Bayram gelmiş neyime...

Ramazan Bayramı belki pandemi dönemi sonrasında ilk kez bir heyecanla kucaklaşma ile kutlanacak ama yaşam koşullar ekonomik zorluklar bayramı bayram gibi kutlamanın önüne geçti. Dostlar; nasıl geçmesin ki ülkemde ne kadar  "Artık bu kadarı olmaz" dediğim şey varsa başımıza geldi. Gelmeye de devam edecek görünüyor. Ramazana Bayramı, mutluluğun bereketin sabrın ve şükrün bayramı. Ama bu yetersiz AKP iktidarı milletimizi “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” diyecek hale soktu. Tarımın ortaya çıktığı bu topraklarda yoksulluğu bıraktık. Artık açlığı konuşur hale geldik. Çocuklarımız yetersiz beslenme nedeniyle gelişme sorunları yaşıyor.Akıl ve bilimle kavgalı bir hükümet elinde ülkemiz perişan oldu. Ünlü bir İngiliz gazeteci ve yayıncının dediği gibi; “Bilgi, domatesin sebze değil meyve olduğunu bilmektir. Akıl ise onu meyve salatasının içine doğramamaktır.” AKP iktidarında ne bilgi var, ne de akıl. Bu nedenle her şeyi birbirine karışmış vaziyette. Bilgisizliğin ve akılsızlığının faturası milletimize çıkıyor.
 

Mama yok şekerli su var
Bugün ülkemizde; her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük Her beş kız çocuğundan dördü, her dört erkek çocuğundan üçü, kansızlıkla karşı karşıya… Ülkemizin çocuklarında görülen kansızlık, Avrupa’dakinin dört katı… Bir nesli göz göre göre kaybediyoruz. Derin Yoksulluk Ağının tespitlerine göre düzenli geliri olmayan aileler, çocuklarına mama ve bez alamıyor. Bebekler mama yerine şekerli suyla besleniyor. Yoksul aileler, çocuklarının altını bez yerine, plastik torbayla bağlıyor.
 

Sıfır kıyafet yalan oldu
Bu ülkede analar, babalar çocuklarına, sıfır kıyafet alamaz hale geldi. Çocuklar ikinci el elbiseye talim ediyor. Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür. Bugün çocuklarımız yatağa aç giriyorsa, en başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, hiç kimse yatağına rahat girmemelidir, giremez. Ama iktidar sahipleri hiç tınmadan uykularına devam ediyor.
 

Çocuklar bayram bilmiyor
Çocuk işçiliği de ülkemizin kanayan yarası… 15-17 yaş arasında, 520 bin çocuğumuz çalıştırılıyor. Bu da TÜİK’in rakamı. Hep diyoruz; ülkemizde çocuklara, gençlere bakılamıyorsa, onlara umut verilemiyorsa, millette geleceğine güvenle bakamaz. Ama AKP iktidarı milletten o kadar koptular ki; Erdoğan çıkıyor; “Biz geldiğimizde, üniversiteye on öğrenciden biri giriyordu. Şimdi onda on!” diyor. Allah Aşkına! Kurduğunuz kasaba üniversitelerinde, işsizliği geciktirmekten başka ne yaptınız? Ailelerimiz evlatlarını bin bir emekle, umutla okutuyor. Yemiyor, yediriyor. Giymiyor, giydiriyor. Ama evladı üniversiteden mezun olup iş bulamıyor. Ülkemizde 1 milyon 138 bin üniversite mezunu, işsiz... Resmi rakamlarla, her üç işsizden biri üniversite mezunu…
 

Gençlerin umutları yok edildi
Hem ailelerin hem çocuklarımızın umutlarını çaldınız. Hayalleriyle oynadınız. İyi okullardan mezun olan gençlerimiz, umutlarını dışarıda arıyor. Nasıl aramasınlar? Mazide bir memur maaşıyla, yedi boğazın doyduğu bu ülkemizde, artık iki maaşa, iki boğaz bile zar zor doyar hale geldi. Ev fiyatları uçmuş, araba fiyatları zirve yapmış. Bu ülkede yuva kuracak gençler için bir ev de, bir araba da almak hayal olmuş… Ama Saray ve şürekâsı milleti o kadar unutmuşlar ki… Atama Ulaştırma Bakanı çıkıyor; ülkemizdeki beyin göçüne bakıp, “Mühendis ihraç eden ülke haline geldik” diye övünebiliyor.
 

Gezi gençlerin isyanı idi

Burada kısa bir nokta koyalım. Bakın dava sonuçlandı ama kavgası yeni başladı. Baskıya isyandır Gezi. Kendi ülkemizde özgürce yaşamak istiyoruz diyor gençler. Mahkemede Osman Kavala beraat ettiği bir davadan müebbet hapse mahkum oldu. Dünyada böyle bir örnek yok. Dünyada böyle bir garabet yok. Ama bizim ülkemizde olur. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; ekonomik sıknıtılar ve yaşananlarla  ilgili olarak "Bu iktidar beşli çetelerin iktidarıdır. Hiç kimse unutmasın halkın değil milletin değil beşli çetelerin iktidarıdır. Bugün farklı bir konuşmayla karşınızdayım. Bugün yazdığım konuşmayı bir tarafa bıraktım. Karanlığa mahkum edilen milyonların sesini dile getirmek istiyorum. Onların sorunlarını size anlatmak istiyorum. Gerçekten çok öfkeliyim. Evlatların karanlığa mahkum edildiği bir Türkiye’yi asla istemiyorum. Seslenmek istiyorum. Ey saray sesimi duyuyor musun? Hiç kimse olarak gördüklerin yani görmezden gördüklerinin karanlık ışıksız evlerinden sesleniyorum sana." dedi.
 

Cesaret yoksa zafer de yok
Kılıçdaroğlu "Yoksulların biriken öfkesini görüyor musun? Evsiz, yurtsuz, elektriksiz, aç bıraktığın bebeklerin ağladığını duyuyor musun? Ben o bebeklerin ağlamalarından gece uyuyamıyorum. Karanlıkta onları düşünüyorum. Sonra o karanlıkta senin beşli, çetelerini de düşünüyorum ve yumruklarımı sıkıyorum. Bunlar engerekler ve çıyanlardır bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır diyor Ahmed Arif. Dünya kötülük yapanların yüzünden değil buna seyirci kalanların yüzünden bu hale geldi. Cesaret yoksa zafer yoktur değerli arkadaşlarım.”
Bakın DOSTLAR; Kılıçdaroğlu altına imzamı atacağım konuşmasında neler söyledi;,
"Bir insanın uğurunda öleceği bir şey yoksa hayatında zaten o hiç yaşamamıştır. Pes etmeyeceğiz Durmayacağız.Ülkeyi kaçak sığınmacılarla dolduranlarla kavga edeceğiz, beş paraya vatandaşlığı satanlarla kavga edeceğiz, yabancılara daire satılsın diye emlak desteği çıkanlarla kavga edeceğiz, ülkede milyonların elektriğini kesen çetelerle kavga edeceğiz. Çocukları etten sütten mahrum bırakanlarla kavga edeceğiz. Bu kiralarla bu enflasyonla kavga edeceğiz. Uyuşturucu baronları ile iş tutanlarla kavga edeceğiz. Ülkenin onurunu konsolosluk bahçelerine gömenlerle kavga edeceğiz. Yargıyı siyasetin emrine verip Brunson’ları özel uçakla gönderip kendi insanımızı hapishanelerde rehin tutanlarla kavga edeceğiz. Halkın milyarlarını alın terini arka kapıdan satanlarla kavga edeceğiz. Yani özetle vatanı satanlarla kavga edeceğiz. Biz birbirimize emanetiz kol kola gireceğiz ve yürüyeceğiz. Bu memleket bize emanet. Birimiz açken hiç birimiz tok değiliz, birimiz karanlıktayken hiç birimiz aydınlıkta değiliz. "
 

Her yerde zam var
Hükümet, hükümet değil, sanki her şeyi yutan bir kara delik… Ama aydınlık da karanlıktan doğar. Karanlığa çakılan bir kibrit, karanlığı parçalamaya yeter. Ülkedeki derin yoksulluk herkesi vurdu.Bir avuç zengin hariç.Atama bakanlarda sadakat çok, ama liyakat yok. Tek kişilik yönetimin hayata geçtiği 2018’den beri ülke savruluyor. Durduk yerde AKP ürünü bir kriz çıkardılar. Paramızı pul ettiler. Pahalılık aldı yürüdü, milleti ezdi. Pahalılıkla baş edemeyen hükümet, şimdi 500 liralık banknot basacakmış. Bugün en büyük banknotumuz 200 Lira. 200 liralık bu banknot, 2009 Ocak ayında tedavüle girdi. O gün 200 liraya aldığımız mal ve hizmeti, bugün almak istesek, cebimizde 400 değil, 600 değil, 800 değil, 1000 değil. Tamı tamamına 1.049 lira olmak zorunda. Yani iki 500’lük banknot yetmiyor, üstüne bir de 50 liralık banknot daha koymak gerekiyor. İşte ülkede saray mamulü hayat pahalılığı bu halde!
 

Ekonomi iflas etti yetti artık
Son sekiz ayda, ekonomisi iflas etmiş Arjantin’in Pezosu, dolar karşısında yüzde 14 değer kaybetti. Ukrayna’yı işgal eden ve bu nedenle de dünyanın yaptırım uyguladığı Rusya’nın Rublesi, dolara karşı yüzde 9 değer yitirdi. Aynı dönemde Türk Lirası dolar karşısında; yüzde 44 değer kaybetti. Yani ülkesini kötü yönetip, parasını pul etmede şampiyonluk Türkiye’deki hükümette… Ama ekonomiden mesul olan atama Nebati Bakan, “Karamsarlar yolumuzdan çekilin, biz ecdadımız gibi gemileri karadan yürütürüz” diye, hamaset peşinde. Dedik ya; bunlar iş yapmıyor, sadece algı yönetiyor. Türk Lirası Eylül başından bu yana, sadece dolara karşı değil, Suudi Arabistan Riyali’ne karşı da, yüzde 44 değer kaybetti. Şimdi, Ramazan sonrası umreye gidecekler, Diyanet’in yüzde 150’yi bulan zamlarıyla şok oldu. Bu hükümet, insanları umre yapamaz hale düşürdü.


 

Dolara sıkıştılar
Dolara, avroya o kadar sıkıştılar ki… Saçmalamakta artık sınır tanımıyorlar. Biz bankaların mevuatına karşılık koymayı biliriz. Ama ticari kredilere karşılık koymak, bugüne kadar doğrusu kimsenin aklına gelmemişti. Bununla da yetinmediler, bankaları, ellerindeki döviz mevduatları, Kur Korumalı Mevduata dönüştürmeye zorlamak için, yine ilave bir takım karşılıklar getirdiler. Artık milletin parasını nerede tutacağına, bankaların nerelere kredi vereceğine Erdoğan karar veriyor. Kasada döviz kalmayınca, ülkede döviz kıtlaşınca sonunda “kumanda ekonomisine” geçtiler.
Millet “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya.” Şimdi döviz gelsin diye, yabancıya ev satan emlakçılara reklamından fuarına, milyonlarca liralık destekler vereceklermiş. Üstüne bir de promosyon olarak, ay yıldızlı pasaport verecekler. Varsın bizim vatandaşlarımız, bir ev almayı hayalinde bile göremesin. Yeter ki yabancılar yeşil dolarları getirsin mutlu olsunlar. Kanada kendi vatandaşını düşünüp, iki yıl boyunca yabancıya konut satışını yasakladı. Bunlar ise tam tersini yapıp yabancıya konut satsın diye emlakçılara teşvik veriyor. Anlaşılan milletimizi; “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yapmaya kararlılar. Ne yazık ki doların yeşili için satmayacakları, yapmayacakları hiçbir şey yok. En son ülkemizde hunharca katledilen, Saray tarafından da şehit ilan edilen, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın davasını, doların yeşili için sattılar. Mahkeme Başkanı da, “Kaşıkçı’ya bu ülkenin toprakları üzerinde yapılan saldırı, devletimizin onur ve saygınlığına yapılmış bir saldırıdır. Davanın devri, sanıklar açısından kendi davalarının yargıcı olma sonucu doğurur” diye şerh düşmüş. Ne yazık ki “faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatası, bizi buralara getirdi. ve beklenen  SON; Harç bitti yapı paydos!
 

Hedefleri hep karavana çıktı
2023 hedefleri diye milletin yıllarca gözünü boyadılar. Hala da “2023 hedeflerini tutturacağız” diye konuşup bu milleti aldatmaya uğraşıyorlar. İlk 10 ekonomi arasına girecektik 2023’te. İşte 2023 geldi, kapımıza dayandı. Uluslararası kuruluşların bu ay içinde yayımladığı son tahminlere göre, “Türkiye 2021 yılında dünyadaki en büyük ilk 20 ekonomi liginden düştü”. Saray’ın ilk 10’a girmeyi vadettiği 2023 yılında ise, Türkiye’nin bu en büyük ekonomiler liginde 23. sıraya düşeceği tahmin ediliyor. Oysa Türkiye, daha AK Parti’nin siyasette adı bile yokken, dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasındaydı. 1990’da ilk 20 ekonomi arasına girdik. 1999 yılında da o zaman kurulan G-20 ligine kabul edildik. 2002’de iş başına geldiklerinde fert başına gelir sıralamasında ülkemiz 73. sıradaydı, 20 yıl bu ülkeyi yönettiler. Sonunda fert başına gelirimiz 14 basamak birden gerileyerek 87. sıraya düşüyor.
 

Enflasyonda ilk 5'te idik
Ama haklarını yemeyelim. Saray yönetiminin Türkiye’yi dünyada ilk 10’a soktuğu, bir ekonomik gösterge var. O da enflasyon. Türkiye enflasyonun şampiyonlar liginde ilk beşte. Bırakın ilk 10’u ilk beşe soktular. Bu ligde beraber olduğumuz ülkeler; ekonomisi batmış Venezuella, Sudan ve Zimbabve... “Türkiye’yi AB’ye sokacağız”, “Türkiye’yi ilk 10 ekonomi arasına sokacağız” diyerek, milletten yıllarca oy istediler; şimdi ülkemizi Venezuela’nın, Sudan’ın, Zimbabve’nin arasına bırakıp, çekip gidiyorlar.
 

Kibir insana yüktür
Bu toprakların vicdanı Hacı Bayram-ı Veli; “Kibir bele bağlanan taş gibidir. Onunla ne yüzebilir, ne de uçabilirsiniz” demiş.AKP kibirle, ülkemizin beline bir taş gibi bağlandı. 84 milyonluk koca bir milleti kendisiyle birlikte dibe çekti. Şimdi; “Kervanını kaybetmiş mekkâre” misali, bir oraya bir buraya koşturup, duruyorlar. “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediler. Şimdi gelen her düğme yanlış ilikle gidiyor. Şuanda serbest piyasa ekonomisinin, bütün kuralları çiğnenerek, döviz kuru tutulmaya çalışılıyor. 1970’lerde ekonomiyi batıran cin fikirleri, ısıtıp, ısıtıp tedavüle sokuyorlar. Dövize çevrilebilir mevduatın adını, Kur Korumalı Mevduat koyup, millete çözüm diye yutturmaya kalktılar.
 

Yandaşa para yurttaşa nasihat
Güya Hazine’nin cebinden tek kuruş çıkmayacak diyorlardı. Sadece Mart ayında bütçeden 11 milyar 700 milyon lira Kur Korumalı Mevduat ödemeleri için çıktı. Kendi yanlışlarının bedelini millete ödettiler. Milletin vergilerinden 11 milyar 700 milyon lirayı, bir avuç mevduat sahibine, Kur Korumalı Mevduat faizi olarak ödediler. Bu da yetmedi. İhracatçıya; “Yurtdışına sattığın mal karşılığı elde ettiğin dövizin, önce yüzde 25’ini Merkez Bankası’na satacaksın” dediler. Sonra bunu “yüzde 40’a” çıkardılar. Yani ihracatçının elindeki dövize el koydular. Sonra çıktılar… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hükümeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yandaşlarına verdikleri dolara, avroya bağlı garantilere dokunmadan Türkiye’deki sıradan vatandaşlara, kendi aralarında yapacakları işlemleri, Türk Lirası’yla yapma zorunluluğu getirdiler. “İstanbul’u Finans Merkezi yapacaklardı” ama ülkede konvertibiliteyi bitirdiler. Yandaşa gelince şapır, şupur! Millete gelince “Yarabbi şükür!”
 

Yuvam türküsü boş
Ama ne yapsalar ayar tutmuyor. Şimdilerde bir YUVAM hesabı türküsü tutturdular. Yurtdışında yaşayanlara ve yabancılara döviz cinsinden yüzde 4 faiz veren hesap açacaklarmış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, dövizini yurt içinde bir bankaya yatırırsa, alacağı faiz yüzde değil, binde değil on binde bir veya on binde iki. Ama yurt dışından bir yabancı buraya gelip YUVAM hesabı açarsa döviz cinsinden alacağı faiz yüzde 4. Peki bu faiz farkını, YUVAM hesaplarının açıldığı bankalar ödeyemeyeceğine göre bilin bakalım kim ödeyecek? Tabii ki yine biz! Ekmek alırken ödediğimiz vergiler, bir avuç varsıl yabancının cebine gidecek! Biz boşuna “Bunlar el iyisi” demiyoruz.

SON SÖZ; Eğer özgür bir toplum sayıca daha çok olan yoksullara yardım edemezse sayıca az olan zenginleri de kurtaramaz. “John F. Kennedy”
 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi