Yaşama sevinci ve fıkralar

Bugün bu köşede fıkralar ve lak lak var. Malumunuz seçime gidiyoruz. Sandık önemli sonuçları ülkemize milletimize hayırlı olsun! “Yaşama Sevinci" nedir diye sordum kendime yanıutları bunlar oldu. Yaşama Sevinci: Küçük, küçücük bir armağan almak...Küçük, küçücük bir armağan vermek! Şefkatli, sevgi dolu bir elin başınızı okşaması... Sevdiğiniz birinin başını okşamak! Bir kedinin, bir köpeğin, bir kuzunun, bir hayvanın başının okşanması, karnının gıdıklanması... Bir kedinin, bir köpeğin, bir kuzunun, bir hayvanın ilgisi, sevgisi, sıcaklığı... Kendine saygı duyanların, özsaygısı yüksek olanların, başkalarına da saygı duyduğu, sevgi ve saygı dolu bir toplumda yaşamanın keyfi! Yaşama Sevinci: Doğayla bütünleşmek... Yürümek, koşmak, yüzmek... Güzel bir manzara seyretmek... Her yeri betonlaştırarak yozlaştıran bir inşaat çılgınlığına rağmen, çimenler üzerinde yalın ayak gezmek, temiz havayı ciğerlerine çekmek ve yaşadığını hissetmek!

Yaşama Sevinci: Geçim derdi olmadan çalışmak... Gelecek korkusu olmadan yaşamak...Özgürlüğe, can ve mal güvenliğine sahip olmak! Yorucu bir günün akşamında, yuvanda, ayaklarını uzatıp dinlenmek...Gelecek kaygısı hissetmeden, günün bitmiş olmasının keyfini sürmek... Çocuklarının, torunlarının geleceklerinin, ipotek altında olmadığı ve özgürce oluşturulabileceği bir toplumda yaşamanın güvencesini hissetmek! Ne güzel şey değil mi ? Şimdi birazda neşelenelim diyerek fıkralara geçelim. Herkesin gönlünce güzel bir hafta sonu geçirmesi dileğimle dostlar!

Yapılan Dualar
Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmiş: - Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parası ver!
Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış: - Rabbim, bana iman ver!
İki duayı da işiten hoca, Bektaşi'ye: - Bak, herkes ne istiyor Tanrı'dan, sen rakı parası. Utanmıyor musun?, demiş. Bektaşi usulca şöyle demiş: - Ne yapalım hoca efendi, herkes kendisinde olmayanı ister...

Sana Yok
Adamın biri bara girmiş.
- Garson, herkese içki ver kendine de al demiş. İçkiler içilmiş garson hesap için gelince adam:
- Para yok demiş. Tabi garson bunu bir güzel dövüp dışarı atmış. Diğer akşam tekrar gelmiş ve yine garson herkese içki kendine de al demiş ve sonuçta parası olmadığı için yine dayak yemiş ve gitmiş. Bu üç akşam böyle devam etmiş. Dördüncü gün yine gelmiş ve şöyle demiş;
- Garson herkese benden içki, fakat bu sefer sen içme, içince sapıtıyor, sonra da kavga çıkarıyorsun....
Geçecek
Adam, eve zil zurna sarhoş gelmiş ve karısına bakarak;- Ne kadar çirkinsin, demiş. Karısı;
- Sen de pis sarhoşun tekisin, deyince, adam da;- İyi de benimki sabaha geçecek!

Giden Oruç
Oruç tutan Bektaşinin biri çok fena susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış gürül gürül akan bir çeşme. Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp yudum yudum içmeye başlamış. Bu sırada oradan geçen biri görüp: - Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş.
)))Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş: - Oruç gitti, ama fakire de can geldi!
Rahatsız Etmem
Sohbet ortamında "Ramazan ayı, dileklerin kabul olduğu aydır. Allah'tan ne istersen verilir" demişler. Bektaşi'nin biri de bunu duymuş. Çoktan beri veremediği borcunu ödemek için camiye giderek namaz kılıp, duaya başlamış. Yarabbi, evine ilk defa geldiğim gündür, ben bunlar gibi günde beş defa gelip seni rahatsız etmem. Borcumu verecek kadar para ihsan eyle. Bir daha da gelmem.
Bektaşi'nin Kerameti
Bektaşi'nin KerametiBektaşilerden biri, içkinin yasak olduğu devirde, bir şişe şarap almış. Cübbesinin altına saklamış, yolda giderken padişah rast gelmiş:
- Nedir o cübbenin altındaki? diye sormuş. Bektaşî de: - Abdest suyu sultanım, demiş. Padişah:
- Çıkar bakalım, şarap olmasın! deyince, Bektaşi: - Padişah hürmetine şarap ol yâ mübarek, diyerek şişeyi çıkarır. Padişah bakar ki şarap.
- Şimdi de su yap bakalım, der. Bektaşî: - Ben bu kadarını yaptım. Padişahın gücü büyüktür. Ötesini de siz yapınız sultanım, der.
Süpermen
SüpermenSarhoş adam sabaha doğru evine gelmiş, eşi başlamış doğal olarak sorular sormaya;
- Dün gece neredeydin Süpermen? - Müşterileri yemeğe çıkardım patronla, - Peki daha sonra ne yaptınız Süpermen? - Bir bara götürdük striptiz kulübüne,- Sen ne yaptın orada Süpermen? demiş eşi.
- Hiç sadece bir bira içtim ve patronla müşterileri otele bıraktık demiş adam ve ardından sormuş.- Neden bana Süpermen diyorsun geldiğimden beri acaba?
Eşi cevaplamış; - Sadece Süpermen külotunu pantolonunun üstüne giyiyor da ondan sordum
Ah Şu Flüt
Adamın biri her gün akşam meyhaneye gelip, sarhoş olana kadar içki içiyor hesabını ödeyip
– Ah şu flüt, deyip öyle gidiyormuş.
Bu durum aylarca aynı şekilde devam etmiş. Meyhanenin sahibi artık dayanamamış, Bir gün adamdan müsaade isteyip masasına oturmuş – Özür dilerim beyefendi, rahatsız etmek istemem ama merakımı hoş görün size bir şey sormak istiyorum.
– Buyurun sorun.
– Meyhanemize aylardır istinasız her akşam geliyorsunuz, mekan sahibi olarak teşekkür ederim iyi bir müşterisiniz. Fakat neden her akşam hesabı ödeyip giderken ‘Ah şu flüt’ diyorsunuz, çok merak ettim... Deyince adam derin bir ahhhhhh ahh... çekmiş ve anlatmaya başlamış.
– Bundan seneler önce bizim orkestramız vardı, bende bu orkestranın flütçüsüydüm. Bir konser vermek için bir ülkeye gittik. Konserimizi çok beğendiler, alkışladılar, çiçek attılar, oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine altın doldurdular. Benimki ufacık bir flüt içine hiçbir şey sığmadı, davulcu filan herkes köşeyi döndü, hepsi de orkestrayı bıraktılar. Ben bağrıma taş bastım hiç bir şey söylemedim, paradan daha önemli şeyler vardı çünkü, yeni bir orkestra kurdum, yetiştirdim ve konser vermek için başka bir ülkeye gittik, orada da konserimizi çok beğendiler, elleri şişene kadar alkışladılar oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine değerli taşlar, paralar doldurdular benimkisi ufacık bir flüt yine hiç bir şey sığmadı. Yine sesimi çıkarmadım bağrıma taş bastım. Neyse yeni bir orkestra daha kurdum eğittim ve konser için başka bir ülkeye gittik. O ülkenin müzik tarzı çok farklıymış. Konserimizi hiç beğenmediler. Yuhaladılar, çürük domates attılar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de sahneyi işgal edip müzik aletini bilmem nerelerimize ittirmeye çalıştılar...
Konuşmasını kesip kısa bir sessizlikten sonra, - Arkadaş, yine ben şanssızdım...

Şoförü Kandırmak
Temel bir gün İstanbul'dan memleketi Trabzon'a döndüğünde mahalle kahvesine uğrar. Arkadaşlarının oturduğu bir masaya yanaşır ve heyecanla konuşmaya başlar:
- Ula uşaklar gelun da size bi şey anlatacağum. Arkadaşları merakla Temel'in etrafına toplanıp sorarlar;
- Ula Temel ne oldi? Temel cevap verir; - Haçan uşaklar ben çok akilliyim. İstanbul'dan geluken şoföri kandurdum.- Laa nasi kandurdun? - Haçan ben geluken gidiş donüş bileti aldum... Ama geri donmiceğum.

Kavun mevsimi bir gelsin
Köyün İmamı vaazlarında sık sık içki, kumar ve sigaranın kötülüklerinden söz eder. Cemaat cami çıkışı kapıda İmam'ın yolunu keserler.
- Hocam!
Siz sık sık içki, sigara, kumarın kötülüklerinden söz ediyorsunuz da..! İçki sizin oğlanda!
Kumar sizin oğlanda! Sigara sizin oğlanda! Bizim oğlanları da sizin oğlan ayartıyor. Sizin oğlanı vazgeçirebilseydiniz..
Hoca eve gider, oğlunu karşısına alır, olanları bir bir anlatır. Oğlum; Gel vazgeç..! Yoksa! ya başka yere tayin isteyeceğim ya da görevi bırakacağım...Oğlu dikkatle dinler. "Haklısın Babacığım. Yalnız bir koşulum var: Bu akşam birlikte içelim sonra dudağıma bile değdirmeyeceğim, sigarayı bırakacağım, kumara tövbe edeceğim..."
İmam düşünür, ne yapsın kabul eder...
Akşam oğlan mangalı yakar, üç beş pirzola, üç beş köfte, kavun keser, iyisinden beyaz peynir, yetmişlik boğma rakı masayı donatır... İmam bir tövbe estağfurullah çeker ve oğluna eşlik eder. Gece yarısına doğru içkiler, mezeler biter oğlan masayı toplarken, Teşekkür ederim Babacığım, beni kırmadın! Ben de sözümde duracağım, seni mahcup etmeyeceğim..İmamın keyfi yerinde oğluna döner, Bak oğlum! kumarı bırak! sigarayı bırak! Ama rakı için acele etme, şu kavun mevsimi geçiversin..

Trafik Kazası
Temel, trafiğin yoğun olduğu bir caddede karşıdan karşıya geçmeye çalışırken oradan geçmekte olan bir araç Temel'e çarpar. Temel, çarpmanın etkisiyle yerde yuvarlanır, birkaç sıyrıkla kurtulur. Yanına koşarak gelen araba sahibi yalvarmaya başlar. – Özür dilerim, lütfen benden şikayetçi olmayın, size bin dolar veririm. Temel bu durumdan hoşlanır ve der ki; Buradan sık sık geçiyor musunuz?

Temel'in Eceli
Bir gün Temel bayılmış, hastaneye kaldırmışlar, hastanede Azrail'e zormuş;
- Benum zamanim geldi mi? Azrail;- Yook senin daha 42 yıl 6 ayın var, demiş.
Temel çook sevinmiş, taburcu olduktan sonra estetik merkezine gitmiş. Dudaklarını doldurtmuş. Her tarafını erdirmiş gerdirmiş estetik merkezinden bambaşka biri olarak çıkmış. Karşıdan karşıya geçerken araba çarpıp ölmüş temel Azrail'e demiş ki;- Ya sen niye benum canumu aldun, benum daha 42 sene 6 ay ömrum vardu.Azrail temele bi bakmış tanımaya çalışmış sonra demiş ki;- Kız Allah canını almasın o sen miydin

Son Çocuk
Temel ve Fadime'nin 8 tane çocuğu varmış. Ama hepsi de birbirinden salak, geri zekalıymış. Temel ve Fadime doktora gitmişler, durumu anlatmışlar. Böyle böyle biz artık çocuk istemiyoruz demişler. Doktor bunlara 1-2 kutu prezervatif vermiş. Nasıl kullanılacağını falan anlatıp yollamış. Neyse bunlar kullana kullana bir gün prezervatifleri kalmamış. Temel kara kara düşünmeye başlamış . Ne yapsak ne etsek diye Fadime;
- Dur ben sana dantelden örüvereyim, demiş. Ölçüyü falan almış 1-2 gün içinde örmüş. Aradan 9 ay geçmiş. Temel ile Fadime'nin 1 çocukları daha olmuş . Zamanla çocuk büyümüş, 9-10 yaşlarına gelmiş. Ama nasıl bir çocuk zeki mi zeki, fırlama mı fırlama. Önceki sekiz çocuğa hiç benzemiyor. Tüm sınavlarda birinci, sporda bölgenin en iyisi, mahallenin en zeki, en atılgan çocuğu olmuş. Bir gün Temel kahvede otururken sormuşlar.
- Ya Temel senin 9 çocuğun 8'i çok aptal da bu sonuncusu nasıl oluyor da bu kadar akıllı oldu?
Temel gerine gerine cevap vermiş. Süzme o, süzme..!
Çalarken Neşelenmek
- Neyzen Tevfik'e bir gün sorarlar:
- Çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?
O günlerde Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikoduları alıp yürümüştür.
Neyzen Tevfik fırsatı kaçırmaz.
- Maliye Bakanı değilim ki, çalarken neşeleneyim, cevabını ver

Hitler Ve Stalin
Hitler ve Stalin bir barda oturmaktadırlar. Bir adam içeri girer ve barmene "Bunlar Hitler ve Stalin değil mi?" diye sorar. Barmen "Evet, onlar" der. Sonra adam onlara doğru yürür ve sorar:
- Selam, ne yapıyorsunuz? Hitler cevaplar: - 3. Dünya savaşını planlıyoruz. Adam sorar. - Gerçekten mi, neler olacak? Hitler: Bu sefer 14 milyon Yahudi'yi ve bir bisiklet tamircisini öldüreceğiz, der. Adam sorar: Bir bisiklet tamircisi mi? Hitler Stalin'e döner ve der ki: Gördün mü, sana kimsenin 14 milyon Yahudi'yi takmayacağını söylemiştim!

Patron ve Sekreteri
Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir işadamı ve sekreteri arabayı terk etmek zorunda kalırlar. Uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar. Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir suru battaniye bulunmaktadır. Geceyi geçirmeye hazırlanırlar ve iş adamı bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir;
- Ben yerde uyku tulumunda uyurum, der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun içine girerek fermuarı çeker. Bir süre sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar;
- Efendim, ben çok üşüyorum.
Adam fermuarı açar, uyku tulumundan çıkar, bir battaniye alıp kadının üzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak üzereyken yine sekreterinin sesini duyar;
- Efendim, ben hala çok üşüyorum.
Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar;
- Ben yine çoooook üşüyorum.
Adam yattığı yerden;
- Bir fikrim var, burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen evliymişiz gibi davranabiliriz, der. Genç kadın kıkırdar;
- Tamam, bana göre hava hoş. Adam yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırır;
- ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYENİ KENDİN AL!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi