Her aileden 1 kişi icralık!

İktidar zemininde var olan tüm faylar hareketlendi. Ordu, futbol, ekonomi, tarikatlar, Bahçeli aynı anda sorun kaynağı haline geldi. Deprem kaçınılmaz. İktidar krizi en azından seçim sonrasına ötelemeye çalışıyor. Son altı ayda yaşananlar başka bir ülkede olsa onlarca bakanı yer, bir iki hükümet düşürür, muhalefet liderlerini koltuğundan eder, araya bir de seçim sıkıştırırdı. Ama burası Türkiye! Sonuçlanmayan tartışmalar ülkesi. Bu durum bir iktidar politikası olarak tezgahlanıyor.
Sorunun sebebi olanlar çözüm üretemezler

Sevgili Dostlar. sorunun sebebi olanlar çözümün adresi olamazlar.Bu borçla, bu faiz yüküyle nasıl baş edecekler.Türkiye'nin 2002 yılında 64'üncü sırada olduğu yolsuzluk endeksinde, 2022 şeffaflık endeksine göre 101'inci sıraya geriledi..

Bir nesli kaybediyoruz
CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıların temelinin 10 yıl öncesine dayandığını; AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağım" dediği 2014 yılından beri ülkenin ve milletin gün yüzü göremediğini aktardı.

Türkiye'nin sağlıksız bir büyüme içerisine girdiğini belirten Öztrak, "Son yıllardaki hormonlu büyüme enflasyonu ve cari açığı azdırdı, milletimizin büyük çoğunluğunu dışladı, orta direği çökertti ama bu kürsüden Cumhur İttifakı sözcüleri bu sağlıksız büyümeyle övünebiliyorlar. UNICEF'in raporuna göre çocuk yoksulluğu sıralamasında Kolombiya'yla birlikte en alttayız. Gençlerimiz yurt dışına kaçıyor, bir nesli kaybediyoruz, bunun telafisi yok" ifadelerini kullandı.

Yoksulu geçtik çalışanlar aç sefil
Çalışanların yarıdan fazlası açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkum. Bu ülkede enflasyon yüzde 60'ın üzerinde. Dünya enflasyon liginde beşinciyiz. Asgari ücret yılda birkaç kez belirleniyor ama yüksek enflasyon nedeniyle en çok iki ay dayanabiliyor, açlık sınırının altına düşüyor. Sonra da hükumet 'Bu yıldan itibaren asgari ücreti yılda bir kez belirleyeceğim' diyebiliyor. Bu, enflasyonun faturasını çalışana kesmektir. Bu düzende milletimizin cüzdanı boşalırken kara paracıların, faiz lobilerinin, döviz baronlarının, beşli çetelerin, yandaş müteahhitlerin kasaları doluyor. Hükümetin varlık barışlarıyla ülkemiz dünyanın kara para yıkama makinesine döndü. Sorunun sebebi olanlar çözümün adresi olamazlar. Bu kriz ancak adaleti ve hukuk devletini yeniden tesis edecek, verimliliği ve üretimi artıracak bir program uygulayacak yeni ve güvenilir bir yönetimle atlatılabilir.

Yurttaşlar borç batağına saplandı
Ülke tarihinin en derin ve en yaygın ekonomik krizini yaşıyoruz. Geçim sıkıntısının nüfusun geniş bir bölümüne yayıldığını, borç batağına saplanan yurttaşların, en temel ihtiyaçları için bankalardan kredi çekmek zorunda kaldığını biliyoruz. İcra takibine alınan yurttaşların borcunun bir yılda 14 milyar lira arttı. Sevgili Dostlar şu anda 41 milyar batık kredi bulunuyor. 1 milyon 100 bin kişi bu borçlardan dolayı icralık oldu. Yani her aileden bir kişi icralık olmuştur. Vatandaş milyon liralık borcunu geciktirdiğinde ertesi gün telefonları susmuyor, baskı altına alınıyor. Vatandaşımız bu baskıyı görürken kamu bankaları, yandaş zenginlerin milyarlarca liralık borcunu almak için aynı baskıyı yapıyor mu? Kesinlikle hayır. Bu mudur adalet emekli ve çiftçi perişan oldu. çalışanların, asgari ücretlilerin, esnafın ve KOBİ'ler enflasyon altında ezildi.Türkiye'nin bir hiperenflasyon yaşanıyor. Ülkeye en büyük döviz girdisini sağlayan ihracat gelirlerinin düşeceğini göreceğiz.Başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa Birliği ülkesinde resesyon var. İhracat gelirlerindeki hedefimiz tutmayacaktır. Zor ve sıkıntılı bir dönem bizi bekliyor. Vatandaşımızın omzunda çok büyük yük var. Kur, döviz ve faiz yükseliyor ve Türkiye'de yaşayan herkes açısından refah kaybı oluyor. Bunların önüne geçilmesi ve önlemlerinin alınması gerekir" değerlendirmesinde bulundu.

Tartışılan o kadar konu var ki
Önümüze konan gündemi belki birkaç gün belki birkaç hafta tartışıp başkasına yol alıyoruz. Ne bir bağlam ne de bir sonuç beklentisi olmadan. Biz yine de kimisi devam eden kimisi rafa kaldırılan başlıkları şöyle bir hatırlayıp asıl konumuza geçelim:

İYİP’te yaşananlar: İstifaların ardı arkası kesilmiyor. Akşener iktidarı bırakıp CHP’ye ve onun belediye başkanlarına savaş açtı. Düne kadar kardeşim dediği, ülkeyi yönetmesi için önerdiği isimler nedeni bilinmez şekilde düşman saflarına geçti. Akşener yeni siyasi koordinatlarla yola devam ediyor. Anayasa Mahkemesi kararı: Yüksek mahkeme’nin Can Atalay’ın siyasi rehineliği sonlandıracak olan kararını önce yerel mahkeme, ardından Yargıtay tanımadığını açıkladı. AKP bu yaklaşım karşısında bölünürken MHP Yargıtay’ın arkasında durdu. AYM bir kez daha, üstelik oy birliği ile kararın arkasında durdu.
50+1 tartışması: Erdoğan seçime 4,5 yıllık bir süre varken bir anda bu seçim sistemini baştan sona değiştirecek bu başlığı gündeme getirdi. Bahçeli’nin çıkışıyla öneri şimdilik rafa kaldırıldı.
Kara para ve uyuşturucu: Ortalık kara para aklayanlardan, fonculardan geçilmiyor. Uyuşturucu operasyonları düzine halinde gerçekleşiyor. 22 yıldır iktidar değilmiş gibi davranıyorlar. Soylu’nun tüm izleri silinmeye ant içilmiş gibi. Adliyede eski dönemden kalma isimlerle ilgili onlarca dosya açığa çıktı.
Futbol, şiddet, şike: Devlet desteğini de arkasına alarak sezona “marka değerini artırma” parolasıyla çıkıldı. Bugün itibariyle şike, hakem dövme, takımı sahadan çekme gibi olaylar sezona damga vurmuş durumda. İktidar içi çatışma yeşil sahada devam ediyor.
Teğmenler Cuntası: Yeni Şafak, Akit gibi gazeteler Tuzla piyade okulunda yaşanan kavgayı bu başlık verdi. Onlara göre Atatürkçülük adı altında namazında-niyazında olan subaylara baskı uygulanıyor. MSB “soruşturma sürüyor” dedi.
Orduda, yargıda, futbolda tartışmalar yürüyorken Devlet Bahçeli il başkanları toplantısında durumun farkında olduğuna işaretle “merdiven altı” cemaatlerin şımarıklıklarına izin vermeyeceklerini ifade etti.

Erdoğan’ın yüzde 50+1'i
Erdoğan’ın yüzde 50+1’inin etrafında da ne çok konuşuldu. Bu tartışmaya bakıp Cumhur İttifakı’nı “dağıtanlar” bile oldu. Ama Erdoğan-Bahçeli tek fotoğraf karesi verdi ve tüm konuşulanlar şimdiden unutuldu bile. AKP döneminde medya gücünü de arkasına alarak gündem değiştirme taktiği çok sık başvurulan bir yöntem oldu. Ama bu kez farklı bir durumla karşı karşıyayız. İktidar yanlısı ya da muhalif fark etmeksizin tüm yayın organları, yüksek bir motivasyonla ve ısrarla aynı konuları gündeme taşıyorlar. Neredeyse el birliği ile ülkenin yakıcı sorunları bir anlamda görünmez hale getirildi. Öyle ki milyonlarca çalışan, emekli, işsiz ve öğrenci, kendi yaşadığı sorunları ekranda görmek yerine, magazinleşen “arkası yarın” haberlerini tercih ediyor gibi bir algı da yerleştirildi. Bu haberlerin gündem yaratmada yeterli olmadığı durumlarda destekçi olarak “kulis bilgileri” başlığı devreye alınıyor. Asla teyit edilmeyen ve belki de hiçbir zaman teyit edilemeyecek birçok bilgi dolaştırılırken, başka hiçbir başlığa da yer kalmıyor. Dört ay sonra sandık bir kez daha halkın önüne gelecek. Ve yurttaşlardan, hepimizden yine ülkenin, yaşadığı kentin, hatta mahallesinin sorunlarını konuşamadan sandığa giderek bir karar vermesi istenecek. Karapara aklama, tefeciliğe varan bankacılık işlemleri, ittifaklar, yargının içine sürüklendiği durum ve bunun gibi sayısız mesele var. Hepsi de çok önemli. Ama tüm bu başlıkların arkasında duran Saray rejimi gösterilmeden yapılan her tartışma, sadece Erdoğan’ın tahkimatını güçlendirmekten başka işe yaramayacaktır.

Isınma turları
Tüm bu yaşananlar sadece 5 ay içinde oldu. Üstelik iktidar partisinin seçimi kazanması ve Meclis çoğunluğunu elinde bulundurmasına rağmen. Yani ortada bir siyasi kriz yokken yaşanıyor. Ya da tüm bunlar tesadüf olmadığına göre bizim bugün yeterince net göremediğimiz bir kriz durumu var.Bugünlerde adı çok fazla telaffuz edilmezse bile yaşananların adı aslında Erdoğan’ın siyasi geleceğini de içine alan “rejim krizi.”

Şu anda Cumhur İttifakı zemininde var olan tüm faylar hareket halinde ve gerilim yüklemeye devam ediyor. Bu gerilim belli bir süze zarfında boşalacak. Bu boşalmanın yaratacağı siyasi deprem ciddi bir yıkım yaratma potansiyeline sahip. Soru bu yıkıntının altında kim ya da kimlerin kalacağı.

Yerel seçim arası
Krizin tüm boyutlarını görmemizin önündeki en büyük engel 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek yerel seçim. Seçimlere kadar hem iktidar hem muhalefet cenahında bazı başlıklar ertelenmiş durumda. Erteleyemedikleri durumlarda ise krizi yönetmeye çalışıyorlar. Burada da ellerindeki en önemli silah medya. Sistemle bağı kurulmadan, asla sonuca varmadan, gündemi oyalayacak şekilde tüm krizleri bugüne kadar yönettiler. Seçim parantezi kapandığında durum çok farklı olacak. Cumhur İttifakı bileşenleri sadece Erdoğan’ın ve yakınındakilerin yazacağı bir senaryoya razı olmayacaktır. Nisan ayı ile birlikte fren sisteminin çok devrede olmayacağı yeni bir fırtınaya hazır olalım.

vfd.jpg

Erdoğan böyle istiyor
Karşısında güçlü bir muhalefetin olmayışı şimdiye kadar Erdoğan’ın işini kolaylaştırdı. CHP 2019 Mart’ından sora yaptığı gibi “aman provokasyona gelmeyin” tavrını sürdürecekse Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürer. İzleyip göreceğiz. Ama toplumda mayalanmaya başlayan eylemlere bakınca işlerin bugüne kadar gittiği gibi devam etmesinin zor olacağı görünüyor. Erdoğan, rejim muhalefetinin yanlış tercihleri sonrası felç olmuş hali sayesinde siyasi ömrünü uzattı. Ama hiçbir sorunu çözemedi sorunlar aksine daha da birikti. Ekonomik ve siyasi alanda büyük fırtına yaklaşıyor. İktidar yaklaşanı gördü ve önlem almaya çalışıyor. Şimdi onlara bu fırsatı vermeden kimin dahil olacağına bakmadan harekete geçme zamanı

Cambaza bak cambaza
En eski yankesicilik taktiklerinden biridir. Yeri geldiğinde hem öyküsü hem anlamı anlatılır.

Bir kez de biz anlatalım: Eskiden şenliklerde, kumpanyalarda cambazlar yukarılarda gösteri yaparken, yankesicilerde aşağıdan cambazlara bakan izleyicilerin ceplerini boşaltırmış. Hatta yukarı bakan sayısı az ise yankesiciler göstericiyi işaret ederek, ‘‘Cambaza bak, cambaza” diye bağırarak ortalığı galeyana getirirmiş. Bu yöntem önce dilimize ardından da siyasete ve hayatımıza girdi. Gündem saptırmak, saptırılan gündemin altına çaktırmadan başka işler yerleştirmek gibi her çeşit gözden kaçırma çabası bu cümleyle anlatılır. Türkiye gibi bin bir zorlukla boğuşan bir ülkenin son bir ayına bakarak bile bu yöntemin nasıl titizlikle, tüm inceliklerine vakıf olunarak uygulandığına tanıklık edebiliriz. Polat çifti, Fatih Terim Fonu, İYİP içinde yaşanan istifalar, ittifak tartışmaları, yüzde 50+1 derken koca bir kasım ayı yenildi yutuldu. Aynı konuların ısıtılarak tekrar tekrar önümüze sürülmeye devam etmesi de cabası. Tüm bu tartışmaların anlamı ne? Kimin, kimlerin işine yarıyor? Hangi sonuçları üretti ya da üretecek? Bu soruların totalde tek bir yanıtı var aslında: Gündemde kalıp sonuca ulaşmayan her tartışma, iktidarın tulumbasına su doldurur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi