Covid, Allah'ın gazabı mıydı?

Türkiye’de, 11 Mart 2020’de ilk Covid-19 vakasının görülmesi ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “Küresel Pandemi” ilan edilmesiyle birlikte, son üç yılımızı pandemi terörü ile geçirdik. Hayatımız normale dönmüş olsa da, yeni varyantlardan söz edilmesi toplumda tedirginlik yaratmıyor değil.

Alınacak en iyi tedbir ne peki? Bunu, pandemi döneminde Sağlık Bakanı’nın gündeme damga vurmuş olan sözüyle yazalım;“Elimizde güçlü bir koz var. Yakalanmamak!”

Pandemi sürecinde dünya çapında kaç kişinin hayatını kaybettiğini, veri akışlarının düzenli olmayışı sebebiyle bilemiyoruz. Türkiye’de de kurumlar arası mutabakat olmadığından veriler çok net değil.

***

Yeniden küresel çapta bir salgın yaşanır mı bilemeyiz. Ancak, sağlık sisteminde yaşanan sorunlar bitmiyor. “Giderlerse, gitsinler” denilen, pandemi döneminde aralıksız çalışarak, saatlerce ter döken, akşamları balkonlardan alkışladığımız sağlık çalışanlarının ülkeyi terketmesi, hastanelerden randevu alamamak, ilaç temin etme konusunda yaşanan sıkıntılar...

Son günlerde birçok kişinin, yaşadıkları çeşitli rahatsızlıkları “aşılardan sonra” diye dillendirmeleri, ister istemez kafalarda soru işareti oluşturuyor.

***

Aşı ile ilgili tartışmalar halen devam ederken, bu süreçte neler yaşadığımızı hatırlayalalım...

Aşı olmayanlar vatan haini ilan edildi. Hatta daha fazla ileri giderek aşı olmayanlar “aşısız köpeğe” benzetildi. Aşı karşıtlarına yaşama şansı verilmeyeceği gibi açıklamalar da oldukça fazlaydı.

Aşı karşıtı olanların paylaşımları sosyal medyadan bile siliniyordu.

Mutlaka aşı olun diyen profesörler görsel / yazılı haber kanallarında yer alırken, aşı karşıtı olanlar ekranlardan uzak tutuldu. Bir doktorun; “ABD’de ve Avrupa’da on binlerce insan aşıdan kaynaklanan nedenlerle öldü. Milyonlarca insanda kalıcı yan etki gelişti. Ya pandemiden kötüsü aşı ile gelirse” gibi paylaşımları nedeniyle, süreli olarak meslekten men cezası verildi. Bazıları hakkında da, “bilim karşıtlığının etik değerlere aykırı bir tutum olduğu” gerekçesi ile disiplin süreci başlatılmıştı.

***

Bu dışlamalar ve meslekten men cezaları sadece ülkemizde değil, dünya da yaşanıyordu. Örneğin; Belçika’da, Covid-19 aşısı karşıtı konuşmalar yapan 15 doktora, bir aydan iki yıla kadar görevden men cezası verildiğini duyuruyordu haber kaynakları.

Tarih 2023 yılının Ekim ayına gösterdiğinde, Sağlık Bakanı Covid-19’un nezle grip gibi bir üst solunum yolu enfeksiyonuna dönüşmüş olduğunu, kısıtlama ve kapanmaların söz konusu olmadığını belirtti. Yeni bir aşı planının olmadığını, toplu aşılama programına kesinlikle ihtiyacımız olmadığını duyurdu ve ekledi; “Hıfzısıhha aşı ve biyoteknolojik ürün araştırma ve üretim altyapı inşaatımız devam ediyor. Tüm aşılarımızı yerlileştirmeyi düşünüyoruz.”

***

Fakat sonrasında başka bir açıklama daha yaptı. Şöyle diyordu; “Bazı ülkelerin aşı baskısına boyun eğmesi, bizim de aşı baskısına boyun eğeceğimiz anlamına gelmez. Küresel Covid aşısı baskısına boyun eğmemiz mümkün değil. Türkiye’nin kendi programı var ve birileri istedi diye aşı programı başlatmayız.”

Aşı baskısı var mıydı? Bu açıklama kafamızı iyice karıştırdı. Aşılarla ilgili halen cevaplarını bulamadığımız onlarca soru işareti var.

***

Aralık 2021’de gazetecilere tanıtılan yerli aşı TURKOVAC üretim tesisi halen aşı üretmeye devam ediyor mu bilemiyoruz.

Cumhurbaşkanı’nın,“Dünyanın en büyük kapasiteli, insanlığın kullanımına verilmek üzere AR-GE ve üretim merkezi yapıyoruz. Burada, hem inaktif aşı, nazal aşı, protein aşısı, adonovirüs aşısı olmak üzere, ileri teknolojilerinin bir arada olacak” diye duyurduğu büyük aşı üssü’nün tamamlanma aşaması ne durumda bilemiyoruz.

Bütün bunlar bir tarafa; Çözümün bina olmadığını, bu üslerde araştırma ve üretim yapabilecek bilim insanlarını bulmak/ yetiştirmek olduğunu göz ardı ediyoruz. Zira geçenlerde makalelerini okuduğum profesör’ün yazdığı gibi, topu allaha atıp; gazaptı, hediyeydi, sınavdı, allahın hediyesi / cezası, kaderdi gibi şeylere yolumuza devam edersek vay halimize!

***

Sözünü ettiğim profesör, ülkemizdeki bir Üniversitenin Ana Bilim Dalı Başkanı, Prof.Dr. Hüseyin Çaksen.

Profesör, Covid-19 salgını hakkında yayınlanan bir makalesinde, bu salgının bir uyarı, bir gazap ve azap olduğunu belirterek, maneviyatı güçlü insanların daha az psikososyal ve zihinsel sorun yaşadıklarını ifade etmiş.

Elbette herkesin düşüncelerini ifade etmesinde herhangi bir sorun yok.

Mesela; geçtiğimiz yıl, Urfa ve Adıyaman’da de sel felaketi yaşanmış, sel nedeniyle Hilvan-Bozova karayolunu birbirine bağlayan köprüde çökme yaşanmıştı. Toplam 16 kişinin öldüğü, 30 kişinin yaralandığı kentte çok sayıda ev, hastane ve araç sular altında kalmış, ekili tarlalar büyük zarar görmüştü. Tarım ve Orman Bakanı’nın; “Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 16 canımızı aldı ama diğer tarafta da toprak suya kavuştu” sözleriyle yüreğimiz ferahlamıştı!

Bizler bu tür sözleri yıllardır “bilim insanı” sıfatı taşımayan yetkililerden duymaya alıştık.

Ancak, bilim insanı kimliğiyle, bilimsel olmayan ifadeler anlaşılır gibi değil...

***

Çaksen’in, Uluslarası dergilerde yayınlanmış diğer makale başlıkları ve içerikleri de dini ifadeler taşıyor.

Bunlardan bazı başlık ve içerikleri yorumsuz olarak size bırakıyorum.

-“İsaleyi nurdan çocuklara öneriler”,

-Başörtüsü ergen kız çocuklarını ve kadınları cinsel tacizden korur”,

-“Köpek ısırması ve köpeklere dini bakış”(Sonuç kısmında yazılı ifade de, “İslami öğretilere uyulduğunda çocuklarda köpek ısırıklarının sıklığının önemli ölçüde azalacağına güçlü bir şekilde inandıklarını, köpeklerin evden uzaklaştırıldığında daima Allah'a ibadet eden ve Allah'ı tesbih eden meleklerin evlere gireceğini ifade etmiş.)

***

-“Rukye ve kanser hastalarında kullanımı” başlıklı makalesinde; “Tamamlayıcı ve alternatif tıp tedavileri arasında yer alan zihin-beden müdahalelerinden biri olan rukye, Kur'an-ı Kerim'in okunması, sığınma, zikir ve dua yoluyla Kur'an ve hadislere dayalı şifa yöntemini ifade etmektedir. Kur'an ayetlerini, Allah'ın isim ve sıfatlarını okuyarak, Arapça veya anlaşılır bir dille yapılan dualarla hastalık ve diğer sorunların tedavisini sağlar.” diyerek devam etmiş.“Sağlık profesyonellerinin bu konuda müslüman inanç şifacıları ve islam dini profesyonelleri ile ortak proje ve çalışmalar geliştirmelerini öneriyoruz. Son olarak, hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde “Malezya modeli”nde olduğu gibi rukyenin ana akım modern tıbba entegre edilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyoruz.”

***

Üniversite rektörlüğü tepkiler üzerine, geçtiğimiz günlerde kamuoyu açıklaması yaptı. Açıklama şu şekilde; Profesörün bilimsel bir dergide yayınlanan makalesi ile ilgili açıklama yapmak ihtiyacı duyduklarını, makalelerde yer verdiği ifadelere yönelik eleştirilerin, söz konusu yayını yapılacak itiraz metinleri ile kendi mecrasında tartışılmasının daha yerinde olacağını belirtmişler. Devamında; “Üniversitenin temsil ettiği değerleri hedef alan sistematik dezenformasyon faaliyetler üzerinden değerlendirilmemesi gerektiğini kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz.”

***

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sevim Güney Arşivi