Yüzyılın Kemal'i

Ne biran önce ne bir an sonra. Artık tünelin ucundaki ışığa doğru yürüme zamanı. Elbet konuşacağız depremi, yolsuzlukları uğursuzları, hainleri ve hırsızları ama bir umudu paylaşayım istedim. Bir umuttur Yaşamak. Bu 100 yıl önce de böyleydi. Maalesef 100 yıl sonra da böyle. 100 Yıl öncede memleketin bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmişti. Ne diyordu; Gazi Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe hitabesinde "Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." sözün bittiği yerdir bu dostlar...


Şimdi silkinme zamanı, şimdi her zamankinden çok beraberlik zamanı, şimdi Atatürk ilke ve devrimlerine çok çok daha fazla sahip çıkma zamanı. O halde 7'den 77 ye hep birlikte 14 Mayıs'ta bu ülkenin makus talihini yenmek için çalışmak çok çalışmak zamanı. Tıpkı 100 yıl öncesi gibi. O zaman 1. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda bu eşsiz ülkenin Cumhuriyet'i nasıl inşa edildiyse; Atatürk'ün emaneti Cumhuriyet'i 100.yılında bir başka Kemal ile Atatürk ilke ve devrimlerini yaşatmanın. Karanılığı yırtıp atmanın zamanı. Yüreğim bunu söylüyor. Halkın iradesine ve ferasetine her zamankinden daha çok güveniyorum. Bu zor günleri de aşarak umudun peşinde Atatürk ve devrimlerinin aydınlığında bu ülke çağdaş uygarlık seviyesinde yoluna devam edecektir. Hani birileri diyordu ya "Reklam arası". Bunu diyenler görecekler reklam arasının ne olduğunu. sabır sabır sabır. Az kaldı. Yazımın başında bir kez daha Atatürk'ü anımsamak anımsatmak istedim. Ne diyordu Gazi Musfata Kemal hitabesinde hep birlikte haykıralım !
 

Atatürk'ün gençliğe hitabesi
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Mustafa Kemal Atatürk

Bunu da yaptılar !
Akıl etmeyen zillete düşer.’ Bugün akıldan ve liyakatten nasiplenmemiş bu yönetim elinde millet olarak zilletin ve zulmün en ağırını yaşıyoruz. Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun kapısındaki kitabede ifade edildiği şekliyle; Murad’ın oğlu, iki kıtanın hükümranı, iki denizin hâkimi, Doğu ve batı arasında Allah’ın yardımcısı, denizin ve karanın kahramanı, İstanbul’un fatihi Sultan Mehmet Han ne güzel söylemiş: ‘Aklı öldürürsen, ahlak ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, devlet de ölür.’ Ama bugünün Türkiye’sinde akletmeyen, ahlakı öldüren, adaleti katleden, liyakatsiz yönetim yüzünden; maden kazalarında, orman yangınlarında, hain darbe teşebbüslerinde, taşkın ve sellerde, depremlerde, türlü türlü felaketlerde, canımızla, kanımızla, malımızla sınanıyoruz. Ve tüm bunların üstüne; millet olarak; kibirli, yozlaşmış bu yönetimden fırça yiyoruz. Küfür yiyoruz. Hakaret yiyoruz. Not ediliyoruz. Tehdit ediliyoruz. Oysa bir hükümetin asli görevi ülkede huzur ve refahı sağlamaktır. Yurttaşlarına mutlu güçlü bir yaşam sunmaktır. Ucube Şahsım rejimi ise milletimizi eziyor. Limon gibi sıkıyor. Milletimizin posasını çıkarıp atıyor. Memleketimizde; aklı, ahlakı bitiren, liyakati öldüren, adaleti katleden, devletimizin dirliğine, milletimizin birliğine kasteden, çürümüş, yozlaşmış bir yönetimi, milletimizin göndermesine, artık sayılı günler kaldı. Deprem felaketinin üzerinden 35 gün geçti. 47 bin 104 yurttaşımızı kaybettik. Bazı yurttaşlarımızın cenazeleri bile enkazdan çıkmadı. Cenazeler yok. Çadır yok. Konteyner yok. Hijyen yok. İçmeye su yok ve ar edip de istifa eden tek bir yönetici yok.Pardon son olarak Adıyaman valisi "Sağlık" nedeniyle affını istedi !
 

Hayırdan ranta devşirdiler
Milletin gözbebeği Kızılay'ı "hayır" Kurumu'ndan "Rant Kurumu"na çevirdiler.Kızılay, artık bildiğimiz Kızılay değil. Kızılay artık milletin bağışladığı paralarla afetzedeler için ürettiği çadırları, konserveleri afette ücretsiz dağıtmayan diğer hayır kurumlarına satan bir ticarethane. Yandaşlarının kesesini doldurmak için, arpalığa çevirmişler. Saray; ‘Hayırı’, ‘Kayır’ anlayıp yanaşmalarını, beslemelerini Kızılay’a doldurmuş. Evet. Sadece bu gerekçe ile bile Türkiye'de bu düzen değişmelidir. Depremden sonra elindeki çadırları, konserveleri parayla başka hayır kurumlarına satanları, Kızılay’ı ticari holdinge dönüştürenleri dünyada huzura ermek için koskoca Kızılay’ı kendilerine arpalık yapanları görünce biz de soruyoruz: ‘Kim ahlaksız? Kim namussuz? Kim adi?’ Tabi ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider... Bakın Dostlar ! Eski Kızılay mensuplarından öğreniyoruz ki mevcut Kızılay Başkanı 12 ayrı şirketten 36 asgari ücret tutarında maaşı, ‘Huzur hakkı’ diyerek her ay cebine atıyormuş. Biz; ‘Saray ve şürekâsı, 3-5 ayrı yerden maaş alıyor’ diye, eleştiriyorduk. Meğer rekor, bir düzine şirketten maaş alan Kızılay Başkanı’ndaymış. İşte kavga bundan çıkar. Kızılay, artık bildiğimiz Kızılay değil. Kızılay artık milletin bağışladığı paralarla afetzedeler için ürettiği çadırları, konserveleri afette ücretsiz dağıtmayan diğer hayır kurumlarına satan, bir ticarethane. Bunun adı deprem fırsatçılığıdır. Bunun adı ölü soyuculuğudur. Türkiye, böyle bir çürümüşlüğü böyle bir yozlaşmayı tarihinin hiçbir döneminde görmedi, yaşamadı…
 

Devletten çalıyorlar
Kızılay. Holding olmuş, yardım işini bırakmış para aklama, para transferi işleriyle uğraşıyor. BOTAŞ’tan alıyor Erdoğan’ın oğlunun vakfına gönderiyor. Kendi parasını alıyor Erdoğan’ın oğlunun kurduğu vakfın üniversitesine aktarıyor. Ak Parti’nin bütün üst düzey yöneticileri aile boyu Kızılay’da görev alıyor. Sonra Kızılay’da çadır yok diyoruz meğer çadırda varmış, satmak için fiyatların şişmesini beklemiş belli ki. 12 şirketin tümünden huzur hakkı adı altında ya da yönetim kurulu üyesi olarak maaş alıyor musun? Kızılay yardım yapmak için kurulmuş bir organizasyon. Geçim kapısı değil. Sayın Kerem Kınık, 306 bin lira gelir elde ettiğin farklı farklı şirketler üzerinden doğru mu, yalan mı? Çık kamuoyuna söyle. 306 bin lira 36 tane asgari ücret. Alıyor musun, almıyor musun?
 

Ahlak gömleği çıkarılmaz!
‘Ahlak gömleğini çıkaran başka hiçbir gömleği giyemez.’ Son deprem felaketinde bir kez daha gördük ki bunlar ahlak gömleğini çoktan çıkarıp atmış. 21 yıl önce ‘Mücahit olacağız’ diyenler, 21 yıl sonra ‘Müteahhit’ olmuş. 21 yıl önce ‘Harun olacağız’ diyenler, 21 yıl sonra ‘Karun’ olmuş. Bunlar dünyalıklarını yapmak için ahiretlerini yakmış. Yıllardır ‘Allah bizi utandırmasın’ dediler… Ama utanmayı bilmeyenlere yüce Allah ne yapsın. Kızılay kimin himayesinde? Kızılay tüzüğüne göre; Erdoğan’ın yüksek himayesinde. Milletimiz de işte bunun için depremin ilk günlerinde ‘Kızılay nerede?’ diye, Erdoğan’a feryat etti. Peki, Erdoğan milletin feryatlarına ne cevap verdi? ‘Be ahlaksız, be namussuz, be adi…’ Bir kere daha testinin içindeki, dışına sızdı.
 

Kim ahlaksız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kepazeliği millete küfür ederek himaye ederse Kızılay’ın başındaki de çıkar kendini istifaya çağıranlara, ‘Goygoycu’ der. Biz bir kere daha söyleyelim. Kızılay Başkanının o koltukta oturduğu her dakika, haramdır. Yazıktır.Günahtır… Ama görünen o ki Kızılay Başkanı pabucunu ucuza bırakmak niyetinde değil.Depremin ardından 48 saatte yaşananları bakın nasıl itiraf ediyor: ‘Askerler olağanüstü durum için afet için yetiştirilmiş insanlardır. Siz afet operasyonunun içerisinde askeri konumlandırmazsanız, askeri kapasiteyi konumlandırmazsanız, yanlış yaparsınız. Siz bir taraftan S-4 seviyesinde uluslararası bir afet yardım çağrısında bulunuyorsunuz ama kendi içinizde sivil-asker işbirliği mekanizmanız, maalesef geçmiş dönemlerde çökertildiği için bu mekanizmadan faydalanamıyorsunuz.’ Bu sözler Erdoğan’ın himayesindeki Kızılay Başkanının sözleri. ‘Ben başkomutanım’ deyip caka satmaya gelince ordumuzu hatırlıyorsunuz. O zaman bizde soruyoruz: Afet operasyonu içinde askeri konumlandırmayı kim unuttu? Askeri kapasiteden tam anlamıyla yararlanmayı kim unuttu? Sivil-asker işbirliği mekanizmasını kim çökertti? Bu ihmaller silsilesi nedeniyle, milletimizi 48 saat boyunca enkaz altında kim unuttu? Vatandaşlarımızı enkaz altında donarak ölmeye kim terk etti? Anlaşılan Kızılay Başkanı önümüzdeki dönemde açılacak görevi ihmal, görevi savsaklama, görevi suiistimal davalarında sadece sanık olmayacak aynı zamanda tanık ve itirafçı da olacak.
 

Ordusuz afetle mücadele olur mu?
Bu ülkenin bir planı var kapı gibi. adı ; Türkiye Afet Müdahale Planı… Yaşadığımız felakete doğru dürüst müdahale edilememesinin sorumlusu, bu plana imza atan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Afetle mücadelede tüm Bakanlıklar, ana çözüm ortağı olarak belirlenmiş. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli Savunma Bakanlığı, ana çözüm ortakları arasında yok. Trol ordularına sahip, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı afetlerde ana çözüm ortağı. Ama Peygamber ocağı ordumuz olağanüstü durumlar için afet için yetiştirilmiş Mehmetçiğimiz, afet operasyonunun içerisinde hiç konumlandırılmamış. Afette destekleyici tali çözüm ortağı yapılmış. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır. Erdoğan’ın vehimleri, korkuları, ideolojik körlüğü bu plana yansımış. Sonuç: Enkaz altında on binlerce yurttaşımız bağıra, bağıra donarak öldü. Bunu biz unutmayacağız. Milletimiz de unutmayacak. Bu yönetim sadece algı operasyonu yapar. Sadece ihale peşinde koşar.
 

