Açlık ve beslenme krizi vuruyor

Bugün Türkiye’de; işçisi, memuru, esnafı, emeklisi, milyonlarca orta direk ailesi, büyük bir beslenme ve barınma kriziyle karşı karşıya… Bu iki kriz bir araya gelerek, mengene gibi milletimizi sıkıştırıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre; dünyada gıda fiyatları, son bir yılda yüzde 1 gerilemiş. Aynı dönemde bizdeki gıda fiyatları yüzde 77 artmış. Bu da TÜİK marketlerindeki makyajlı etiketlere göre… Bu kış çok kurak geçiyor. Ocak ayındayız. Ortada ne kar var ne de yağmur. Korkunç bir kuraklık kapıda… Ve tarım devriminin yaşandığı topraklarımızda, yokluğun yanında, açlığı konuşuyoruz. AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanlığı imkânlarını kullanarak tüm televizyonlarda canlı yayınlanan seçim propagandası yapıyor. Vıcık vıcık yalakalık kokan senaryolar oynanıyor.
 

Besiciler isyan ediyor
Besici bir kadın yurttaşımız çıkarılıyor, ‘70 hayvanım vardı, yem fiyatları yükselince sattım, şu an 46 hayvanım kaldı…’ diyor. ‘Bir bardak çay beş lira, bir kilo süt on lira… Bu işin altından kalkamıyoruz’ diye dert yanıyor. Ortalık buz kesiyor. Ama kibir abidesi de, bunları iyi bir şey sanıyor. Oralı bile olmuyor. Kadın üreticinin süt ineklerine gözünü dikmiş, atama Bakanına, ‘Sana kesecek hayvan buldum’ diyor. Sonra da kibre kapılıp, cebinden vermiş gibi ‘O inekleri sana kim verdi?’ diyerek, devletin verdiği desteği, üreticinin kafasına kakıyor. Aynı programda devlet üniversitesine, kendi atadığı kadın üniversite rektörü çıkıyor. AK Parti Genel Başkanına, rektörlük makamına yakışmayacak şekilde güzellemeler yapıyor. Bir başka öğretim üyesi, ‘Davamız’ diyerek, AK Parti Genel Başkanına Sezai Karakoç’tan, şiirler okuyor. Geçenlerde ise yine bir benzerini gördük. Partili Cumhurbaşkanı muhalefete olmayacak laflar ederken, Genel Kurmay Başkanı, partili Cumhurbaşkanına alkış tutuyor. Parti devleti budur. Parti devleti itaatkâr memurları eliyle iş görür. Önümüzdeki seçim sürecinde parti devletiyle hangi şartlarda yarışılacağının örnekleri, artık bir bir ortaya dökülüyor. Parti devletinde memurunu itaatkâr itaatkâr memurunu belki susturursun ama besici kadın gibi vatandaşlarımız susmaz. Senin ne yaptığını görür, notunu da verir.
 

Kiralar uçar gider
Bu ucube yönetim sistemi millete ciddi bir barınma krizi de yaşatıyor. Orta direğin bir ev bir de araba sahibi olması zaten artık hayal oldu. Ev almayı geçtik, kiralık konut bulmak bile mesele oldu. İstanbul Kadıköy’de bir mahalle muhtarı, ödeyebileceği kiraya, oturacağı evi bulamamış, ‘Gerekirse çadır kurarım, mahallemi terk etmem’ diye feryat ediyor. İstanbul’da 120 metrekarelik bir evin kirası, 2018’de 1800 lirayken 2022 sonunda 11 bin 280 lira. İstanbul’da kiralar 4 yılda 5 kattan fazla artmış. Kamu görevlileri, memurlar ‘Ya tayinim İstanbul’a çıkarsa?’ diye boşuna kara kara düşünmüyor. İstanbul’un adı, sürgün yeri oldu. Zamlı asgari ücret 8 bin 506 lira. 120 metrekarelik evin kirası, 11 bin 280 lira. Asgari ücret ev kirasına bile yetmiyor. Daha fazla söze gerek var mı, bilmiyorum. Yine son dört yılda, 120 metrekarelik ortalama bir evin kirası; Ankara’da 960 liradan, 5 bin 400 liraya, İzmir’de 1560 liradan, 7 bin 800 liraya, Adana’da 840 liradan, 4 bin 800 liraya çıkmış. Antalya gibi kiraların son 4 yılda 12’ye katlandığı şehirlerimizi saymıyorum bile…
 

Toplu konutta toplu kandırmaca
20 yıldır bu ülkeyi yönetenler, her seçim öncesinde Toplu Konut Projeleri açıklıyorlar. Ama öyle gözüküyor ki sadece konuşuyorlar... 20 yıl sonra milletimiz hala başını sokacak ev bulamıyorsa bunun sorumlusu kim? Elbette bugün ülkeyi yöneten şahsım hükümeti… İşte yine seçim öncesi güya orta direk için, konut kampanyası başlattılar. Kampanyada; kredi var, konut var ama ‘orta direk’ yok. Kampanya kapsamında bankadan 4 milyonluk kredi çekilse aylık kredi taksiti 38 bin 875 lira. Bakan, ‘Taksitler hane halkı gelirinin yüzde 40’ını geçemeyecek’ diyor. Bu tarife göre, 38 bin 875 lira ödeyecek bir ailenin aylık geliri 97 bin 188 lira olmalı. Allah aşkına siz bu konutları, İsviçre’nin, Almanya’nın, Fransa’nın orta direği için mi yapıyorsunuz? Türkiye’de aylık geliri 97 bin 188 lira olan orta direk bir aile mi bıraktınız? Söyleyin, bunu ödeyip ev alabilecek kaç orta direk ailesi var? Hep aynı hikâye… Pansuman ve aspirinle algıyı yönet… Sonra, iş yapma. Şimdi seçim öncesi yaptıkları her iş, yine göz boyama ve algıya oynama…
 

Konuştukça batıyorlar
Bunlar sanıyorlar ki eğer her an, her saniye, her dakika konuşurlarsa belki milleti ikna ederiz. Ama işin en trajikomik tarafı ne biliyor musunuz? Konuştukça saçmalıyorlar. Konuştukça dibe batıyorlar. Konuştukça daha da rezil oluyorlar. Nitekim EYT’nin ne olduğunu daha geçen hafta keşfeden kabinenin ışıltılı şahsiyeti Nebati Bakan, şimdi de ÖTV ile tanıştı. Çıkmış olduğu bir televizyon programında dedi ki ‘ÖTV indirimi isteyene araç bulabildin mi diyorum. Yok diyor. Ben de bulamadığın arabanın niye ÖTV’sini indirelim diyorum.’ Yani ‘Şakacı Şirin’ diyor ki ÖTV’yi indireceklermiş de araba kıtlığı çektiğimiz için indirmiyorlarmış. Buram buram liyakat kokan akıl dolu bir açıklama daha. Üstelik Nebati Bakan yalnız da değil. Patronu ile birlikte adeta Edi’yle Büdü gibiler. Kendisi de çıktı ve dedi ki ‘Türkiye’nin 20 yılı, ücretli çalışanların enflasyon karşısında en güçlü olduğu, asla ezilmediği yıllar olarak tarihe geçti’. Aynen böyle dedi. Ne diyelim? Allah akıl, fikir, izan versin.
 

Öğretmenler işsizliğe mahkum oldu
AK Parti iktidarı yüzünden hayatı atanamama kaygısıyla geçen, birikimi saçma sapan politikalarla harcanan, mesleği de inatla itibarsızlaştırılan öğretmenlerimiz, bu sefer de yine iktidarın beceriksizliği yüzünden işsizliğe mahkum edildi. Sadece bu kadar mı? Maalesef değil. Yaşanan krizden etkilenip işsiz kalmasalar bile zaten hâlihazırdaki uygulamada, 2014 yılında iktidar eliyle çıkartılan bir yasa nedeniyle devlet okullarında görev yapan meslektaşlarına göre oldukça düşük ücretlerle çalışıyorlar. Yani özel okullarda çalışan öğretmenlerimiz, ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinden bile maalesef yararlanamıyorlar. Şimdiyse yeni yılla birlikte özel okul ücretlerine yüzde 65 zam yapılacağı öngörülüyor. Peki öğretmenlerimizin maaşları ne olacak? Ben söyleyeyim. Enflasyon karşısında zaten oldukça yetersiz kalan yüzde 30’luk artışı bile alamayacaklar.
 

Borçlar şahlanıyor
Ucube şahsım yönetiminde millete vurulan bir başka pranga da, şahlanan borçlar… Geçen yıl Hazine, 169 milyar lira nakit açığı vermiş. Karşılığında, bu açığın çok üstünde 437 milyar lira borçlanmaya gitmiş. Hazine nakit açığıyla, hazine kasasına atılan para arasında, 330 milyar lira fark var. Merkez Bankası’nda Hazine hesaplarında tutulan para 153 milyar lira. Aradaki 180 milyar liraya yakın para nerede? Anlaşılan vatandaşa değil de yine arka kapıdan yandaşlara, kamu bankaları eliyle kredi pompalanıyor. Sadece devletin değil vatandaşların ve şirketlerin borçları da hızla artıyor.
 

Ülkemizin borcunu üçe katladılar
Son 5 yılda finansal kesim hariç ülkemizin borcu üçe katlanarak, 12 trilyon lirayı aştı. Vatandaşların kredi kartı borcu son bir yılda yüzde 113 artarak 447 milyar liraya ulaştı. Ödenemediği için takibe düşen krediler 160 milyar lirayı aşmış durumda. İcra dairelerinde dosya sayısı geçen yıla göre 614 bin artarak bu yılın ilk haftasında 23 milyon 192 bine çıktı. İş öyle çığırından çıktı ki artık mezarda da vatandaşa huzur yok. Milletin mezar yerine bile haciz geliyor. Mardin’de bir vatandaşımızın mezar yerine, 48 ayrı haciz konmuş. Vatandaş daha kabre girmeden azabını bu dünyada yaşatıyorlar. Pes diyorum. Başka hiçbir şey demiyorum.

Entrikalar ortaya saçılıyor
Biz korkunun, telaşın bacayı sardığının farkındayız. Korku suça, suç da cezaya neden olur. Seçimler yaklaşırken saray, kirli oyunlarını yargı eliyle sahneye koymaya başladı. Tam seçim öncesinde bir siyasi partiye verilen Hazine yardımına tedbir konması, sokakları karıştırmaya yönelik siyasi cinayetlere yol verilmesi sarayın bu seçimlere de bundan öncekiler gibi müdahale etmek istediğini ortaya koyuyor.
 

Hedefleri İstanbul ve İmamoğlu
Bu seçim öncesi sahnelenen oyunun önemli bir parçası da İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik haksız, hukuksuz siyasi operasyonlar… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına karşı yargıyı sopa olarak kullanarak İstanbullunun, milletin iradesinin arkasını dolanmaya çalışıyorlar. Denge ve denetimin olmadığı, kontrolsüz gücün yozlaştırdığı her kararın tek bir kişinin iki dudağına bırakıldığı bu rejimin inşa sürecinde millet olarak önemli dersler aldık. Gördük ki gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmeyecek. İlk düğme yanlış iliklendiyse diğer düğmeler de doğru iliklenmiyor. Gömleğin ilk düğmesi hukukun üstünlüğüdür, adalettir. Çünkü ‘Adalet mülkün temelidir.’ 2018’den bu yana yaşadıklarımız ortada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi