Kimin eli kimin cebinde?

Teşhisi doğru koymadan tedaviye geçilemez.

Öncelikle 22 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı bir darbe yapılmaya çalışıldığının altını çizmek gerekir.

Ne istediyseler verdik diyerek başlayan süreçte verilen ilk şeyin yargı olduğunu söylemeye lüzum olmadığını düşünüyorum. Ki Anayasayı tanımadığını söyleyen, anayasanın verdiği kararı yok hükmünde sayan birinin yönettiği ülkede Yargıtay’ın Can Atalay hakkındaki kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına şaşırmamak gerekir.

Lakin burada asıl düşündürücü olan Sayın Cumhurbaşkanının 15 üyeli anayasa mahkemesine atadığı 10 üyenin içinden Sayın Cumhurbaşkanına yakınlığıyla bilinen İrfan Fidan’ı değil görev süresi bittiği halde Zühtü Arslan'ı tekrar AYM Başkanı olarak seçiyor olmasıydı. Ve bugün iktidarın tanımadığı ve bir türlü eline geçiremediği Anayasa Mahkemesi, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için "hak ihlali" kararı vererek bir bakıma hem iktidarı, hem Yargıtay’ı hem de Can Atalay davasına bakan hakim ve savcılarına “sizi tanımıyorum” der gibi bir karara imza atmıştı.

Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor olmasına sadece bazı hukukçuların, gazetecilerin, muhalafetin ve toplumun değil aynı hukuk ve anayasa kitaplarıyla eğitim gören 200 bine yakın Avukat ve yine bu ülkede görev yapan 23 bine yakın Hâkim ve Cumhuriyet Savcısının Yargıtay 3. Dairenin önüne gitmesi ve siyaseti anayasanın ve hukukun üstünde gören Yargıtay üyelerine “anayasaya ve hukuka bağlı kalacağına dair namus ve şerefleri” üzerine ettikleri yeminin hatırlatılması gerekir.

Aslında bütün bu yaşadıklarımızın tek müsebbibi muhalefet partilerinden başkası değildi. Çünkü Sayın Erdoğan son 21 sene ne istedi ise aldı, muhalafet de görmezden gelip susmakla ve yalandan Anayasa mahkemesine götüreceğiz numarası yaparak toplumun gazını almakla yetindi.

14 Mayıs genel seçimlerinden 3 ay önce Sayın Erdoğan’ın Anayasa’ya göre üçüncü defa aday olamayacağını gündeme getirip kaleme alan ilk gazetecilerden biriyim. Hatta makalemin içinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu seçimden çekilmesi gerektiğini eğer çekilmezse bu hukuksuzluğu kabul ettiği anlamına geleceğini ve bunun kendisini “anayasa mahkemesinin verdiği karar beni bağlamaz” diyenlerle aynı kefeye koyacağını belirtmiştim.

Nitekim Sayın Kılıçdaroğlu Sayın Cumhurbaşkanın aday olmasına itiraz etmeyerek anayasayı yok saydı. O da yetmedi tam da seçim öncesi “başörtüsü” diyerek hem Sayın Cumhurbaşkanına 5 yıl daha bu ülkeyi yönetmesi için fırsat verdi hem de Ak Parti iktidarının hayalini kurduğu yeni anayasa ‘rejim’ değişikliğinin kapısını aralayarak yerel seçimlerden çok daha güçlü çıkacağına inandığım Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa değişikliği ile bu hukuki ve siyasi darbe yasal bir hal alıp rejim değişikliğini resmileştirmesi için elini güçlendirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Sönmez Arşivi

40+1!

25 Kasım 2023 Cumartesi 00:01