Bunları unutmayacağız
Memleketimizde; aklı, ahlakı bitiren, liyakati öldüren, adaleti katleden, devletimizin dirliğine, milletimizin birliğine kasteden, çürümüş, yozlaşmış bir yönetimi, milletimizin göndermesine, artık sayılı günler kaldı. Deprem felaketinin üzerinden 1 ay 3 gün geçti. 46 bin 104 yurttaşımızı kaybettik. Bazı yurttaşlarımızın cenazeleri bile enkazdan çıkmadı. Cenazeler yok. Çadır yok. Konteyner yok. Hijyen yok. İçmeye su yok ve ar edip de istifa eden tek bir yönetici yok.
 

Hasar raporları hazırlanamıyor
Depremin üzerinden geçen süre iki aya doğru gidiyor. Ama yaşadığımız deprem felaketinin ekonomik ve sosyal maliyetlerine ilişkin devlet tarafından hazırlanması gereken bir hasar tespit raporu hala ortada yok. Güya Ucube Şahsım Rejimi çok hızlı karar alacaktı. Bürokrasiyi azaltacaktı. Böyle diyerek bu ucubeyi, millete pazarladılar. Ama yaşadığımız her afet, ‘Liyakat yerine sadakat’ diyen, ‘Vatandaş yerine, önce yandaş’ diyen, ‘Her şeyi ben bilirim’ diyen kibir abidesinin elinde büyük bir felaket oldu.
 

Afet müdahale planı uygulanmadı
Erdoğan’ın imzaladığı Afet Müdahale Planı’nda bu işin sorumlusu kim? Hazine ve Maliye Bakanlığı. Peki, Hazine ve Maliye Bakanı ne yapıyor? Afetzedelerin önünde, kamera kadrajına girmek için Binali Yıldırım’la mücadele veriyor. Depremin sebep olduğu ekonomik ve sosyal yıkımın fotoğrafı çekilmeden ilave finansman ihtiyacı belirlenmeden depremin yaraları nasıl sarılacak? Dünyadan nasıl destek alınacak? Nasıl yardım istenecek? İşte bu yılın daha ilk iki ayında hazine nakit dengesi alt-üst oldu. İlk iki ayda Hazine’nin nakit açığı 226 milyar lira. Bu bir rekor… Açık neyle kapatılıyor? Borçla… Ek bütçe yapmadan ilave finansman kaynakları bulmadan, ‘Kervan yolda dizilir’ anlayışıyla bu iş savuşturulamaz. Milletin sırtına yeni ve cesameti belirsiz ağır yükler bırakılamaz. Ama benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. İşte dün TBMM’ye, Kurumlar vergisi mükelleflerine verilen vergi teşviklerinden yüzde 10 ilave kesinti yapacak bir düzenleme getirdiler. Tutarlı bir finansman programı hazırlamadan önünü ardını iyi düşünmeden alınan her karar boşa alınmış karardır. Bu arada ortada ciddi bir hasar tespit raporu olmadığı için Avrupa Birliği’nin 16 Mart’ta Brüksel’de yapacağı Uluslararası Donörler Toplantısını erteleyeceğini duyuyoruz. Allah aşkına! Bu Nebati Bakan ne iş yapıyor? Ne işe yarıyor? Umarız duyduklarımız gerçek değildir.
 

Depremzedeler mağdur!
AFAD, otellere yerleştirdiği depremzedelere kapıyı gösterdi: Depremezdeler bu kez "Göçebe depremzedeler" oldu. Türkiye’yi sarsan deprem felaketinin ardından özellikle kıyı bölgelerinde yazlık evleri bulunanlar, apart ve oteller kapılarını depremzedelere açtı. Devletten hiçbir yardım talep etmeyen otel işletmecileri ve ev sahipleri deprem mağdurlarını da maddi manevi destekledi. Yaklaşık 34 gündür afetzedeleri misafir eden otel sahipleri turizm sezonu için hazırlıklara başlayacak. Fakat depremzedeler odalarda kaldığı için henüz çalışma yapılamadı. Bazı otel sahiplerinin talebi sonrası AFAD, İzmir, Aydın, Muğla ve Antalya bölgelerindeki otellerde kalan depremzedelere “31 Mart ve 15 Nisan’a kadar otellerden ve yazlık evlerden ayrılın” dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi