Türkiye kötü yönetiliyor!

Yine malum olan bir başka husus da bugün Türkiye’de bir ekonomik kriz olduğu gerçeğidir. Bir takım teknik açıklamalara boğmadan malum olanı söyleyelim: Dolar 18. TL’ye ulaştı, aşağıya düşürülemiyor. Faizler Merkez Bankası’na rağmen yükseliyor. Cari işlemler açığının yıl sonunda 40 milyar dolara ulaşacağı söyleniyor; ödemeler dengesini bulmak için uçan kuştan dolar dileniyoruz. Dış ticaret açığı her geçen ay artıyor...


Türkiye'de 21yıl önce Adalet diyerek, kalkınma diyerek yola çıkanlar, bugün ülkemizde ne adalet, ne de kalkınma bıraktılar. AKP iktidar koltuğunda oturabilmek için, hiçbir ilke ve değer dinlemedi, “Adalet ve Kalkınma” kelimeleri, parti logosunda asılı kalan, içi boş kavramlara dönüştü. Millet 2014’de tarafsız Cumhurbaşkanı olarak seçti, o da yine tarafsız kalacağına dair namusu üzerine yemin etti. Ama o önce, partisinin seçilmiş Genel Başkanına darbe yaptı. Partiye el koydu. Ondan sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin nasıl siyaset yapacağına, AK Partili siyasetçiler değil, Erdoğan karar verir oldu.Sonra neler olmadı ki dostlar!
 

O gün bugündür Türkiye kötü yönetiliyor. Malumun ilamı; yeni değil çok zamanlar oldu, Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi’inin 27 ilde 2400 kişi ile yaptığı temmuz ayı araştırmasın da katılımcılara yönelttiği “Türkiye nasıl yönetilmektedir?” sorusuna katılımcıların yüzde 63.7’si “Kötü yönetilmektedir” yanıtını verirken yalnızca 23.1’i “İyi yönetilmektedir” yanıtını vermiş. Bir yıl önce Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünenlerin oranı yüzde 45,3’tü. MetroPOLL Araştırma Şirketi vatandaşa “Son zamanlarda ülkemizde ekonomi nasıl yönetiliyor?” diye sormuş. Ankete katılanların yüzde 22,5’i “İyi yönetiliyor” derken, yüzde 75,5’i “Kötü yönetildiğini düşünüyorum” demiş. Ankete katılan AKP’lile rin yüzde 51’i, MHP'lilerin yüzde 69,3’ü Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünüyor, muhalefet partileri mensuplarında ise bu oran yüzde 90’ların üzerinde olmuş.“Malum olan” işte bu!
 

Ekonomi yerlerde sürünüyor
Yine malum olan bir başka husus da bugün Türkiye’de bir ekonomik kriz olduğu gerçeğidir. Bir takım teknik açıklamalara boğmadan malum olanı söyleyelim: Dolar 18. TL’ye ulaştı, aşağıya düşürülemiyor. Faizler Merkez Bankası’na rağmen yükseliyor. Cari işlemler açığının yıl sonunda 40 milyar dolara ulaşacağı söyleniyor; ödemeler dengesini bulmak için uçan kuştan dolar dileniyoruz. Dış ticaret açığı her geçen ay artıyor; ihracat için yapılması gereken ithalatı karşılayacak döviz karaborsa…Enflasyon yüzde 80’e dayandı. Devletin borçları nerelere ulaştı, bilmiyo rum ancak vatandaşın bankalara olan borçları çevrilemez boyutta. 15 Temmuz itibariyle Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre, bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde takibe düşmüş alacaklar (vatandaşın borcu) bir önceki yıla göre yüzde 55 artış ile 30.5 milyar TL olmuş. Borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşen kişi sayısı ise mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaşmış Ülkede bir ekonomik kriz yaşandığını ülke yöneticileri de kabul ediyor; Cumhurbaşkanı, Erdoğan “Vatandaşımızı hayat pahalılığı altında ezdirmeye ceğiz” diyor ancak umut Kaf Dağı’nın arkasında; gelecek yılın mart ayında enflasyon hızı düşecekmiş! Az sabredin; gülersiniz değil mi… Gülmeyin, ağlanacak halimize…
 

Yolsuzluk yoksulluğu getirir
Bakın Dostlar ! Yolsuzluğun olduğu yerde, yoksulluk da zirve yapar. Milletimiz bugün yoksulluğu, iliklerine kadar yaşıyor. Paramız bu beceriksizlerin elinde pul oldu. Hayat pahalılığı da, işsizlik de azdı. Bu kifayetsiz yönetim bizi, dünyanın en büyük 20 ekonomisi liginden düşürdü. Ama G-20 ekonomileri içinde, sefalet şampiyonu yaptı. Milletimize Türkiye’yi, “En büyük 10 ekonomi arasına sokacağız” sözü veren Erdoğan, 21 yıl sonra ülkeyi buraya getirdiği sefalet şampiyonu. Enflasyona, işsizliğe, yoksulluğa ve sefalete batmış bir ülke… Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, ülkemizin kredi notunu, B3 seviyesine indirdi. Bu, Moody’s tarihinde, bizim ekonomimize verdiği en düşük not. Türkiye ile aynı kategorideki ülkeler, Moldova, Moğolistan, Nikaragua, Nijer, Tacikistan, Kırgızistan, Pakistan. Ülkeyi uçuracak diye pazarladıkları, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin, ülkeyi düşürdüğü lig işte burası. Bu notun en önemli sebebi ne diye baktığınız zaman gerekçesi ne?
 

En umutsuz insanlar olduk
Türkiye'de yaşayanların yüzde 63'ü gelecek yıl yaşam standardının daha da düşeceğini düşünüyor. Türkiye bu oranla Ipsos'un 28 ülke arasında yaptığı son araştırmada gelecek yıla dair en umutsuz insanların yaşadığı ülke olarak öne çıktı. Araştırmaya göre dünyada önümüzdeki yıl harcanabilir gelirinin düşeceğini en fazla düşünenler Türk vatandaşları. Araştırmaya Türkiye'den katılanların yüzde 58'i önümüzdeki yıl gerekli harcamaları yaptıktan sonra elinde kalan harcanabilir gelirin azalacağını düşünüyor. Bu oran global ortalamada yüzde 40 ile Türkiye'nin çok altında. Önümüzdeki ay elektrik gaz gibi faturalarını ödemekte zorlanacaklarını düşünenlerin oranı da Türkiye'de yüzde 73'e kadar çıkmış durumda. Türkiye'de insanların yüzde 80'i “gelecek yıl geçen yıl alabildiklerimi alamayacağım” diyor. Bu oranla Türkiye gelecek yıla dair en endişeli insanların yaşadığı ülke olarak öne çıkıyor. Türkiye'de vatandaşların yüzde 87'si gelecek 6 ay içinde enerji faturalarının artmasını, yüzde 88'i ise gıda fiyatlarının artmasını bekliyor.

Meydanlar “açım aç” diye haykırıyor
Rekor üstüne rekor kıran cari açık ve bunun karşılığında yetersiz kalan döviz rezervleri. Yolun sonundaki borç tsunamisini artık herkes görüyor. Ama saray ve şürekâsı; “Biz büyümeye odaklandık, gerisi bizi ilgilendirmiyor” diyorlar. İhracatı sahipleniyorlar; ama rekorlar kıran ithalata, hiç bakmıyorlar. Enerji hariç cari açık diyerek, cari açığın danasını sahipleniyorlar. Ama cari açığın anasını bir türlü sahiplenmiyorlar. Yine şişirdikleri ekonomi kendilerinden, ama ekonomiyi şişiren enflasyon dışarıdan. Ne yaparlarsa yapsınlar. Sebebi oldukları yoksulluktan kaçamazlar. "Bizim emeklimiz, aslanın yediği ceylan etine, ağzı sulanacak hale geldiyse; bizim işçimiz, yoksulluk sınırının altında maaş alıyorsa; ülkemizde tencereler kaynamıyorsa, halkımız konteynırlardan evine, çöp rızık topluyorsa…" Bu lafları tanıyacaksınız. Hafta pazarlarının atıklarını toplayıp, evine götürüyorsa, meydanlar “açım aç” diye haykırıyorsa,” Milletimiz; “Evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyunu, faturasını ödeyemiyorsa, ‘Yandım Allah!’ diye haykırıyorsa, bu ülkeyi bu hale kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi?” Evet 21 yıl önce bunları söylüyordu Erdoğan. Evet bu hükümet bu ülkeyi bu hale getirdi. Erdoğan söyledikleriyle sınandı ve bugün kaybetti. Milletimizi kendi sebep olduğu yoksullukla ve hayat pahalılığıyla perişan etti.
 

AKP'nin tarım umuru değil
Tarımın Önemini Dünya Anladı, Bir Bizdeki Hükümet Kavrayamadı. Türkiye’nin her yerinde yaşanan sorunlar, Edirne’de de yaşanıyor. Trakya önemli bir sanayi ve tarım bölgesi. Trakyalı çiftçilerimiz de, Edirneli çiftçilerimiz de diğer çiftçilerimiz gibi artan maliyetlerin altında eziliyor. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 194, ÜRE gübresi yüzde 229 zam gördü. Geçen yıl bu zamanlar, 880 liraya dolan traktör deposu, bugün 2 bin 814 liraya doluyor. Çiftçinin traktörünü sürme maliyeti bir yılda üçe katlandı. İlaç, tohum, üretimde kullanılan tüm girdilerin fiyatları, uçup gitti. Tarımın en stratejik sektörlerden biri olduğu bugün artık dünyada kabul görüyor. Küresel salgının ardından, dünya, gıda güvenliğinin, gıda egemenliğinin önemini çok daha iyi anladı. Gelişmiş ülkeler, diğer ülkeler çiftçilerini yalnız bırakmadı, onlara destek verdi. Ama tarımın önemini, bir bizdeki hükümet bir türlü kavrayamadı. Çiftçiye 272 Milyar TL Borç Taktı, İthalatla Dövdü, Tefecilerin Kucağına AttıKanunda yer almasına rağmen, 2007’den bu yana, çiftçimize verilmeyen tarımsal desteklerin toplamı 272 milyar lira. Bir hükümet kendi çiftçisine borç takar mı? Bunlar taktı. Çünkü bunlar için varsa yoksa yandaş, varsa yoksa sarayın beslemeleri. Çiftçimiz umurlarında bile değil. Hak ettiği desteği alamayan çiftçilerimizi; tefecilerin kucağına ittiler. Son bir yılda tarımsal kredi borçları yüzde 53 arttı. 219 milyar liraya ulaştı. Erdoğan, alın terinin karşılığını vermeyip, borca batırdığı çiftçilerimizi, bir yandan da ithalat sopasıyla dövdü. Harman vakti ithalat kapılarını açtı, vergiyi sıfırladı çiftçinin emek emek ürettiği ürününü, daha elinden çıkmadan pul etti. Erdoğan hükümetlerinin 20 yılda yaptığı toplam tarım ve hayvancılık ürünleri ithalatı tam 125 milyar 773 milyon Amerikan doları. Türkiye tarımda kendine yeten bir ülkeyken, bunların elinde dışa bağımlı bir ülke oldu. İşte bu, beceriksizliğin, iş bilmezliğin daniskasıdır. Hep diyoruz; “Bunlar eve deli, ele iyi.” Erdoğan kendi evindeki çiftçiyi perişan etti. Elin çiftçisini ise abat etti.
 

Hak mıdır reva mıdır?
Bırakın Türkiye’yi, tüm Avrupa’yı besleyecek cefakâr çiftçilerimiz, besicilerimiz, Erdoğan Şahsım Rejimi elinde, topraklarını terk etmek zorunda kaldı, tarlasını, çiftini, çubuğunu tefecilere kaptırdı. Kaptırmaya da devam ediyor. Bunu biz demiyoruz. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün verileri söylüyor. Bugün; Adana’da, Edirne’de, Konya’da toplam tarım arazilerinin yüzde 23’ü, Aydın’da ise yüzde 26’sı borca karşılık ipotekli… Yani çiftçinin tarlasının dörtte biri rehin… Tarımın başladığı bu bereketli topraklarda, çiftçimizin içine düşürüldüğü bu durum, hak mıdır, reva mıdır milletimize soruyoruz.
 

Çiftçiye vergisiz kırmızı mazot
Oysa bu ülkeyi akılla ve bilimle yöneterek, daha fazla üretmek, refah içinde yaşamak, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesini sağlamak mümkün… Ama iş bilenin, kılıç kuşananın… Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkede ekmek herkese yeter. Yeter ki; tarlaya karga, ambara fare, fırına hırsız, memlekete haramiler dadanmasın.
 

Mızrak çuvala sığmıyor
“Âlim bazı şeyleri bilir, cahil her şeyi…” diyor, Ahmet Hamdi Tanpınar… Ekonomist olduğunu iddia eden, kendi aklını herkesten üstün gören kibir abidesi, birkaç yıl önce meydanlarda, “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diye bağırıyordu. Ama bugün, yaptığı hataların sorumluluğunu kabullenmiyor. “Bu hatalar hangi liyakatsizin marifeti” diye sorulduğunda, havaya bakıp ıslık çalıyor. Memnuniyetler Erdoğan’a, şikâyetler Bay Kemal’e… Erdoğan’ın yetkisi çok, sorumluluğu hiç yok… “Faiz sebep, enflasyon netice” dedi. Enflasyon canavarını durduk yerde azdırdı. Sonra da bunun sorumlusu “Dış güçler, bölgesel gerilimler, içerideki tamahkarlar…” dedi. Ama mızrak çuvala sığmıyor. Dünyada ortalama gıda enflasyonu yüzde 13, bizde yüzde 95. Yani dünyanın 7 katı. Dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu dört ülkeden biriyiz. Rakiplerimiz: Lübnan, Zimbabve, Venezuela… Hepsi iflas etmiş ekonomiler. Erdoğan koskoca Türkiye’yi, iflas etmiş ülkelerin ligine düşürdü.
 

Ticaretin ahlakı bozuldu
Yüksek enflasyon, sadece milletimizin aşını, ekmeğini çalmıyor. Ticaret ahlakını da bozuyor. Ticaretin en büyük sermayesi olan güven ve itibar attığınız imzaya, yaptığınız kontrata gösterdiğiniz saygıyla kazanılır. Ama ülkemizde, akde saygı kalmamaya başladı. Bu nedenle piyasada vadeler, her gün daha da kısalıyor. Saatler seviyesine iniyor. “Krediyle değil, nakitle çalışmak” yeni prensip haline geliyor. Hiç kimse kontrat yapmak istemiyor. Saray’ın hataları neticesinde azan enflasyon, firmaların işletme sermayesini yedi bitirdi. Vergide tahakkuk-tahsilat oranları, geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak kadar düştü. Bu düşüşün bir nedeni, sürekli çıkarılan mali afların vergi ahlakını bozması, ödenmeyen verginin, ucuz bir finansman aracı olarak görülmesi ise; diğer bir nedeni de, vatandaşta artık vergisini ödeyecek takat kalmamasıdır. Geçmiş yıllarda, tahakkuk eden vergilerin yaklaşık yüzde 80’i ödenirken, 2022’nin ilk yarısında, aynı oran yüzde 70’in altına geriledi. Dâhilde alınan KDV’deki tahakkuk-tahsilat oranı ise, yüzde 31’lere kadar düştü. Yani tahakkuk eden verginin üçte biri bile ödenemiyor.
 

İyi sinyaller gelmiyor
Diğer taraftan şirketler kesimiyle ilgili, dışarıdan iç açıcı sinyaller gelmiyor. Türkiye’nin dövize ihtiyacı had safhada bunu biliyoruz. Peki döviz arzını artıracak en önemli kalem ne? İhracat. Ancak dış pazarlarda faaliyet koşulları giderek zorlaşıyor. Ticaret ortaklarımızda giderek belirgin hale gelen durgunluk riski, imalat sanayimizin işlerine de yansımaya başladı. İstanbul Sanayi Odası’nın, ana ihracat pazarlarımızdaki faaliyet koşullarını ölçen ihracat İklim Endeksi, Temmuz’da kritik seviyelere geldi. Şubat 2021’den bu yana, ihracat ikliminde devam eden iyileşme geçtiğimiz ay sona erdi. Yine imalat sanayi üretimi için, önemli bir öncü gösterge olan, Satın Alma Yöneticileri Endeksi, PMI, son beş aydır kritik seviye olan 50’nin altında. Temmuz’da imalat sanayi faaliyet koşulları, pandemiden bu yana, en belirgin yavaşlamaya işaret ediyor. Firmalarımızın işletme sermayesi eriyor. Dışarıda faaliyet koşulları zorlaşıyor. Bu arada içeride krediye erişim imkânları da daralıyor, kredi maliyetleri giderek artıyor. Hükümetin sözde Türkiye Ekonomi Modeli başlamadan bitti. Paramız pul oldu. Enflasyon azdı, cari açık rekordan rekora koşuyor. Milletimiz Örs İle Çekiç Arasında SıkıştıŞimdi de artık ekonomimiz yavaşlama sinyalleri veriyor. Milletimizin her kesimi gibi, iş dünyamız da bu kifayetsiz kadrolar elinde, ne yazık ki, “Örs ile çekiç arasında sıkıştı.” Her gün, her saat bir değişiklik, darbe üstüne darbe yiyor. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda, bu kadar sık kural değiştirildiği bir ortamda nasıl yatırım yapılır, nasıl yeni iş imkânları sağlanır?
 

Gaz ve elektrik faturasından korkuyor
Derin bir fakirleşme yaşanan Türkiye'de vatandaşların çok büyük kısmı gelecek yıl zorunlu harcamalar sonrasında cebinde kalacak paranın daha da azalacağını düşünüyor. Ipsos'un 28 ülke arasında yaptığı araştırma, vatandaşın önümüzdeki yıl enflasyonun daha da fazla can acıtacağına inandığını ortaya koydu.

SON SÖZÜM; “Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir.” Dostoyevski – Budala kitabından…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi