Her şeye zam var iktidar yok!

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki kime nasıl güveneceğimizi şaşırdık. Siyasette görülmediği kadar kirlenme dezenformasyon, yalan dolan talan her şey var. Bunlar sonra adeta aklımız ile alay ederek 20 küsür yıllık iktidarlarını utanmasalar "O CHP iktidarıydı. Biz enkaz devraldık" diyecekler vallahi az kaldı. Bakın göreceksiniz Dostlar ! Bunların hiçbir dediklerine inanılmayacağı, söylediklerine güvenilmeyeceği artık ortada.

“Dolar alan yaya kalır” dediler, almayan yaya kaldı. “Dış ticaret açığı kapanacak” dediler, açık katlandı. “Cari açık düşecek” dediler, rekor kırdı. Erdoğan daha geçen hafta, “Asla ödün vermediğimiz iki husus vardır. Bunlardan biri istihdamdır, diğeri büyümedir” dedi. Ertesinde TÜİK işsizlik rakamlarını açıkladı. Gerçek işsiz sayısı bir ayda 660 bin kişi arttı. 9 milyonun üzerine çıktı. Ülkemizdeki işsiz sayısı yeryüzündeki 100 ülkenin nüfusunu aştı. Bu söylediği de yalan oldu. Erdoğan seçimden önce “Ekonomi iyi, şahlanıyoruz” diyordu. Seçimi kazanmak içinde, daha önce “Seçim kaybedeceğimi bilsem de yapmam” dediği ne varsa yaptı. Yetmedi, milletin dövizlerini har vurdu harman savurdu. Kazanın dibini deldi, ülke dövizsiz kaldı. Sonunda ekonominin sağlam olduğu da yalan çıktı.

Sorunları önceden görmek gerek!

“Fırtına doğa şartlarının bir sonucudur. Akıl ise hava fırtına toplarken onu görmek ve tedbir almak için bize verilmiş bir armağandır” diyor yazar… Devlet yönetmeye talip olanlar da, sorunları önceden görmek ve tedbir almak için, akıllarını kullanabildikleri ölçüde, milletimizin refahını artırabilirler. Bugün ülkemizde, yaklaşan fırtınalara karşı zamanında önlem almayan, bırakın önlem almayı, rüzgara karşı tüküren, “Vatandaşım” değil, “yandaşım” diyen bir hükümet işbaşındadır. Bu yüzden de, dünyada yağmur yağıyor, bizde sel oluyor, dünyada güneş çıkıyor, bizde çöl oluyor. Fatura her zaman dar ve sabit gelirli yurttaşlarımıza kesiliyor. Bunlar, bu hükümet vatandaşımıza aşağı mahallede talkını veriyor, kendileri, yukarı mahallede yandaşlarıyla birlikte salkımı yutuyor.

Verdikleri sözlerin üstüne yattılar

Yalan rüzgarı devam ediyor. Seçim döneminde verdikleri tüm sözlerin üstüne yattılar. “Emekli aylıklarında kademeli artış” dediler. Şimdi oralı bile değiller. Erdoğan, seyyanen diyerek, kök aylık diyerek milyonlarca emekliye yılın ikinci yarısı için yüzde 25 artışı bile vermedi. Yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ekim’de çalışmaya başlayacaklarını söylüyor. Ekim’de çalışmaya başlarlarsa sonuç ne zaman çıkar onu da Allah bilir. Ama şurası belli, Badel Harabül Basra… Basra harap olduktan, emekli hayat pahalılığının altında ezim ezim ezildikten sonra… Esnaf hala kendilerine verilen prim ödeme gün sayısının düşürülmesi sözünün tutulmasını bekliyor. Seçim döneminde en önemli vaatlerinden biri, bizden kopyaladıkları, liyakatin esas olması, mülakatın kaldırılmasıydı. Seçim bitti, şimdi bu sözler unutuldu. Mülakatla, “Hamil-i kart yakınımdır” notlarıyla kamuya alımlar son hızla devam ediyor. Daha iki gün önce Erdoğan 145 makama atama yapıyor. Bütün koltuklar, partisinden aday ya da aday adayı olup seçilemeyenlerle, çocuklarının yöneticisi olduğu vakıfların yönetiminden gelenlerle, saray danışmanlarıyla, eş, dost akrabayla hınca hınç dolduruluyor.

Hatayı millete fatura ediyorlar

Bundan 12 yıl önce hükümet, bölgenin barış yanlısı güvenilir ülkesi olmak yerine, Emevi Camii’nde namaz kılma hevesiyle, Suriye’deki iç savaşa taraf oldu. Yaptıkları hatanın bedelini, ülkenin sırtına binen milyonlarca sığınmacı, milletin sırtına binen on milyarlarca dolarlık faturayla ödedik. Bundan 10 yıl önce, Amerikan Merkez Bankası dolar basmayı yavaşlatacağını açıkladı. Hükümet bunu öngöremedi. Ekonomiyi tahkim etmedi. Türkiye ekonomisi türbülansa girdi ve dünyada en kırılgan ekonomiler listesinde ilk beşe yerleşti. Millet bunun faturasını işsizlik ve hayat pahalılığı olarak ödüyor. Bugün hala daha ödüyor. Bundan 2 yıl önce, Rusya Ukrayna’ya saldırdı. Dünyada gıda fiyatları sıçradı, sonra yüzde 22 oranında hemen ardından düştü. Bizde ise dünyada fiyatlar düşerken gıda fiyatları yüzde 94 arttı. Hükümet tarımda yıllardır, “Üretimi bırak, ithalata bak” stratejisi izlemişti. Bunun faturası yine bizim vatandaşımıza çıktı, çıkıyor.

Dünyada düşer bizde artar

Bundan 1 yıl önce, geçtiğimiz yılın Haziran ayında, dünyada petrolün varili 100 dolara yükseldi. Bugün ise 86 dolara kadar düştü. Yani dünyada ham petrol fiyatları son bir yılda yüzde 13 geriledi. Bizde ise mazotun pompa fiyatı seçimden sonraki 3 ayda yüzde 106 arttı. Dünyada fiyatlar azalıyor, bizde artıyor. Bizde işler dünyadakinin tersine giderken, hükümetin başı, “Dışarıda da böyle, biz ne yapalım” diye bahaneler üretiyor. “Bize dışarıdan saldıranlar var, bizi çekemeyenler var” demeye devam ediyor. Millete yalan söylemeyi sürdürüyor.

Elde kaldı enflasyon!

2021’in Ağustos ayında, Erdoğan, “Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil, zira faiz oranlarında düşüşe geçiyoruz” demişti. Talimatla başlayan faiz indiriminin sonunda enflasyon azdı. Faizlerde başladığı yere geri döndü. Elimizde kala kala rekorlar kıran enflasyon kaldı. Erdoğan’ın söyledikleri yine yalan çıktı. Erdoğan 2022 yılının sonunda da; “Herkes enflasyon hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesine göre yapsın” dedi. ABD’den ithal ettiği Merkez Bankası Başkanı geçtiğimiz ay, bu yılın sonunda enflasyonun yüzde 58 olacağını ilan ediverdi. Erdoğan’ın sözleri bir kere daha yalan çıktı.

İktidar nerede?

Hazine’de yok, elde yok, avuçta yok, Merkez Bankası’nın kasasında döviz yok. Yapılması gereken belli. Enflasyonu düşüreceksiniz. Milleti ferahlatacaksınız. Bunun için de güçlü çapaları olan, takvime bağlanmış, hesap vermeyi öngören, güçlü bir program yapacaksınız. Ama ortada sarayın böyle bir iradesi de yok. Görünen o ki vitrine konan isimlerin böyle bir hazırlığı da yok. Mayıs’ta seçimler yapıldı. Haziran geçti, Temmuz geçti. Ağustos’un ortasına geldik. Hala ortada zamlardan başka hiçbir şey yok. Biz MYK’mızda bu konularda alınacak önlemleri tartışırken hükümet tarafında, bir program yok, bir eylem planı yok. Kendilerinden önceki hükümetler, ekonominin böyle sıkıntılı dönemlerinde işbaşına geldiklerinde, ellerinde ilk 100 günde, ilk 6 ayda, ilk bir yılda yapılacakların olduğu bir eylem planı olurdu. Anlaşılan, AK Parti kadroları böyle bir planı programı hazırlamayı akıllarından bile geçirmemişler. Bari zahmet etselerdi de Millet İttifakı’nın hazırladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metnine ve diğer belgelere bir baksalardı.

Hazine nakit açığında rekor

Dışarıdan parayı bulamayınca, faturayı millete kestiler. KDV’yi, ÖTV’yi, harçları ve diğer vergileri olağanüstü artırdılar. Yetmedi bir aldıkları MTV’yi bir daha almaya kalktılar. Anayasayı hiçe saydılar. Seçime kadar tuttukları dövizi saldılar. Paramızı pul ettiler. Şimdi çarşı pazar yangın yeri. Pazarcının başı mal satarken önde ama hükümet oralı değil. Çorlu’da pazarcılar, İstanbul Bayrampaşa halinden meyve sebzeyi, bedava bile alsalar, yükleme ve taşıma masrafları nedeniyle, kilosunu 5 liradan satmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Yine mazot böyle giderse, bunun katlanmasından da korktuklarını ifade ediyorlar. Okul servisçilerinin ise kendilerinin masraflarının, velilerin servis ücretlerinin altından nasıl kalkacağı endişesi sarmış okul servisçilerini. Milletin sırtına bindirilen bunca yüke rağmen Hazine’nin nakit açığı ilk 7 ayda önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1066 arttı. Yani 11 kat. Hatta 12 kat. 434 milyar lirayı aştı.

O koltuklar yan gelip yatma yeri mi!

Hazırlıksız olunca, enflasyonla mücadelede yelkenler indi. Tek haneli enflasyon sözleri de rafa kalktı. “Türkiye’nin Dinamik optimizasyon problemini çözmeye, Sarayda oturan en büyük kısıttan başlayamayacağını” anlayan, Merkez Bankası Başkanı ilk havlu atan oldu. Enflasyon hedefini yüzde 58’e çekerek, zam zulüm siyasetine yol verdi. 2025 dahil çift haneli enflasyon vadetti. Vitrinin bir diğer ismi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de kapalı toplantılarda, “Ekonomide olumlu gelişmeleri 2025’te de değil, ancak 2026’da görebiliriz” dediği dışarıya sızdı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, dışarıda pazar arayışlarının öneminden dem vuruyor bugünlerde. Yani açıkça, “Pahalılıkta millet bir şey alamaz hale gelecek hazır olun, şirketlere söylüyor bunu. Şirketler hazır olsun, ürettikleri ne varsa dışarı satmaya hazırlansınlar” diyor. Biz de soruyoruz, “Madem bu arşa yükselen fiyatları, azan enflasyonu, milleti perişan eden hayat pahalılığını sadece oturup izleyecektiniz, o zaman o koltuklara neden oturdunuz? Hiçbir şey yapmayacaksanız, neden o koltukları işgal ediyorsunuz?”

Çiftçi perişan ama sesini duyan kim!

Dertleri bunların millet değil, dertleri bunların yandaş. Bunlar milleti görmüyor, sesini duymuyorlar. Saray fındık üreticisinin sesini duymuyor. “Fındığın kilosuna en az 4 dolar verin” dendi. Onlar 3 doları bile çok gördüler. Giresun’da hayal kırıklığına uğrayan üretici fındık ocaklarını baltayla doğrayarak isyan ediyor. Ama öbür tarafta yeni Tarım Bakanı fındık fiyatından üreticinin nasıl memnun olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyor. Hükümet buğday üreticisinin de sesini duymadı. Bunlar buğday için vere vere 9 lira 25 kuruş verdiler. Bu da 1 liralık prim dahil. Ama ofis buğday almıyor. Alsa da ödemeyi aylar sonra yapıyor. Bir liralık teşvik primi ise bir başka bahara kaldı deniyor. Üreticiyi tüccarın kucağına itiyorlar. Trakya’da büyük bir kuraklık yaşanıyor. Çiftçi “bu bir afet” diye bağırıyor, onu da duymuyorlar. Ayçiçek boylanmamış, yumruk kadar baş vermiş. Bu yıl doğru dürüst bir ürün çıkmayacak. Rekolte kaybı çok büyük olacak. Trakya vekilleri olarak bir kanun teklifi verdik. “Bölge afet bölgesi ilan edilmeli, çiftçinin borçları sıfır faizle ertelenmeli, zararları sigortadan karşılanmalı” dedik. Hükümet duymuyor, duymazdan geliyor.

Hükümet memurla dalga geçiyor

Diğer taraftan, hükümet önümüzdeki iki yıl için memur ve emeklisine zam teklifini sundu. Hükümet memura ilk 6 ay için yüzde 14, ikinci 6 ay için yüzde 9 teklif etti. Peki daha bundan bir hafta önce Merkez Bankası Başkanı ya da 10 gün önce 2024 enflasyonu yüzde 33 olacak dememiş miydi? Buradan bir kere daha söylüyorum. Bunlarda ne insaf ne de izan kalmış. Enflasyon farkı vereceklermiş. Enflasyon farkı vereceğine hedeflediğin enflasyona göre maaşı ver, aylığı ver.

Açlık yokluk her yerde

Depremzedelerin de sesleri duyulmaz oldu. İnsanlar yakınlarının naaşını bulmak için hala bir umut beklerken, bu hükümet depremzedeleri icra yoluyla yurtlardan çıkartıyor. Sonra da utanmadan sıkılmadan muhalefete laf söylüyorlar. Çalışanların sesini de duymuyorlar. Bu yılda mevsimlik tarım işçilerinin dramı devam ediyor. Oradan oraya, servislerle, kamyonlarla, bazen de traktör kasalarıyla taşınırken emekçiler yaralanıyor, hayatlarını yitiriyorlar. Hükümet hala bunları seyrediyor. Hayat pahalılığı altında ezilen milletin sesini duymuyorlar. Artık memlekette patronlar bile artan gıda enflasyonuna isyan eder hale geldi. Çocuklarımız yeterli beslenemiyor. Fiziksel ve zihinsel gelişimleri olumsuz etkileniyor. Saray yanaşmalarının evlatları semiriyor, bu toprakların evlatları bodur kalıyor. Her 100 çocuktan 15’i kısa bir metni okuyup anlayamıyor. Yine devletten destek almadan elektrik faturasını ödeyemeyen hane sayısı, 2022 yılında 3 milyon 691 bine ulaşmıştı. Bu yılın ilk yarısında bu 4 milyon 140 bini aştı. İşte bunlar cumhuriyetin İkinci Yüzyılının inşasına hükümetin büyük bir ekonomik soykırımla, milleti yoksulluğa mahkum ederek başladığını ortaya koyuyor.

Ülkeyi yöneten kimdir?

Hükümet sıfırı tüketince, Avrupa’nın sığınmacı gettosu olma projesine hız verdi. Seçimden birkaç gün sonra, Macaristan Başbakanı Orban; “Erdoğan'a sadece iyi şanslar dilemedim, ayrıca çok fazla dua da ettim. Eğer kazanmasaydı bu bir trajedi olurdu. Bir, iki, üç milyon mülteci bu yaz bitmeden Macaristan’ın sınırına gelirdi” demişti. Sadece Macaristan değil, Avrupa’da Erdoğan’la Geri Kabul Anlaşması imzalayan devletler Erdoğan’ın kazanması için dua ettiler. Biz seçimde sadece hükümetle değil, AK Parti kadrolarıyla değil bir de bu ülkelerle mücadele ettik. Geçtiğimiz hafta hepimizin İngiliz basınından öğrendiği bir gelişmeyi gündeme getirdiler. Bu bizim basınımızda yer almadı İngiliz basınının gündeminde yer aldı. Türkiye ile İngiltere arasında, “İnsan kaçakçılığı yapan şebekeleri engelleme ve çökertme” anlaşması yapılıyormuş. Mükemmeliyet Merkezi adı altında “Kaçak göçle mücadele hedefli” bir birimde oluşturuluyormuş ortak. İngiltere’ye yönelik göçmen geçişlerini durdurmak için Göçten Sorumlu İngiliz Bakan’ın ifadesine göre Türkiye’ye hükümete maddi destek de verilecekmiş. Yani İngilizler, sığınmacılar kendi ülkelerine gelmesin diye Türkiye’nin sistemine açıkça müdahale edecekmiş. İngiliz basını ayrıca, AB ile yapılan geri kabul anlaşmasının benzerinin Türkiye- İngiltere arasında yapılmasının da gündeme geleceğini yazmış. Başka ülkelere, Türkiye’nin iç işleyişine müdahale hakkını nasıl verirsiniz? Gerçekten de

“Türkiye’yi kim yönetiyor?”

Bahçeli'ye sorular
Başka ülkelerden gelenler ülkemize yığılacak ama gençlerimiz artık geleceklerini bu ülkede görmeyecek. Yurt dışına gidebilmek için fırsat kollayacaklar. Yetişmiş insan gücümüz ülkeyi terk ediyor. Bu yılın ilk 6 ayında yurt dışına gitmek için başvuran hekim sayısı 1.400. Son birkaç yılda, başka ülkelere giden akademisyen sayısı 12 bini geçmiş. Yerli ve milli beşeri sermayemizi yitiriyoruz. Sadece Almanya’ya olan iltica başvurusu sayısı son bir yılda yüzde 203 artmış. Suriye ve Afganistan’la birlikte, bu ülkeye en çok iltica talebi yapan üç ülkeden biriyiz.

Bu hükümet, başka ülkelerin vatandaşlarına kollarını açtı. Hırlı mı hırsız mı bakmadan sınırdan alıp şehirlere yığdı. Kendi ülkemizin yetişmiş evlatlarını “Giderlerse gitsinler” diye arkalarından tef çalarak başka ülkelere kaçırdı. “Keşke Yunan kazansaydı” diyen fesli meczuptan tarih, “Hatay’ın çoğunluğu Arap” diyen, Hatay’ın Türkiye topraklarına katılmasından rahatsız olan devlet memurundan dini öğrenmeye kalkanlar utanıp sıkılmadan yerlilikten, millilikten bahsediyorlar. Biz buradan Devlet Bahçeli’ye açıkça soruyoruz. Hatay’ın Türk toprağı olmasından siz de rahatsız mısınız? Bu memur hakkında ortağınızla birlikte ne yapmayı düşünüyorsunuz? Buna bir yanıt bekliyoruz.

Sokaklar vahşi batıya döndü!

Bu düzen, gözleri olup görmeyenlerin kulakları olup duymayanların dilleri olup hakkı söylemeyenlerin kalbi mühürlülerin düzeni. Ve bu adaletsiz düzenin müellifleri, bu haksızlıklar, bu adaletsizlikler, bu ekonomik yıkım konuşulmasın diye, hukuksuzluğun ve baskının dozunu her geçen gün artırıyorlar. 85 milyon nüfuslu ülkemizde, 4 milyon ruhsatlı, 36 milyon ruhsatsız silah var. Ülkenin her yerinde silahlar patlıyor. Sokaklar vahşi batıya döndü. Limanlar uyuşturucu istasyonu oldu. Ve hükümet bunlarla uğraşacağına, vatandaşına güvenli bir hayat sağlamak için işini yapacağına, Akbelen’de seyyar tuvaletin önüne kalkanlı jandarma barikatı kurmakla meşgul. Ekranları karartmakla, Gazeteci Merdan Yanardağ’ı içeride tutmak için yollar bulmakla Gazeteci Barış Pehlivan’ı hapse atmak için hukuku eğip bükmekle meşgul. Sinan Ateş cinayetinin siyasi yönü üzerine giden savcıları görevden almakla meşgul, değiştirmekle meşgul.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi