Delta virüs alarmı ve yeni dalga kaygısı

Türkiye'de 1 Temmuz itibarıyla sokağa çıkma ve seyahat yasakları dahil pek çok kısıtlama kaldırılıyor. Ancak günlük vaka sayılarındaki kararlılık, Delta varyantı ve toplumsal bağışıklık oranı  ise endişelendiriyor. Evet. Tarih tekerrür edecek mi? Bu yıl başlarında mütevazi bir şekilde ülkemize gelen İngiltere varyantı (alpha) öz virüsümüz olmuştu. Delta (Hint) varyantı da benzer bir yol izliyor gibi. Avrupa'daki artışın bizde de benzeri yaşanacaktır. Virüsün girebileceği delikleri tıkamalıyız.Bu konuda Avrupa Birliği'nden yapılan açıklamalarda Delta varyantının dikkat çeken bir şekilde  artışta olduğu vurgulanıyor. Aşılılarda sorun yok aşılanmamış gençlerde yayılıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca: varyant ile ilgiliyaptığı açıklamada  Açıkçası şudur ki Delta varyantıyla ilgili ülkemizde şu ana kadar 134 vakamız oldu. Toplam 16 ilimizde görüldü. İllerde dağılımı giderek artmaya başladı. Ağırlıklı olarak İstanbul’da görüldü.“ dedi. Tabi bu açıklama yeterli değil soru şu olmalı "Sekanslama ile bakabildigimiz ornekler arasinda 134'unde delta varyanti tespit edildi. ama Kaç sekanslama yapıldı da 134 bulundu acaba? ".  Bakın bunun  çok ciddi bir oranın olmadığını biliyoruz ama her geçen gün artabileceğinden endişe ediyoruz. Aşıların bu varyanta da etkili olduğunu biliyoruz. 2 dozla Delta varyantına daha güçlü etkinin olduğunu da biliyoruz.Neyse bunu burada noktalayalım. 

Salgında 78 il sorunlu

Haftalık gene insidans olgularına göre 4 ilde 100 binde 100’ün üstünde 3 ilde 100 binde 10’un altında vaka sayıları. Dolayısıyla biz Türkiye’de 3 ilde salgını kontrol altına almışız ama geri kalan 78 ilde kontrol altına alamamışız, 4 ilde ise bayağı ciddi bir şekilde salgın etkisini hissettiriyor. O zaman bizim il bazında, gerekiyorsa ilçe bazında yakından takip edip endişe verici varyantlar üzerinden de önlem alarak bu süreci yönetmemiz beklenir. Ancak Türkiye’nin geçtiğimiz 1,5 yıldaki salgın yönetimi deneyimi böyle bir yönetsel anlayışın, salgının yükseldiği yerlerde bir baskılama girişimini karşımıza çıkma ihtimalini azaltıyor. Bu yüzden ben dünyanın bazı yerlerinde beklendiği gibi bu yılın dördüncü çeyreğinde bir risk görüyorum doğrusu. O riski azaltmak için de şimdiden kamu yönetiminin, salgın yönetiminin ciddi önlemler alması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim.

4. dalga riski sürüyor

Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki; Türkiye’de 4. dalga riski halen apaçık sürmektedir! 18 yaş altı çocuklar ülkemizde 24 milyonu aşkındır. Bu kesime hiç aşı yapılmamıştır. Oysa son zamanlarda çocuklar da daha çok hastalanmakta, bulaştırmakta ve ardından MIS-C adlı ağır komplikasyonu yaşamaktadırlar. Bu bakımdan, 18+ yaş tüm nüfus yüzde 100 koruyucu bir aşı ile aşılansa (ki böyle bir aşı yok elde!) ya da hastalığı geçirerek doğal bağışık olsa bile, Türkiye nüfusunda ancak 3/4 e yakın bir toplum bağışıklığı düzeyi yakalanabilecektir. Görüldüğü gibi sorunun ağırlığı  ciddiliği Türkiye’de ve dünyada sürmektedir. Kuzey yarımkürede turizm mevsimi apayrı ve ciddi bir risk kaynağıdır. Türkiye ve Dünya sonbaharda 4. bir dalga yaşayabilir. Küresel dayanışma ile yaygın- etkin – hızlı aşılama en etkili korunmadır. Salgın uzadıkça yeni mutasyonlar çözümü tıkayacaktır. Halk – Sosyal Devlet el ele, küresel eşgüdümle, Epidemiyoloji biliminin ilkelerinden asla ayrılmadan, saydamlıkla, politik kaygılar kesinkes dışlanarak, salgın yönetimi bilimsel akılcılıkla sürdürülmelidir

Normalleşme süreci

Türkiye’de vaka sayılarının Mart ayında tavan yapmasının ardından yürürlüğe giren toplumsal kısıtlamalar, 1 Temmuz’dan itibaren sokağa çıkma yasaklarını da kapsayacak şekilde geniş ölçüde kaldırılıyor.  Cumhurbaşkanı Erdoğan,  kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada  sokağa çıkma kısıtlamalarının tümüyle kaldırılacağını, şehirleri arası seyahat kısıtlamalarıyla, şehir içi toplu taşıma araçlarındaki sınırlamaların da sona ereceğini, ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında normal mesai düzenine geçileceğini söyledi.  Ancak aşılanan nüfusa, günlük vaka sayılarına ve yeni varyantların yayılımına bakarak, yasaklarının büyük ölçüde kaldırılması kararını erken bulanlar var. Delta varyantının yol açabileceği etki de endişe yaratıyor.

Haziran ayında düşüş

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Sarp Üner’e göre şu an Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vaka sayıları, önlemleri büyük ölçüde kaldırmaya yetecek düzeyde değil. Üner, "Haziran ayı içinde vaka sayılarında bir düşüş kaydedilmedi. Son üç haftadır sabit bir bantta devam ediyor. Dolayısıyla ben erken olduğunu düşünüyorum" yorumunu yapTI.

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı günlük COVID-19 tablosuna göre, kademeli normalleşmenin başladığı 1 Haziran 2021’de günlük vaka sayısı 7 bin 112 idi. 1 Haziran’dan sonra "normalleşme kapsamını genişletmek" için öngörülen günlük 5 bin vaka sayısına ilk kez 6 Haziran’da ulaşıldı. Bu tarihten itibaren 21 Haziran’a kadar vaka sayısı, yapılan test sayılarına da bağlı olarak, bir artıp bir azalan bir grafik çizse de 5 bin vakanın altına hiç inmedi. En son 21 Haziran'da 5 bin 294 vaka kaydedildi.

Delta varyantının etkisi

Özellikle, daha bulaşıcı olduğu saptanan Delta varyantının, Türkiye’de yayılımının artmasıyla vakaların artabileceğini öngörülüyor. Aşılamada çok ciddi ilerleme kaydedilse de halen her beş kişiden dördünün iki doz aşı olmadığına, dolayısıyla da hastalığa karşı bağışıklık kazanmadığına dikkat çekiliyor. Ve şu uyarı yapılıyor "Delta varyantı da toplumda giderek yayılıyor. Şimdi Turizm sezonundayız. Delta varyantının yaygın olduğu İngiltere gibi, Rusya gibi ülkelerden Türkiye’ye gelen turistler olacak. Bunların da etkisi olacağını düşünülüyor"

Bilim insanlarının Delta varyantı konusunda endişe etmesinin sebebi, bu varyantın aşıların etkinliğini kırdığını kanıtlayan bilimsel çalışmalar. İngiltere'deki kamu sağlığı kurumu Public Health England'ın (PHE) Mayıs ayında yayımladığı çalışmaya göre, Türkiye'de de aşılamada kullanılan Pfizer/BionTech aşısının tek dozu, Delta varyantına karşı yalnızca yüzde 33'lük koruma sağlıyor. Ancak ikinci dozun ardından Pfizer/BionTech semptomatik vakaları yüzde 88 önlüyor. Yine Türkiye’deki aşılamada kullanılan CoronaVac aşısının Delta varyantına karşı ne kadar etkili olduğuna dair bütünlüklü bir veri içeren güncel çalışma yok.

Önlemler neye göre kaldırıldı?

Sağlık Bakanlığı’nın aşı tablosuna bakıldığında, Türkiye’deki aşılamalarda geçen haftadan bu yana yüksek ivmeli bir artış gözleniyor. 14 Haziran'da en az bir doz aşı olan kişilerin sayısı toplumun yüzde 25,6'sı iken 21 Haziran itibarıyla bu oran yüzde 34,9’a çıktı. Ancak iki doz aşı olanların oranı 16,8’den sadece yüzde 17,7’e gelebildi. 22 Haziran itibarıyla en az 1 doz aşı olan kişi sayısı 28 milyon 979 binin, iki doz aşı olan kişiler ise 14 milyon 570 binin üzerinde. Halk sağlığı uzmanları, bu tablonun olumlu olmasına karşın geniş çaplı bir normalleşme için yeterli olmadığı konusunda hemfikir. Özellikle toplumsal bağışıklık düzeylerinin iller arasında değiştiğine dikkat çekerek, hem seyahat sınırlamasının kaldırılmasını hem de topyekûn bir normalleşme kararını eleştiriyorlar.

Aşılamada dengesizlikler

Ancak iller arasında çok ciddi bir dengesizlik var. Şu an iki doz aşılamanın en yüksek olduğu il Edirne olarak gözüküyor. Aşılıların oranı yüzde 30’a yakın. Şırnak’a bakıldığında ise iki doz aşılı olanlar nüfusun yalnızca yüzde 4,4’ü. Bunun yansılamarını beklemek zor değil. Bunu aşabilmek için ülke düzeyinde çok yaygın aşılama yapılması, her bölgede aşı istasyonlarının kurulması gerekiyor. Türkiye’nin pandemi ile aldığı kararların epidemiyolojik veriler ışığında değil ekonomik nedenlerle alındığını bir gerçek.  Ancak uzmanlar  "Biz önlemleri kaldırıyoruz ama, neye göre kaldırdığımızı bilmiyoruz. Bakanlık epidemiyolojik bir veri sunmuyor ki. Bütün dünyada Delta varyantı konuşuluyor. Bizde vakaların yüzde kaçı Delta varyantıdır, biz bilmiyoruz. Bunlar şok önemli. Siz önlemleri kaldırdığınızı söylüyorsunuz ama daha vakaların dağılımı yaş, cinsiyet, iller ve hastane bazındaki dağılımlarını, ölümleri toplumla paylaşmıyorsunuz” eleştirisini yapıyor. 

Türkiye’de ‘normalleşme’ sonbaharda dördüncü pik riskini doğurur mu?

Normalleşmenin bedeli

Şimdi bir fikr-i takiple başlayalım:  Belediyelerin defin raporlarına atıfta bulunarak 1 Mart 2020 – 15 Mart 2021 tarihleri arasında resmen 29 bin küsur vefat olmasına rağmen aslında COVID-19 bulaşıcı hastalık ölümlerinin 45 bin küsur olduğunu, bu yüzden resmi sayısının ikiyle çarpılmasının doğru olduğunu öngörerek COVID-19 vefatını 100 bin civarında tariflemiştik

100 bin ölümü kabullendi

Bu konuda ne bir açıklama ne bir doğrulama geldi. Ama dün kritik bir gündü, çünkü TÜİK geçen yılın ölüm verilerini açıklayacaktı ve gerçek rakamlara daha yaklaşabilecektik. Fakat TÜİK yapması gereken açıklamayı, istatistiki hesaplamalara devam ediliyor gerekçesiyle bilinmez bir tarihe erteledi.  Sağlık Bakanı Koca, yaptığı açıklamada “salgın sebebiyle 50 bine yakın vatandaşımızı kaybettik” cümlesinin arkasından dolaylı olarak “bir bu kadar daha sağlık hizmetinin yavaşlaması, vatandaşlarımızın başvurmaması nedeniyle de insan kaybettik” diyerek zımnen de olsa ilk kez 100 bin ölümü kabul etti

Gerçekleri saklamıyor

Bakan böylelikle en az 100 bin rakamını söylemiş oldu ama tarihi biraz daha geriye saracak olursak  2020 yılının 2021 değil, daha nisan ayında sağlık bakanlığının açıkladığından daha fazla olgu olduğunu değişik kaynaklardan yola çıkarak toplumla paylaşmıştık. Hatta işte açıklama yapan hekimler hakkında soruşturmalar filan açıldı. Fakat birkaç ay sonra artık bu gerçek saklanamaz hale gelince Sağlık Bakanlığı aslında açıkladığının olgu sayısı değil hasta diye dünya ve literatürde tıp öğretisinde yeri olmayan bir şey olduğunu, bundan sonra olgu sayılarını açıklayacağını söylemek zorunda kalmıştı. Birdenbire bir gecede 10 Aralık tarihinde 1.190 bin olgu Sağlık Bakanlığı tarafından istatistiklere eklenmek zorunda kalmıştı. Biz geçtiğimiz yılın yaklaşık eylül-ekim aylarından bu yana açıklanan ölüm sayılarının da gerçeği tam olarak yansıtmadığını hem COVID-19’a bağlı doğrudan hem de dolaylı ölümler söz konusu olduğunda fazladan ölümlerin Türkiye’de epeyce ciddi bir yük getirdiğini yine değişik bulgulara dayanarak kimi zaman belediyelerin açıklamaları, gündeme getirmeye çalıştık. 2020 yılında TÜİK tarafından açıklanan yıllık nüfus artış hızı 2019 ve öncesine göre çok düşük çıktı. Arada çok büyük bir fark var, hem bu konunun ilgili akademisyenleri, bilim insanları, hem de bazı siyasiler tarafından “ya ne oldu da birdenbire bu kadar düşük bir nüfus artışıyla karşı karşıya kaldık, bu açıklanmalı” diye epey bir zamandır bu sorunu da dile getirmeye çalışıyoruz. Ben de açıkçası bugünü özlemle bekliyordum TÜİK nasıl bir açıklama yapacak diye ama anlaşılan ne zaman olacağını bilmediğimiz bir tarihe ertelenmiş oldu.

Bu işin izahı yok

Her zamanki gibi bu işin de  ciddi bir izah yok, istatistiki analiz verilerin devam ettiği ifade edilerek tarih de tanımlamadı, sadece “ileriye ertelenmiştir” dedi. Bu yüzden herhangi bir veri yok, cümleyi ifade edeyim size: “2020 haber bülteni, idari kayıtlardan üretilmekte olan istatistiklere ilişkin çalışmaların henüz tamamlanamamış olması sebebiyle ertelenmiştir.”  TÜİK enflasyondan her türlü veriye kadar güvenirliğini çok uzun bir süredir yitirdi, tıpkı pek çok kamu kurumunun güvenilirliğini yitirdiği gibi. Gerçekleri bir müddet saklayabiliyorsunuz ama rakamları ilelebet saklayamıyorsunuz, açıklanmak zorunda olduğunda da aslında güveni ortadan kaldırıyorsunuz, TÜİK’de de Sağlık Bakanlığı’nda da yaşanan süreç aslında bu.

VERİLERE GÖRE

SALGIN BİTMEDİ

Şimdi hem dünyaya hem Türkiye’nin verilerini de paylaşmak isterim. 22 Haziran DSÖ raporuna göre global düzeyde vaka sayılarımızda yüzde 6’lık azalma olmakla birlikte Afrika’da ciddi bir artış var salgında; vakalar yüzde 39, ölümler yüzde 38 oranında arttı. Benzer bir şekilde Avrupa’ya baktığımız zaman 100 binde vaka sayısı da Birleşik Krallık ilk kez birinciliğe oturdu 100 binde 92 ile, ki delta varyantı bunun temel nedeni. Geçtiğimiz hafta içerisinde Birleşik Krallık vaka sayıları %33 oranında arttı. İkinci sırada ise Rusya var –ki 2 ülke de bizi çok yakından ilgilendiriyor. Rusya’da 100 binde 74 vaka oranı var ve yüzde 31 oranında vaka sayısı artmış durumda. Avrupa’nın üçüncüsü de Türkiye 100 binde 47 vakayla. Bu noktada ifade etmek gerekir ki, delta varyantını herkes suçluyor  pek çok kişi de hep “ya bu mikroptan kurtulamayacak mıyız? Mikrop nasıl bir şey durmaksızın varyantlar üretiyor” diyerek suçu mikroba yıkıyor. Halbuki delta varyantı bildiğiniz üzere Hindistan’da ilk kez saptandı, Hindistan gibi yakın zamana kadar yoksul ülkeler için çok büyük bir aşı fabrikası olan inanılmaz düzeyde fazla miktarda aşı üretebilen bir ülke. COVID-19 pandemi sürecinde patent sorunu nedeniyle çok az aşı üretebildi oysa ve ülke nüfusunun çok azına, yüzde 4’ünden azına aşı yapabildi. Aslında bu aşı patenti nedeniyle aşıların üretilememesi, bir de Hindistan’da tıpkı

LEBALEP KONGRELER

TUZ BİBER EKTİ

Türkiye’deki gibi bir yerel seçim sürecinde yaşanan lebalep kongreler aslında bu varyantların temel nedeni. Bu yüzden hani tabir-i caizse, bir mikropluk aranacaksa mikrobun kendisinde değil insan uygarlığında, sistemin kendisi olduğunu aranması gerektiğini düşünüyorum. Patentler sorun olmayıp yaygın bir aşı üretimi olsaydı, siyaset mekanizması kendi bekası için yaşadığı ülkenin halkını bilerek hastalığa ve ölüme göndermeseydi kongreler nedeniyle belki de biz bugün delta varyantını konuşmayacaktık.

Bakın virüsler kendi başlarına yaşama olanağı olmayan varlıklar, yaşamak için bir başka canlı hücreye ihtiyaç duyuyorlar insan hücresi, bir hayvan hücresi gibi. Hepimiz gibi virüs de yaşamak için sürekli evrim geçirerek yaşama şansını arttıracak bir yaklaşıma sahip. Dolayısıyla biz virüsleri yeterince tanımadığımız, koronavirüsleri yeterince tanımadığımız için her yeni varyant sanki bir başka komplo teorisine dayanak oluşturuyormuş gibi algılamaya çalışan bir kesim var. Oysa senin de söylediğin gibi biz bu virüs salgın yaptığı sırada küresel olarak bunu baskılayabilecek bir yaklaşımı gündeme getirebilseydik, özellikle aşı bulunduktan sonra o zaman bu kadar yeni varyantlar karşımıza çıkmaz durumda olabilirdik.

BİR DE PLUS

ÇIKTI BAŞIMIZA

Bakın şimdi delta varyantından söz ediyoruz, bir de ‘delta plus’, ‘delta artı’ demek belki Türkçe daha doğru, onun da bir yeni varyantını konuşuyoruz. Üstelik bu yeni varyant Hindistan’da gelişmiş olmasına rağmen ilk kez senin de bildiğin gibi Public Health England tarafından İngiltere’de 7 Haziran tarihinde tanımlandı ve şimdi hızlıca ‘delta plus’ın da Amerika, İngiltere, Portekiz, Japonya, Polonya, bizi de ilgilendiren Rusya’da karşımıza çıktığına ilişkin bilimsel veriler var. Dolayısıyla biz salgını baskılama konusunda küresel olarak başarısız kaldıkça bu koronavirüs ve bundan sonraki virüsler evrim geçirerek hayata daha fazla tutunmak için yeni varyantlarla, yeni endişe verici varyantlarla karşımıza çıkma potansiyeline sahip.

ÜLKEMİZDE NE

OLMASI BEKLENİYOR!

Peki Türkiye’ye biraz projeksiyonu çevirsek, Türkiye bu baskılama sürecine, özellikle 1 Temmuz’da her şeyin normalleşmesine dair işaret verdiği ortamda nasıl sağladı ve sağlayacak? Çünkü Türkiye’de bugün itibariyle 100 binde vaka sayısı 47 ancak her ilde aynı değil. Örneğin 4 ilde 100 binde 100’ün üstünde olduğunu biliyoruz. Sadece Adana, Hatay ve Osmaniye’de salgının bugün itibariyle 100 binde 10 vakanın altında yani kontrol sınırının altında. Sıkıntılı taraf, bu bir hafta içerisine 27 ilde de 100 binde vaka sayılarının artışa geçtiğinin de farkındayız. Yine haziran ayına bakarsak 1 Haziran’dan bugüne kadar 78 binlere kadar düşürdüğümüz aktif vaka sayısının 90 bin sınırına geldiğini ve sadece haziran ayında 4500’ü aşan aktif vakanın bu havuza girdiğini de görüyoruz. Böylesi bir ortamda, hem de Coronavac aşısının delta ve delta artı varyanta karşı ne kadar etkili olduğuna dair hiçbir bilimsel araştırmanın olmadığı bir ortamda 1 Temmuz’da her şeyi normalleştirmenin bedeli ne olacak? Bu vesileyle de dün sayın bakan 134 kişide delta varyantı tespit edildiğini ifade etti. Türkiye’de genomik analizin çok az yapıldığını düşünürsek bu 134 sayısı ve bu serbesti Türkiye’ye sonbahardaki dördüncü pikin tehlikesi riskini var ediyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi