İnci Taneleri ve Yılmaz Erdoğan

-Bir sarılayım mı sana? Müsaitsen...

-Müsaitim...

Kısacık ama çok etkileyici olan bu konuşmada geçen sözler Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkınca, etkilenmemek imkansız sanırım.

Haftalardır merakla beklenen Yılmaz Erdoğan imzalı dizi inci tanelerinin ilk bölümü yayınlandı ve günün en çok izlenen programlarında ilk sıraya oturdu.

Günlerdir “Ankara’lıyım yüzmeyi bilmem ama çok pis gemiler yakarım” sözleri ile çalınan bir şarkıda dans eden Dilber’e (Hazal Ergüçlü) olan ilgi büyüktü.

Hatta tanıtımları o kadar ses getirdi ki dizi yayınlanmadan “Pavyon Kursları” açıldığı haberi ve videoları yayınlandı.

Aslında bir diğer enteresan haber de, Ankara’da tebliğcilerin pavyonları gezerek bildiri yapmalarıydı. Birkaç pavyonda çekilmiş görüntüler yayınlandı ama ne derece gerçek onu bilemiyorum.

***

Dizi de harika bir oyunculukla Azem Yücedağ isimli bir edebiyat öğretmenini oynayan Yılmaz Erdoğan, suçlu olmamasına rağmen, suçu üstlenip on yıl açık cezaevinde yatıp tahliye olmuş bir mahkumu canlandırıyor. Cezaevine girdikten sonra devlet kurumunda korumaya alınan çocuklarını arayıp bulmak için İstanbul’a geliyor.

İşte yıllar sonra gene İstanbul’dayım. Zil gibi, bitmiş ama atılamayan pil gibi.” diyerek...

Cebinde taşıdığı inci tanelerinin hikayesini sonraki bölümlerde öğreneceğiz.

***

Azem, ucuz bir otele yerleşir. Özel ders vermek maksadıyla iş aramaya başlar. Kaldığı otelde pavyonda çalışan Dilber ile tanışır.

Senaryo Yılmaz Erdoğan’a ait olunca dizi de yer alan konuşmalar, espriler, eleştiriler, adeta bir şiirin mısraları gibi akıyor..

Aslında herkes için hep varolan ama hiçe sayılan / sıradan bir felaket ihtimalidir bu / taa ki başımıza gelene kadar / şimdi üstümde şaşkınlıkla karışık bir uyuşukluk hali / sesler, insanlar, anlaşılmaz bir uğultu halinde / ben daha neyin, nasıl, niçin olduğunu anlayamadan, sorgu, mahkeme, tatbikat derken, soğuk araçlar, gülmeyen yüzler arasında, zifiri bir kuyunun dibine giderken / tüm sesler kesilip yalnızlık başladığında, garip, beklenmedik bir rahatlama / artık yaşamayan biri ne kadar rahatlarsa...”

***

Dizi her ne kadar dans ile ilgi görmüş olsa da, ana teması insan. Kendini ifade etmek için çabalayan, “gör beni” diye bağıran insanların sessiz çığlıkları...

İlişkiler, egolar, sevgisizliğin insanlarda yarattığı yalnızlık, anne-baba çocuk ilişkileri, eğitim gibi konular.

Dilber karakteri, çocuk yaşta ailesi tarafından evlendirilen, iki yıl sonra da evden kaçarak kendine bambaşka bir hayat kuran, birlikte yaşamadığı kocasına pavyon da dans ederek kazandığı paradan ödemek zorunda kalan kadın. Ama pavyon denmesine kızıyorlar. Müzikhol daha havalı diyor.

***

Eğitimli ve nazik insanların kabul görmediği bir dönemde otel görevlileri arasında geçen konuşma da oldukça düşündürücü. Şöyle diyorlardı aralarında Azem hakkında ; “Düzgün adam. 10 yıl yatarı var. Ağır bir abi!” Oysa cezaevinde yattığını öğrenmeden önce, sıradan bir öğretmendi onlar için...

Arkeoloji okuduğunu söyleyen gencin okuduğu bölüm de ”mezarcı” olarak konuşuluyordu.

***

On yıl hapiste yaşamış bir adamın, dışarı çıktığında adeta çağlar ötesinden geliyormuş gibi hissetmesi nedeniyle etkileyici diyaloglar vardı.

Özel ders vermek için gittiği evde, çalışanlara “kolay gelsin” dediğinde cevap alamamak şaşırtıyordu Azem’i; “Kolay gelsin deyince insanlar artık sağol demiyor mu?!”

-“Eskiden insanların telefonları vardı, şimdi telefonların insanları var.”

-“Konuştuğumuz yalan, sustuğumuz hakikat”

-“Hayal kuruyorsun, niye tasarruf yapasın ki!”

-“Yağmur her yere yağar. Ama yıldırım bir noktaya düşer.”

Unutmazsan maziyi intikam alır hatıralar. Aydınlık yüz geleceğe, aydınlık bir geleceği, karanlık bir geçmişe kaptırmayalım.”

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sevim Güney Arşivi