Enflasyonun değil halkın beli kırıldı

Ülkemizde artık öyle olağandışı işler yaşanıyor ve bizleri de bu iktidar öylesine alıştırdı ki hepsini kabul eder hale geldik. Bakın dostlar; dolar artıyor, akaryakıt fiyatları artıyor. Dolar düşüyor, akaryakıt fiyatları yine artıyor. Sebze ve meyve fiyatları arşı alaya çıktı. Vatandaş pazara gitmez oldu. Pazarcı tezgâh açamıyor. Vatandaşımız ucuz ekmek kuyruklarında, mehtap seyreder hale geldi. Mutfaklarımızdaki boş tencerelerin tangırtısı ise Artık çıkamadığımız uzaydan duyuluyor.  Bakan Nebati ve iktidar, üç haneye hızla yürüyen enflasyon canavarını besleyip büyütüyor. Hayat pahalılığı milletimizi ezip geçiyor.Benzine gelen son zamla birlikte 1 Şubat 2021-9 Şubat 2022 arasında yapılan toplam fiyat artışı yüzde 111'i geçti. Aynı dönemde motorine yapılan zam oranı da yüzde 133'i aştı. TÜİK'in Ocak 2022'de açıkladığı yıllık enflasyonun yüzde 48.69 olduğu göz önüne alındığında, akaryakıttaki zammın büyüklüğü de ortaya çıkıyor
 

Geçen hafta sonunda bu konuda sanatçılarda seslerini yükselttiler. Bunlrdan Cem Yılmaz ülkemizde  olup biteni güzel özetledi. Dedi ki;"Hayat pahalılığından yakınmayan biri, ya hırsızdır ya deli!". Haksız mı değil. Yalan mı gerçek. Bunun herkes farkında hatta iktidar bile dile getiriyor ama çözüm yok. Esas sorun çözümün olmayışı ve her geçen gün bizim daha da zora düşüp fakirleşmemizdir. Siyaset buna çözüm üretemiyor da neye üretiyor derseniz koca bir hiç !
 

Kira bedellerini aşan yüklü elektrik faturaları sebebiyle vatandaşlarımız ve esnaflarımız çok zor günler geçiriyor. Kış aylarında yapılan zamların vatandaşlarımıza yaşattığı sıkıntıların son bulması için karardan vazgeçilmesi en doğru karar olacaktır. ancak buda yeterli değil.Geçen günlerde ekonomi konuşan birisi sonunda neden böyle olduğunu güzelce açıklamıştı.Sanki elektriğe yapılan zamlar geri alınsa,her şey düzelecekmiş gibi yansıtılan bu tablo çözümsüzdür. Ne yazık ki sorunumuz tek kalemde çözülemez.İşin içine girdiğimizde sonuç elektrikteki gibi..
Elektrik Zammı cep yakıyor.Zam yağmuru ekonomik kriz boşuna yaratılmadı, her soyguncu gibi dikkatleri dağıtmak için yaratılan toz duman ile filmin son sahneleri çekiliyor. Dostlar; Diplomasız liyakatsiz bu kadar figüran boşuna başımıza bela edilmedi asıl bomba patlamak üzere. Notlarımızı alalım. Tüketici bir hafta önce aldığı malın fiyatının arttığını görünce 'haftaya alırım' diye bırakıyor. Bir hafta sonra fiyatın yine arttığını görünce 'Keşke geçen hafta alsaymışım' diye söylenirken komşusu geçen hafta 2 tane aldığını anlatıp eğleniyor. Günler böyle geçip gidiyor. Ekonomi de işler yolunda gitmiyor. Devlet yönetiminde, liyakatsizliğin ve cehaletin ağır faturasını maalesef milletimiz ödüyor. Bunu hep beraber gördük. Hep beraber yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz 4 Ağustos’ta çıktı: “Enflasyon noktasında, Ağustos'u geride bıraktığımızda düşüşü göreceğiz. Şu anda bulunduğumuzun çok çok altında olur. Bunu da özellikle buradan sinyalini, belli bir yerlere vermiş oluyorum. Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil. Zira faiz oranlarında düşüşe geçiyoruz. Yüksek faiz, bize yüksek enflasyonu getirecektir. Ağustos ayı kırılma noktasıdır. Artık biz düşük enflasyona inşallah geçeceğiz” dedi. Erdoğan bu sözleri söylediğinde, Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 19, tüketici enflasyonuda yüzde 19,3 idi. Bugün Merkez Bankası politika faizi yüzde 14. tüketici enflasyonu, makyajlı TÜİK rakamlarıyla dahi yüzde 48,7. Erdoğan Ağustos’tan bu yana, enflasyonun değil ama milletimizin belini kırdı.
 

Tarihin en büyük cari açığı
“Dış ticaret fazlası verdirecek” diye pazarlanan bu safsatalar, ocak ayında tarihimizin en yüksek dış ticaret açığını verdirdi. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasını ispat için, 84 milyon üzerinde uygulanan bu acı deneyin, milletimize çıkardığı fatura, çok ama çok ağır oldu. Ama milleti perişan edenler hala akıllanmamışlar…Aynı safsatalar hala ağızlarında.
 

Rakamlar yalan söylemiyor
Erdoğan; 29 Ocak tarihinde Giresun’da çıktı: “Faizi indiriyoruz, enflasyon daha da düşecek” deyiverdi. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasının mucidi, tabela faizini 5 puan düşürterek, enflasyonun 30 puan arttırmış. Enflasyonu arşa çıkarmış. Ama hala “Enflasyon daha da düşecek” diyor. Ya sayı saymasını bilmiyor. Ya da milletin aklıyla alay ediyor. Atalarımız ne demiş? “Kılavuzu karga olanın, Burnu çöplükten kurtulmazmış.” Erdoğan’ın Finans Ofisi’nin başına atadığı profesör, “Ocak ayında eksi enflasyon bekliyorum” demişti.Ocak enflasyonu bıraktık negatif olmayı, iki haneye ulaştı. 1988 yılı ocak ayından sonra, tarihimizdeki en yüksek ocak ayı enflasyonu, bu yıl gerçekleşti. Yine Erdoğan’ın yeni atadığı Nebati Bakan, önce “Enflasyon Ocak’ta pik yapar” dedi. Burada kısa bir ara ile ekleyeyim SON SÖZ; “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk, kurban değildir, suç ortağıdır.” - George Orwell
 

Covid bitiyor mu gerçekten?
Gelelim şimdi de Pandemiye. Sağımız solumua hasta. Politikacılar “okmikron varyantı hafif geçiyor” söylemine bayıldı. Çünkü tersi, ekonominin yavaşlamasını göze almak, dahası sosyal güvenlik ve sağlık için ciddi kaynak ayırmak demek.  Olması kaçınılmaz olan oluyor. Sağlık Bakanlığının eksiklikler ve hatalarla dolu veri sistemi bile vaka sayılarının ve ölümlerin arttığını gösteriyor. Hani şu Bakan Farherttin Koca’nın yüreğini “Covid-19 bitiyor” umuduyla dolduran omikron varyantıyla ilgili olanlar.
İnsan göstere göstere gelen bu Omikron dalgasının ve korkarım daha da artacak olan ölümler karşısında salgını yönetmekle sorumlu olanların geç de olsa bir şeyler yapmasını bekliyor. Sağlık Bakanı Tweet atıyor: “Endişeye mahal yok”. Son olarak,  8 Şubat'ta 111bin 096 vatandaşın hastalık kaptığı 241 vatandaşın vefat ettiği açıklandı. Ocak ayı kayıpları binleri aştı, önümüzde daha fazlası var, ama endişeye mahal yok. Ancak önceki gün Bakan Koca; İstanbul’da yaptığımız incelemelerde, yoğun bakımda tedavi gören hastaların %90’ının 60 yaş üzerinde, yaklaşık %88’inin aşısız veya aşısı eksik kişiler olduğunu açıkladı..Ve "Aşılar tam olmalı, büyükler kendini korumalıdır. " dedi.
 

Her yanımız hasta dolu ama
Sağımız, solumuz herkes hasta. Öyle 90 binler, 100 binlerde gezinen vaka sayılarına aldırmayın. Bakanlık Omikron dalgası ile mücadele kapsamında, PCR testlerinin uygulanabileceği insan sayısını iyice kısıtladı. Bütün dünyanın kullandığı hızlı testler ise Türkiye’de yok. Mustafa Varank’ın sosyal medyada paylaştığına göre, üretimini yapıyormuşuz ve hatta Almanya’ya ihraç ediyormuşuz. Ama kendi vatandaşımıza gerekli olduğu düşünülmüyor.
Doktorlar kendi yakınları için yoğun bakım yatağı arıyor
Ocak başından beri günlük vaka sayıları 200 binlerin üzerinde seyrediyor.Yani yeterli sayıda test yapsak, mesela Fransa’nın saptadığı gibi yarım milyonlara dayanmış günlük vaka sayılarının yakalanması ihtimal dahilinde. Bu yüksek vaka sayıları neden oldukları hastane yatışları ve ölümler dolayısıyla çok önemli-uzun süreli sağlık sorunlarına yol açan “Long Covid”i bir yana bıraksak bile. Sağlık Bakanlığının verileri güvenilir değil.
Halk Sağlığı uzmanı dr. Nuriye Ortaylı bir gözlemini paylaşarak "Hastane doluluk oranları için de ben kendimce basit bir kriter kullanıyorum; hiç yanılmadı iki yıl boyunca. Whatsapp gruplarında doktorlardan kendi yakınları için yoğun bakım yatağı arayan mesajlar görmeye başlayınca anlıyorum ki durum vahim. (Sağlık Bakanlığı verilerine göre Ocak ayının ikinci haftasında erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 70.) Mesajlar başladı. İşin fenası, Omikron, aşılamanın düşük, nüfus başına yoğun bakım yatak sayısının daha sınırlı olduğu doğu ve güneydoğuya da ulaştı. Bu daha çok kayıp anlamına gelecek" dedi. . Pandemi bizi yönetenler için önemli bir konu değil. Üstelik artık net olarak görülüyor ki bu konuda kendilerine doğru bilgi veren danışmanları da yok. Bu yetersizlik durumumuzu iyice endişe verici bir noktaya getiriyor. Omikron haftalardır İstanbul’dan ve diğer metropollerden başlayarak bütün yurda yayıldı.
 

Ölümlerin büyük kısmı önlenebilirdi
Dostlar; İnsanın canını yakan şöyle bir gerçek var: Omikronun böyle bir seyir izleyeceği belliydi, ama bu seyrin önünü almak, hızını kesmek de mümkündü. Dolayısıyla gördüğümüz ve korkarım göreceğimiz ölümlerin önemli bir kısmını önleyebilirdik. Koronavirüs daha bir süre bizimle olacak, Omikron son varyant olmayacak. Yeni varyantlar ondan daha da hızlı bulaşıyor olacaklar. Ne şiddette hastalık yapacaklarını ise bilmiyoruz. Elimizdeki aşıların etkili olup olmayacağını bilmiyoruz. Hani şu müthiş “virüsle birlikte yaşayacağız” sözü var ya. Evet virüsle birlikte yaşayacağız, ama bu birlikte olma halinin bazılarının iddia ettiği gibi, hafif nezle soğuk algınlığı şeklinde olacağının hiçbir garantisi yok. Çok ağır kayıplarla birlikte de seyredebilir.
Dolayısıyla uzun vadeli tedbirler almamız lazım. Kapalı mekanlar, okullar, işyerleri, toplu taşıma ve hatta şehirlerimizin örgütlenme biçimi düzeltilmeli. Bunun için sivil toplumun, yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin işbirliği yapması ve akıllıca, toplum sağlığını önceleyen planlamalar yapıp, politikalar geliştirmesi lazım. Hem bu pandemi için hem de gelmesi kaçınılmaz olan başka pandemiler için. Afet yalnızca kar, orman yangını ya da deprem değil.
 

Sahte umutları yayanlar,

bu umutlara sarılanlar
Halk Sağlığı uzmanı Dr. Nuriye Altaylı yaptığı açıklamada "Omikron varyantının belirdiği andan itibaren bazıları ortaya çıkıp, virüsün yumuşadığını, gevşediğini ileri sürdü. Pandemi yorgunu insanları daha da tedbirsizliğe itecek bu sorumsuz söylemle de kalmadılar ve omikron ile “sürü bağışıklığının” sağlanacağını pandeminin son bulacağını ilan ettiler. Türkiye’de bir avuç halk sağlıkçı, hekim, bilim insanı bu safsataya karşı çıkmaya çalıştık, ama ulaşabildiğimiz çevre sınırlı."dedi. Altaylı "Halbuki ısıtılıp önümüze konulan yeni bir manipülasyon değil. Pandeminin başında da bazı çevreler, birkaç “bilim adamını” kullanarak, hiçbir kanıta dayanmayan belli safsataları yaydılar. “Bu grip gibi bir hastalık oluyor, geçiyor. Herkes bir an önce geçirecek, sürü bağışıklığına ulaşacağız” dediler." şeklinde konuştu.
 

Sürü bağışıklığı hikayesi
Bazı ülkelerin politikacıları da bu hikâyeye bayıldılar. Çünkü tersi, ekonominin yavaşlamasını göze almak, dahası sosyal güvenlik ve sağlık için ciddi kaynaklar ayırmak demekti. Oysa kritik bir zaman penceresindeki bu atalet, virüs ivmelenmesine ve aslında önlenebilecek olan birçok ölümün önlememesine neden oldu. Çok canlar kaybettik ama doğrusu ben kendi hesabıma politikacıların ve toplumun bu acı dersten faydalanacağını ummuştum. Gerçekten de 2020 sonbaharında, benzer çevreler, manipüle ettikleri bazı sözde uzmanlar eliyle aynı teraneleri tekrarlamaya çalıştılar ama pek taraftar bulamamışlardı.
 

SON SÖZ;"Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder. - George Orwell

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi