Siyaset ne ile yaşar?

Öte yandan, halkın siyaset denildiğinde anladığıysa, devletin tüm kurumlarını, adil bir şekilde yönetecek, gönüllü insanlar topluluğu akla gelir...

Bu gönüllü insanlar, bir parti çatısı altında siyaset yaparak, insanlara kendi programlarını anlatır ve partilerinin iktidara gelmesi için, her insanın duymak isteyeceği vaatler ve sözler vererek oy isterler...

En inandırıcı olanı, en beğenilen siyasetçileri seçerler...

Halkın nezdinde ise inandırıcı olmanın ölçüsü, genellikle, “Ҫalmasın çırpmasın, çok çalışsın ve adil yönetsin!” beklentisinin ötesine geҫmez...

Peki bunların bazılarının çalıp çırptığını, gerektiği gibi çalışmadığını nasıl anlarız?

Maalesef şu şekilde: o kişiler iktidardan inince, neleri yaptıkları neleri de yapamadıkları o zaman netleşir; bu da tabii ki doğal bir durumdur.

Peki, kaç siyasetçi iktidardan indikten sonrasında mal beyanını tekrar sunuyor?

Cevap veriyorum: Kişi, Resmi Gazete’de yayınlanan 15-11-1990 tarihli 20696 no’lu kararla, kendi mal beyanını belirtmek mecburiyetindedir.

Bu madde tüm kamu görevlileri için de geçerlidir.

Çıkarılan bu maddenin çıkış sebebi ve yasallaşmasının gerisinde, “Oturduğun makamda, çalma ve çaldırma!” prensibi bulunmaktadır.

Hiҫ, haksız mülk, kazanç elde etmişsin suçlamasıyla, hüküm giymiş bir siyasetçi var mı? Varsa, bunlar kimlerdi ve kaç kişilerdi, acaba?

Yazılarımda bu konulara çok değinirken, hiç kimse şunu anlamasın: “Ya, bu yazar da siyasetçileri hiç sevmiyor!” Bu doğru değil; zira, ben topluma yön veren yöneticilerimizin, çalmayan, adil ve ahlaklı insanlar olmasını istiyorum; yazılarımdaki genel mesajım ve maksadım budur.

Bizler, halk olarak bizi yönetenlerin, gerçekte arka planlarda neler yaptıklarını, gerçekten neler olup bittiğini, bilme lüksümüz, kesinlikle yok...

Muhalefet “Ҫaldı!” diyor, iktidarsa, “Hayır, sen yalancısın!” diyor. Burda ölçü ne olmalı o halde? Pek tabi ki, mal beyanı!

Diyeceksiniz ki “Ya, minareyi çalan kılıfını da hazırlar!” İşte benim söylemek istediğim de tam da burada.

Siyaseti yapan kişinin, gerek görevdeyken, gerekse bu görevi bıraktıktan sonra, kendisinin, eşinin, ҫocuklarının, akrabalarının, dolaylı yada dolaysız, kayda değer bir servet artışı gerçekleşmiş mi? Eğer cevap evetse, o halde bu ani servet artışının geri planı enine boyuna büyük bir ciddiyetle araştırılmalı ve devlet kaynaklarının kanunsuz birşekilde kendilerine, yakınlarına yada yandaşlarına peşkeş çekilmesi tespit edilmesi halinde, bu insanların, ağır cezada mahkûm edilmesi ve tüm mal varlığıklarına el konulması gerekir.

Hiç oldu mu böyle bir durum? Benim bildiğim kadarıyla, basına yansıyan ҫok önemli bir vaka hiç olmadı.

İşte, sorun tam da burada, bence! Niye sorulmuyor, sorulsa da ispat edilemiyor, edilmiyor...

Çünkü bu tür bir merak, nedense, bazı insanların pek de umurunda bile değil; “Ҫalsın ama yapsın!” diyor, çünkü o da çalıyor! “Tabi ki çevresine yardım edecek; sen olsan yapmaz mısın?” diyor, çünkü kendisinin de öyle bir imkânı olsa, o da banko aynısını yapacak, zaten! “Tabi ki tanıdığı iş insanlarına yardım edecek; sen olsan etmez misin?” diyor, çünkü o da edecek. “Paranın satın alamayacağı kimse yok!” diyor, çünkü bu tarz düşünen insanların, kendileri de bu tarz bir satışa teşnedir, zaten!

Șayet, liyakatin, adil yönetimin, çalışkan bir ekip olmanın, namuslu bir yönetim olmanın ve bireye değil, topluma hizmet anlayışının, bir önemi yoksa, seni bu evrende, gelen de öper, giden de öper!

Siyaset ne ile yaşar?

Siyaset ahlakla, adaletle, liyakatle ve seninle yaşar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kanun Göçer Arşivi