Özel okullara rekor zam

Türkiye’de orta sınıf olarak ifade edilen, kentli, meslek sahibi, ücretli kesimlerin en önemli gündeminde özel okul fiyatları var. O kadar ki, konu, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e de soruldu. Tekin, başlangıç fiyatını belirleme hakkının okulda olduğunu fakat ara zamların yönetmelik sınırları içinde belirlendiğini söyledi ve konuya ilişkin okulları uyardıklarını belirtti. Fakat okullar, yönetmeliğin etrafından dolanmanın yolunu bulmuş görünüyor. Zira okul ücreti değil belki ama yemekhane, servis, üniforma ve kitap fiyatları yüzde 100’ün üzerinde zamlanmış durumda.

İlk sıradayız

Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Son dönemde çok hızlı artan yoksullaşma Türkiye’de önce en hassas durumdaki çocukları vurmuştur. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. MEB, çocuklarımızın sağlıklı gelişimi ve eğitim sürecinin sağlıklı işlemesi için öğrencilerin beslenme sorununu çözmek için ayrı bir bütçe ayırmak durumundadır. Taşımalı eğitim yapan okullarda bile öğrencilerin beslenme sorunları çözülmüş değildir. Alım gücünün giderek düşmesi ve yoksullaşmanın artması ile birlikte öğrencilerin okuldaki beslenme sorununun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Eğitim Sen olarak talebimiz okullarda en az bir öğün ücretsiz yemek uygulamasının hayata geçirilmesi için gerekli adımların bir an önce atılmasıdır.

Öğretmen açıkları

Öğretmen açıkları, mülakata ve arşiv araştırmasına dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulaması sürmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile “eşit işe eşit ücret” uygulamasına aykırı adımlar atılmış, aynı işi yapan öğretmenler kariyer basamakları üzerinden faklı ücretlendirilerek ayrıştırılmıştır. Bugüne kadar KPSS’ye giren her 100 öğretmenden 85’inin ataması yapılmamış, ataması yapılmayan öğretmenlerin sadece yüzde 15’inin ataması gerçekleştirilmiştir. Yeterli öğretmen ataması yapılmadığı için ataması yapılmayan öğretmenler sorunu gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin çözüm bekleyen sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılında damgasını vurmuştur. Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel çeşitlilik ve inanç çeşitliliği, eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, dil, kimlik ve mezhepleri yok saymayı, onları ve taleplerini görmezden gelmeyi ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin kamusal, laik, bilimsel eğitim konusunda olduğu gibi, anadilinde eğitim konusundaki olumsuz sicilinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir.

Özel okul fiyatları uçuyor

Geçmişte, özel okul fiyatları ülke gündemini işgal edecek, Milli Eğitim Bakanı’na açıklama yaptıracak kadar gündem olmazdı. Çünkü zaten orta gelirin üzerindeki ailelerin tercihiydi özel okullar. Orta üst gelir ve altındaki aileler, çocuklarını devlet okullarına gönderir, “neden özele gönderemiyoruz” diye hayıflanmazdı. Büyük kentlerdeki özel okullar bir elin parmağını geçmez, küçük bir azınlığın talebi de tüm ülkeyi ilgilendirmezdi. Fakat özellikle son 10 yılda işler değişti.

Her 5 okuldan biri özel!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Örgün Eğitim İstatistiklerine bakınca tablo daha net ortaya çıkıyor. Verilere göre 2022/23 Eğitim Yılı’nda ana okulundan liseye kadar MEB kontrolünde toplam 75 bin 19 adet okul bulunuyor. Bu okulların 14 bin 281’i ise özel okul. Başka bir ifadeyle, ülkemizdeki her 5 okuldan 1’i şirketler tarafından işletiliyor. Orta sınıfın daha yoğun yaşadığı büyük kentlerde bu oran daha yüksek. Fakat eskiden böyle değildi? Ne oldu, nasıl oldu da, orta sınıflar özel okul müşterisi haline geldi?
Geçmiş verilere yakından bakıldığında, Türkiye’deki özel okul artışının son 10 yılda katlandığı görülüyor. 1999 yılını ele alalım. O yıl, Türkiye’deki toplam özel ilköğretim okulu sayısı 683. Yıllar içinde öğrenci sayısındaki artışa paralel biçimde özel okul sayısında da artış yaşanıyor. 1999’da 683 olan özel okul sayısı, 12 yıl sonra, 2011’de 931’e yükseliyor. 12 yılda özel okul sayısındaki artış yüzde 32. Okul sayısının yüzde 32 arttığı bu 12 yılda, öğrenci sayısı da yüzde 64 artışla 175 binden 287 bine yükseliyor.

Önemli kırılma 4+4+4

2012’ye gelindiğinde sistem değişiyor ve 4+4+4 düzenine geçiliyor. Böylece 8 yıllık ilköğretim, 4’er yıllık ilkokul ve ortaokula bölünüyor. İlk 4 yılın ardından dileyen ailelere uzaktan eğitim imkanı tanınıyor. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “Dindar ve kindar nesil” çıkışını yaptığı o yıl, müfredat değiştiriliyor, din derslerinin sayısı artırılıyor. İlk 4 yıllık eğitimden sonra uzaktan eğitim imkanı verilen ailelerin bir kısmı, kız çocuklarını okula göndermemeye başlıyor. Kızların net okullaşma oranı düşüyor. Cemaat ve tarikatlarla protokoller imzalanıyor. Ortaokullar imam-hatipleştiriliyor. Tüm bu gelişmeleri verilerle desteklemek mümkün fakat konumuz başka.

10 yılda 2 kat artış

4+4+4 ile başlayan sistem değişikliği, kamusal eğitimden, özel okullara olan talebi artıyor. 1999’dan 2011’e dek yüzde 32 artan özel okullar, 2012’den itibaren patlama yaşıyor. 2012’de 992 olan özel ilkokul sayısı, 2022’ye kadar yüzde 108 artarak 2 bin 65’e yükseliyor. 2012’de özel ilkokul ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı 331 bin 675 iken, 2022’de bu sayı yüzde 118 artışla 725 bin 146’ya ulaşıyor.
Liselerdeki artış daha da hızlı. 2012’de toplam 907 adet özel lise varken, bu sayı 2014’te dershanelerin kapatılması sürecinde, 2504’e yükseliyor. Fakat izleyen yıllarda artış devam ediyor ve 2022’de özel lise sayısı 3085’e ulaşıyor. 10 yılda özel lise sayısındaki artış yüzde 240. Öğrenci sayısı da aynı dönemde 138 bin 881’den 420 bin 285’e yükseliyor. Böylece an itibariyle, özel ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan öğrenci sayısı 1,2 milyona dayanıyor.

Gelir geriliyor

Velilerin bu ilgisinin nedeni zenginleşmeleri değil. Kişi başına düşen gelirin gerilediği son 10 yılda, özellikle orta sınıflar, zenginleşmek bir yana giderek yoksullaştılar. Özel okul müşterisi haline gelmeleri, zenginleşmelerinden ziyade, devlet okullarına dönük güvensizlikleri. Eğitimin ideolojikleşmesi en önemli sorun alanı. Fakat sadece bu da değil, iş saatlerinin devlet okullarıyla olan uyumsuzluğu ve güvenlik endişeleri de velilerin, devletten özele kaçmalarına neden oluyor. Kamusal eğitimdeki bu gelişme de özel okul patronlarının işine geliyor. Tıpkı sağlıktaki gibi, nitelikli kamusal hizmet tasfiye edilince, kamusal olan piyasalaşıyor. Eğitim ve sağlık bir hizmet olmaktan çıkıyor ve paranın konuştuğu bir sektöre dönüşüyor.

Müşteri olmayı kabullendiler

Veliler artık müşteri olduklarını içselleştirmiş durumda. Zira parasız, bilimsel, kamusal eğitim talep etmek yerine, “ucuza eğitim” talep ediyorlar. Eğitimin herkes için bir hak olduğunu, bundan 20-30 yıl önce, bu ülkenin hemen tüm çocuklarının kamusal eğitimden geçtiği günleri unutmuş görünüyoruz. İktidar kamusal olana kendi ideolojisini dayatırken bu dayatma karşısında şikayet edenleri “istemeyen özele gitsin” diyerek kovuyor. Kamusal alan muhafazakarlaşırken, bu muhafazakarlaşmadan tedirgin olan toplum kesimlerine seküler olan “satılıyor”. Satın alabiliyorsanız ne ala, satın alamıyorsanız, buyrun İmam-Hatip’e…

k1.jpeg

ÖZEL OKUL SAYISI 14 BİN 281'E ULAŞTI

MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) 17,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 19 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19)’dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 233 (yüzde 8); açık öğretimde okuyan öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)’dir.
Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 139 bin 673 öğretmen görev yapmaktadır. 2022/23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 974 bin; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 132 bin civarındadır. 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde atamaları yapılan ve 1 Eylül’de göreve başlatılan 45 bin öğretmen de eklendiğinde, devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 1 milyon 19 bine ulaşmaktadır.
2023/2024 eğitim öğretim yılının ilk yarısında sözleşmeli istihdam edilen öğretmen sayısı 50 bin 182’dir. Devlet okullarında ek ders karşılığı çalıştırılan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmenlerin sayısı 90 bine yakındır.

k2.jpg

ÖĞRETMEN İÇİN YAŞAM ÇOK ZOR

Türkiye’de yıllardır çok ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, boş kadro olmasına rağmen, uzunca bir süredir eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamaktadır. Bu durum okullarda ‘dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeron çalıştırma uygulamalarının artmasına neden olmuştur. Devlet okullarının üçte ikisinde kadrolu yardımcı yardımcı hizmetli bulunmamakta, okullarda yardımcı hizmetlerin büyük bölümü İŞKUR’un 9 aylık sürelerle istihdam edilen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) personeli ya da geçici personel istihdamı üzerinden yapılmaktadır.
Eğitimde yaşanan sorunlar her geçen yıl katlanarak artmakta, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bu sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine bütün enerjisini eğitimi dinselleştirmeye ve piyasalaştırmaya harcamaktadır.

Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da eğitim sorunu, ülke ekonomisinde yaşanan sorunların ardından halkın en öncelikli sorunları arasında üst sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de çocuklar okula aç gitmekte, yeterli beslenememekten kaynaklı fiziksel ve zihinsel gelişimleri sağlıklı olmamaktadır. Yine çocuk ve gençlerimizi eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları ve kırsal kesimde yaşayan çocuklar açısından eğitime erişim konusunda yaşanan sorunlar sürmektedir.

SORUNLAR DAĞ GİBİ

2023/24 eğitim öğretim yılının ilk yarısı bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizliklerin derinleştiği, çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamaması, eğitime erişimde yaşanan sorunlar gibi en temel sorunların varlığını sürdürdüğü bir dönem olmuştur. 6 Şubat depremleri deprem bölgesinde eğitim öğretimde yaşanan sorunların daha da ağırlaşmasını beraberinde getirmiştir. Deprem nedeniyle birçok okul yıkılmış ve hasar görmüştür. Yıkılmayan, az hasarlı olan ve nisan ayında açılan okullara, eylülde başlanan tadilat nedeniyle eğitim öğretim aksamış çok sayıda öğrenci bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Orta hasarlı bazı okulların durumu hala belirsizliğini korumaktadır.
Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin bütün kademelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri proje ve protokoller, başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemeyi sürdürmektedir.

2023/’24 eğitim öğretim yılının ilk yarısında eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamalarının tüm hızıyla sürmüştür. Okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemiş, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretilmemiştir.
MEB’in eğitim hakkı ve eğitime erişimde benimsediği piyasacı, rekabetçi ve ayrıştırıcı eğitim politikaları artarak devam etmekte, kamu kaynakları çeşitli teşvikler üzerinden özel okullara aktarılmaktadır. Türkiye’de özel öğretimin örgün eğitim içindeki payı 2002’de yüzde 1,9 iken, 2023’te yüzde 9,3’e yükselmiştir. Özel okulların devlet okullarına oranı ise yüzde 23,5’a ulaşmış durumdadır.

k3.jpg

YAZ SAATİ UYGULAMASI!

Milyonlarca çocuk ve gencimiz kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle zifiri karanlıkta okula gitmek, akşam geç saatlerde okuldan eve dönmek zorunda bırakılmıştır. ‘4 gün iş, bir gün okul’ sloganıyla patronlara ucuz iş gücü kaynağı olarak sunulan meslek lisesi öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) çocuklarımız can güvenliği olmadan çalıştırılmaktadır.
Türkiye’de eğitim ve sağlık sisteminden kadın politikalarına kadar her alanda çocukların yararını değil, kendi çıkarlarını düşünen mevcut sistem; çocuklarımızın sahip olduğu heyecan, merak ve yaratıcılıktan açıkça korkmaktadır. Bu nedenle toplumsal yaşamdan dışlanarak aile içine hapsedilen kadınlar ve çocuklar devlet politikaları ile sosyal yaşamdan uzaklaştırılmaktadır. Eğitim sistemi, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirilirken milyonlarca öğrenci velisi çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek rakamlarla harcama yapmak zorunda kalmaktadır. Halkın ödediği vergileri, halkın ihtiyaçları için harcamaktan kaçınanlar, herkesin eşit ve parasız olarak yararlanması gereken eğitim hakkını para ile satmaya çalışanlar bu durumun öncelikli sorumlusudur. Devletin eğitim harcamalarına yaptığı katkı yıllar içinde istikrarlı bir şekilde azalırken, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının payı istikrarlı artmaya devam etmektedir. Türkiye’nin ‘eğitime en çok payı ayırıyoruz’ söyleminin gerçeği yansıtmadığını görmek için halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının artış seyrine bakmak yeterlidir. Kamu kaynaklarının devlet okulları için kullanılması yerine özel okullara teşvik adı altında aktarılması, eğitimde yaşanan eşitsizlikleri ve okullar arasındaki nitelik farklarını daha da derinleştiren bir işlev görmektedir. Bu durum okulları sadece devlet okulu-özel okul şeklinde ayrıştırmakla kalmamış, aynı zamanda zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar oluşturulmasının önünü açmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi