Eskiden güzelmişiz biz...

Oysa çocukluk ve gençlik dönemimizi kapsayan yıllarda böyle miydi?

***

Pazar günleri banyo günü olurdu. Öyle duşun altına girip yıkanacaksın nerdeee?? Bir kazan küçük tüpün üzerine konur, kaynatılırdı. Sonra da bir kovaya ılıştırılırdı. Gözümüze illa sabun kaçardı tabii. Annelerimiz sağolsun, o tası kafamıza “tak”diye vurmadan banyodan çıkarırlarsa rahat edemezlerdi. Sonra sarınıp sıcacık sobanın başında kurumaya çalışırdık.

***

Öyle kolay kolay hasta olmazdık. Mikrop kapmak derdimiz olmazdı. Sokaklarda aynı bardağı, gazoz şişesini birbirimizle paylaşırken, hasta olacağımızı düşünmezdik.

Ekmeğin üzerine salça sürüp yerken, hatta sanayağı sürüp üzerine toz şeker döküp ısırırken, dünyanın en lezzetli yemeğini yiyiyor olurduk.

Musluklardan kana kana su içerdik. Şimdi damacana suları bile markasına göre değiştirip durur olduk. Çeşmemizden akan suyla temasımız temizlik ve duştan ibaret.

***

Çok değil, bundan 30 sene geriye doğru baktığınızda aklınıza neler geliyor? Bazen ailece toplanıp sohbete başladığımızda eskileri anarken, oradan geriye, bugüne geldiğimizde adeta ilk çağlardan bahsediyor olduğumuzu farkedip kendimizi kahkaha atarken buluveriyoruz. Zaten muhabbete dinleyici olarak katılan gençler ve çocuklar yaşadığımız yılları algılamakta çok zorlanıp, ağızları açık, gözleri faltaşı gibi olmuş halde ”gerçek mi?” diye bir şaşkınlık geçiriyorlar.

***

Biz eskiden güzelmişiz, eskiler çok güzelmiş...

Telefon olmadığından, mektuplarla haberleşirken,

Navigasyon henüz icat edilmediğinden, elimizde yazılı adresi kapı kapı, sokak sokak ararken,

İstediğimiz şarkıları dinlemek için bir hafta boyunca liste yapıp, on iki şarkılık kaseti doldurması için kasetçinin yolunu tutarken,

Televizyonların açılış saatlerinde yayına başlayacağı dakikaları sayarken yuvarlak görüntüye bakıp, çalan melodiye bile güfte yaparken,

***

Sevdiğimiz şarkıyı yeniden dinlemek için teybin düğmesine ileri / geri basarken, saran kasedin şeridini tornavidayla sarıp kurtarmak için uğraşırken, (Bazen kurtaramazdık, kesip bantlardık. Şarkı yarıda kesilirdi ama yine de eksikleriyle devam ederdi.)

Çektiğimiz fotoğrafların banyo edilmesi için fotoğraf stüdyosuna giderken, 36 pozluk filmden bazen 40 tane çıktığında sevinirken, bazen de bütün filmin yanması sonucu, hiç fotoğraf alamazken,

***

Mahallemizin turşucusundan, elimizde bir tencere ile istediğimiz saatte turşucuya giderken, onun evinin alt katına inip turşu fıçılarından kabımızı doldurmasını beklerken,

Sokağımızın yoğurtçusunun saatini kaçırmamak için balkonda beklerken,

Geceleri “Bozaaaaa” diye sesini duyduğumuzda, “Aaa saat 23:00 olmuş” derken,

***

Yazlık sinemaya “Orhan Gencebay’ın filmi gelmiş. Akşam gidelim mi?” diye mahallece bir paket çekirdek eşliğinde örgütlenirken,

Eskiciye eski kazak, pantolon verip, karşılığında leğen, mandal alırken,

Bayramlarda seyyar salıncakçıya para verip bir tur dönerken, ikinci turu dönmek için paramız bittiğinde, şeker / mendil yerine para alabileceğimiz komşunun istihbaratını yapıp el öpmeye giderken,

Biz eskiden güzelmişiz, eskiler çok güzelmiş...

***

Sokaklarda gazoz kapağı, misket oynayıp “yuttuklarımızı” kazanmanın gururuyla poşete doldurup eve getirirken,

Ayda bir çıkan magazin dergisinde hangi sanatçının adresi yazılacak diye merak ederken, (verilen adrese de mektup yazıp, sadece imzalı bir fotoğrafını yollaması ricasında bulunurken)

Radyo tiyatrolarını dinlerken...

Biz eskiden güzelmişiz, eskiler çok güzelmiş...

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi