'da 1,5 milyon riskli konutu taşıma kararına İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'ndan itiraz geldi. Katıldığı canlı yayında konuşan İmamoğlu, "Bırakın yeni konut üretmeyi, 1,5 milyon evin eşyasını taşımaya kalksanız 10 senede taşıyamazsınız." ifadelerini kullandı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, geçtiğimiz gün olası İstanbul depremine ilişkin alınan önlemleri açıkladı. Bakan Kurum, megakentte 1,5 milyon riskli konutu hem Anadolu hem Avrupa yakasında belirledikleri 2 rezerv alana taşıyacaklarını bildirdi. Habertürk yayınına katılan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu projeye karşı çıktı.
 

On beş Beylikdüzü
İmamoğlu, "İstanbul'da kalkar, deprem olduktan sonra, toplantıyı yapmadan 1 gün önce, 1,5 milyon konutu İstanbul'un kuzeyinde belirlediğimiz alanlara taşıyacağız derseniz Bakanlık olarak, ve suphanallah deriz size. 1,5 milyonluk konut 15 tane Beylikdüzü demek." ifadelerini kullandı.
80'li yıllarda Beylikdüzü ve yakın çevresi uydu kent olarak tariflendi. Şu anda orada 3,5 milyon insan yaşıyor. Bakırköy eski Bakırköy değil. Ayamama Çınçın deresi tıklım tıklım yapı doldu. Bırakın yeni konut üretmeyi, 1,5 milyon evin eşyasını taşımaya kalksanız 10 senede taşıyamazsınız.
 

İstanbul diz çöktürür
1,5 milyonluk konutu nereye taşıyorsun? Kuzey ormanlarını mı yok edeceğiz? Siz yeni yerleşim yeri yapıyorum derseniz, İstanbul'u 40 milyon yaparsınız. Kuraklığı ve susuzluğu konuşurken, İstanbul'a 20 milyonu, Marmara bölgesine 30 milyonu yığdık. Bu şekilde devam edersek İstanbul bize diz çöktürür biliyor musunuz?
 

Ne yapmak istiyorlar?
İstanbul’da 1,5 milyon binanın yıkılarak, Avrupa ve Anadolu yakalarında belirlenen ancak açıklanmayan ‘rezerv alanlara’ taşınması planı, deprem kaygısından rant devşirmektir. Kuraları çekilen 250 bin TOKİ programıyla 3 milyon konuta ulaşan inşaat-beton kampanyasının finansmanı için hangi tavizler, taahhütler verilecek? Hadi bunu geçtik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan afet bölgesinde 392 bin 350 konut, kırsal alanda 75 bin 681 köy evi olmak üzere toplam 468 bin 31 konut inşa edileceğini açıkladı. Bu doğrultuda 244 bin konutun temeli iki ayda atılacak. Her gün birkaç ilde deprem veya artçı sarsıntı yaşanırken başlatılan temel atmalar yanında, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı İstanbul’un iki yakasındaki merkezi semtlerde, kıyılardaki 1,5 milyon binanın yıkılarak, Anadolu ve Avrupa yakalarında belirlenen ‘rezerv alanlarda’ inşa edilecek yeni yerleşimlere taşınacağını açıkladı. Ayrıca kuraları çekilerek, peşinatları, taksitleri tahsil edilmeye başlanan 81 ilde 250 bin TOKİ konutu için de temeller atılıyor.
✓ İktidarın başlattığı inşaat-beton kampanyasıyla İstanbul’da, deprem bölgesinde, TOKİ inşaatlarında toplamı 3 milyonu bulan yeni konut inşaatı nasıl ve hangi kaynakla finanse edilecek?
✓ İstanbul’da yıkılacak 1,5 milyon binadan boşalacak alanlar, arsalar, araziler, sahiller ne için kullanılacak, kimlere tahsis edilecek?
✓ Bu binaların, dairelerin sahiplerinin yerleştirileceği rezerv alanlar nerede?
Tüm bu sorular yanıtsız!
 

İktidar rant derdinde
İktidar, büyük bir ‘acil kamulaştırma, yıkım ve yeni inşaat’ furyasıyla mülkiyet ve iskân değişikliği, kamuoyuna açıklanmayan, şeffaf olmayan rant ve mülkiyete el koyma planları peşine düştü. Bunun yasal kılıfı da tüm yetkiyi, yapılaşmayı, inşaatları ihalesiz ve sorgusuz, denetimsiz şekilde Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanına veren Cumhurbaşkanı kararıyla hazırlandı.
Kanal İstanbul bölgesindeki arsaların, arazilerin, tarım alanlarının başta Katar Emiri ve ailesi olmak üzere iktidara yakın kişilerce çok önceden kapatıldığı ortaya çıkmıştı. Kanal bölgesinde 3 milyon nüfuslu yeni yerleşimlerin ve binlerce konut, villa, rezidans, AVM inşası planlandı. Yıkılacak 1,5 milyon binanın sahiplerinin yerleştirileceği rezerv alanlar buralarda mı? Anlaşılan bu önceden kapatılan arsa-araziler yüksek rayiçlerle bakanlık tarafından satın alınarak ‘yeni rezerv alan yerleşimleri’ bahanesiyle birilerine yüklü servetler aktarılacak. Böylesi bir beton kampanyasının finansmanı için sağlanacak iç ve dış kaynaklarla anlaşıldığı kadarıyla bazı kesimlere, kişilere, şirketlere uzun vadeli imtiyazlar, tavizler, taahhütler verilerek KÖİ benzeri bir modelle ülkenin geleceği, ulusal ve ekonomik bağımsızlığı ipotek edilecek. İktidarı şeffaflığa, hesap vermeye, bu beton ve rant planlarının arkasındaki gerçek niyeti milletle ve meclisle paylaşmaya çağırıyorum. Olası iktidar değişikliğinde bu planların, imtiyazların ve kontratların tümü iptal edilecektir.
 

İktidarın en korktuğu sözcüklerden birisinin ‘istifa’ olduğu spor müsabakalarına ilişkin peş peşe alınan yasak kararlarıyla açığa çıktı. Sporda şiddetin önlenmesi yasası bahane edilerek getirilen ‘deplasman yasakları’ aynı yorumla seyircisiz maç, stat kapatma ve giderek sporu yasaklamaya kadar varabilir! Süper Lig’deki bazı futbol maçlarında tribünlerdeki taraftarların attığı ‘Hükümet istifa’ sloganları ‘Ulusal güvenlik tehdidi, şiddet ve güvenlik sorunu’ diye değerlendirilerek yasaklar getirildi. Valiler Başkanlığındaki İl Güvenlik Kurullarının, 6222 Sayılı Sporda Şiddetin Önlenmesi yasasını gerekçe göstererek ‘güvenlik sorunu’ nitelendirmesiyle verdiği yasaklama kararları yanında savcılıklar, polis kameralarıyla çekilen görüntülerde ‘Hükümet istifa’ sloganı attığı saptanan taraftarlara da tebligatlar gönderip, ‘statlara giriş ve seyirden men’ cezaları kesmeye yöneldi.
Hiçbir demokratik ülkede hükümetin istifasını istemek suç veya güvenlik sorunu, devlete ihanet, terör faaliyeti, şiddet olarak değerlendirilmez. Bu tür yasakçı ve cezalandırıcı yöntemler ancak otokatik, anti demokratik, kapalı dikta rejimlerinde görülebilir.
 

İran'ı görün bir
Komşumuz İran’da başörtüsü nedeniyle ‘Ahlak ve Din Polisi’ tarafından gözaltına alındıktan sonra, karakolda işkencede yaşamını yitiren Mahsa Amini için yapılan protestolarda hükümetin istifasını isteyenler, tutuklandı, kurşunlandı. Tutuklananlardan bazıları ise aynı zamanda dini liderliği temsil eden iktidara karşı çıkmak, istifasını istemekle ‘dine karşı çıkmakla’ suçlanarak idam edildi. Benzer şekilde Çin’de rejimi protesto eden, hükümetin istifasını isteyenler tutuklanıyor, ağır cezalara ve hapse mahkum ediliyor. Kuzey Kore diktatörünün istifasını istemek idamlık suç!
Bakan tehidt edemez!
İçişleri Bakanı; “Deprem meselesine gömüldüğümüzü zannedenler, güvenlik meselesinde kalkanlarımızı kaldırmayacağımızı zannetmesinler. Hodri meydan.” diyerek Valilere, Savcılara talimatı göndermiş oldu. Onlar da gereğini yaparak seyirciye-taraftara yasak, slogan attığı saptananlara maçlardan ve seyirden men cezaları yağdırdılar. Böylece iktidarın en korktuğu sözcüklerden birisinin ‘istifa’ olduğu ortaya çıkarken, hükümetin istifasını istemenin de iktidar ve emrindeki kamu görevlileri tarafından ‘ciddi bir güvenlik sorunu’ olarak tanımlandığı görülüyor. İktidar ‘spora siyaset’ karıştırıldığını öne sürerek deplasman yasaklarını, men cezalarını haklı göstermeye, yasallaştırmaya çalışıyor. Diğer yandan tüm federasyonları eski AKP’lilerle, bakan ve milletvekilleriyle doldurarak partizanlaştırmakta ‘siyasi sakınca-spora siyaset karıştırma’ görmüyor! Pandemi sürecinde maçlar seyircisiz oynanırken boş tribünlere yerleştirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan posterleri, AKP ve iktidar pankartları canlı yayınlarda izletildi. Kamu kaynaklarıyla inşa edilen statlara kendi isimlerini verdiler. Kaldı ki tribünlerdeki taraftarlar kimi zaman kulüp ve federasyon yöneticilerinin istifasını da istiyor. En küçük demokratik tepkiye, slogana bile tahammülsüzlük, iktidarın demokrasi ve özgürlük karşıtlığının, otokrat zihniyetinin dışa vurumudur.
Depremde yerimizde saydık
Bakın Dostlar! Deprem bir ayı geçti, hâlâ çadır yok. Vallahi yok, billahi yok. İnsanlar 30 günden beri duş alamıyorlar. 30 günden beri insanlar su göremediler. Hâlâ enkazın altında hayvanlar var. Hâlâ hayvanlara çadır bulunamamış.. Depremin birinci ayında AKP iktidarı enkaz altında, yurttaş yine çaresizlik mücadelesinde: Başladığımız yerdeyiz!
 

On binler canından oldu
Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçti. Yaşanan felakette en az 46 bin yurttaş yaşamını yitirdi, on binlerce insan evsiz kaldı. Hükümet deprem bölgesine geç müdahale etti. Onlarca yurttaş kurtarılmayı beklerken yaşamını yitirdi. Bütün bunlara karşın bir kişi bile sorumluluk alıp istifa etmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “helallik” isterken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da “İstanbul depremine hazırlıklıydık” dedi. Dostlar! binlerce yurttaşın yaşamını yitirdiği deprem felaketinde bir ayda yaşananları şöyle bir toplarsak !
 

Kurtarma ve yardım fiyaskosu
On binlerce yapı enkaza dönüşürken şehirlere yardımlar da geç gitti. Birçok yurttaş günlerce enkaz alınta kurtarılmayı bekledi. Uzmanlar tarafından hazırlanan raporlarda, ilk iki gün yurttaşların gönüllülerin çabasıyla kurtarıldığı belirtildi. Adıyaman’da konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Sarsıntıların yıkıcı etkisi, olumsuz hava şartları, hasar gören altyapının getirdiği zorluklar gibi sebeplerle maalesef ilk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için sizden helallik istiyorum” dedi. Koordinasyon sıkıntısından dolayı bölgeye yollanmak isteyen yardımlar, gerekli yerlere zamanında ulaşamadı. Koordinasyon aşamasında yaşanan sorunlar tüm yetkilerin tek elde toplandığı “tek adam rejimi” tartışmalarını gündeme getirdi.
 

Askeri yollamakta geç kaldılar
1999’da Marmara’da yaşanan büyük depremin ardından 24 bin askeri personel enkaza müdahale etmek için sahaya indi. 11 ilde etkili olan depremde askerin kışlada bekletildiği iddiaları üzerine Milli Savunma Bakanlığı (MSB) eleştirilerin odağı oldu. MSB, 2. Ordu Komutan-lığı birliklerinin 06.00’da arama kurtarma çalışmalarına başladığını açıkladı.
 

Yurttaş çaresiz devlet yok
Depremzedelerin tüm ihtiyaçları devletin yokluğunda yurttaşlar tarafından giderildi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardımlar bölgeye ulaştırıldı. Şehirlerin girişlerinde TIR’lar sıra oldu.
Bütün deprem yönetmelikleri ve mevzuatlara karşın bölgede kamu binaları da yıkıldı. Hatay’daki İskenderun Devlet Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesi çöktü, hastalar enkaz altında kaldı. Adıyaman’daki belediye hizmet binası yıkılırken Malatya’da da tarihi cami kısmen zarar gördü. Buna karşın, Kahramanmaraş’taki Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İnşaat Mühendisleri Odası’nın mevzuata uygun binası ayakta kaldı.

Kızılay çadır, barbunya, kavurma sattı!
Depremde skandallara imza atan bir kuruluş da 155 yıllık Kızılay oldu. Depremzedelere yardım etmesi gereken kurumun, AHBAP’a 46 milyon TL’lik çadır satışı yaptı. Bağışlanan ikinci el eşyaların da Kızılay tarafından satıldığı ortaya çıktı. Yetmedi barbunya, kavurma konserveler sattı. Ama Kızılay değil İktidarın yetersiz kaldığı noktalarda devreye giren AHBAP, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından hedef gösterildi. Evleri yıkılan veya hasar gören yurttaşlar için bölgede çadır kentler kuruldu. Buna karşın barınma sorunu hâlâ tam olarak çözülemedi. Birçok yurttaş başını sokacak bir çadır bulamadı. Bölgelere yeteri kadar çadır ulaştırılamamasının yanı sıra, çadır kentlerin yetersizliği de konuşuldu. Kızılay, 6 Şubat depreminde hayati ve insani yardım faaliyetleriyle değil, holding yapısıyla ticari ve kâr öncelikli faaliyetleriyle, soğukta-açıktaki depremzedeye çadır satışlarıyla gündeme geldi. 155 yıllık hayır ve afetlerde insani yardımla görevli bir kurumun, 2018’de tek kişi yönetimine geçiş sonrası siyasi rant, partizanlık ve kâr hırsıyla nasıl çökertildiği, ‘aile ve parti holdingine’ dönüştürüldüğü açığa çıktı. Kızılay ticari bir kuruma dönüştüğü için uluslararası insani yardım kuruluşları ve Kızılhaç, depremde iş birliği yapmaktan kaçındı. Kızılay’ı holdingleştirip ticarileştirenler, kazanç ve kâr kapısı olarak parti şirketi haline getirenler, adalete hesap vermelidir.
 

Hijyen en büyük sorun
Enkaz bölgelerinde hijyen de en büyük sorunlardan biri oldu. Yurttaşlar bölgedeki tuvalet sorununu da ısrarla gündeme getirdi. Seyyar tuvaletler kurulmasına karşın altyapı problemleri başka sorunları da ortaya çıkardı. Hatay’daki Asi Nehri’nin kenarına kurulan seyyar tuvaletin giderinin nehre boşaltıldığı söylendi. Öte yandan, Türk Tabipleri Birliği tarafından yapılan açıklamada bölgede hijyen sıkıntısından kaynaklı salgın hastalıkların görüldüğü söylendi. Bölgede uyuz ve bit gibi hastalıkların yanında, çadır kentlerde kalan çocuklarda soğuğa bağlı enfeksiyon hastalıkları ortaya çıktı. Ayrıca depremin vurduğu illerde temiz su sorunu oluştu. Depremzedeler, “Susuzluktan kırılıyoruz. İçme suyu bulamıyoruz” diyerek isyan etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi