Pazar sohbetleri

Bugün Pazar; bu günün herkes üzerinde farklı bir etkisi var. Haftasonu tatil yapanlar için özellikle de. Bu günde hem dinlenelim hem de değişik konuları ele alalım istedim. Ömür boyu koşturmaca ile geçen yaşamın ardından 60 yıllara dayanan dostlarla hercü merc olalım istedim. Birde Nazım'ı aşkı ve kavgayı kısaca konuşmayı elbette..
Dostlar! Öncelikle bu anonim ve genel bir toplama ile oluşan bu yazıyı yaşınız kaç olursa olsun sonuna kadar okumanızı öneriyorum.
Dostlar! Bu yaşlar yaşam boyu tasarruf ettiğiniz parayı kullanma zamanıdır. Bunları, onu biriktirmek için bulunduğunuz özverileri bilmeyenlere bırakmayınız. Size üzüntü verecek yatırımlar için kullanma zamanı değildir, sizin için huzur ve sükunet dönemi başlamıştır artık.
Çocuklarının ve torunlarının, parasal problemleri ile uğraşmaktan vazgeç; senin için harcadıkları paralar için suçlu hissetme kendini. Eğitim dahil, onlar için en iyisini yapmaya çalıştın daima. Şimdi sorumluluk onlarındır.
Biraz bencillik yap, ama tefeci olma. Gezintiye çık ve başkalarının hoşuna gidecek şeylerin peşinden koşmaktan vazgeç.
Sağlıklı, büyük fiziki hareketler gerektirmeyen bir yaşamın olsun. Ölçülü bir şekilde jimnastik yap ve iyi beslen.
En iyisini ve en zarifini al. Bu dönemde, ana gaye, paranın sizin tarafınızdan, zevkinize ve arzularınıza göre harcanmasıdır. Unutma ki, ölümden sonra para, sadece kin ve nefrete yol açar.
Yaşa takılma gününü yaşa
Küçük şeyler için kendini üzme, hatırlamak isteyeceğin güzel anlar gibi unutulması gereken kötü anlarında olur
Yaşa bağımlı kalma, sevgini hep canlı tut.
Kendine iyi bak, temizliğine dikkat et. Görünüşün Görkemli olsun: sık sık kuaföre git, tırnakların bakımlı olsun, cildiyeciye, diş hekimine git, düzenli bir şekilde parfüm ve krem kullan. Artık genç ve yakışıklı olmasan bile, en azından bakımlı olursun.
Modern olmak önemli değil, iyi bir klasik olmaya çalış. Saçlarını boyatarak ve şatafatlı giyinerek gülünç olma.

Artık kendine bakma zamanıdır
Gün, bu gündür. Kitapları ve gazeteleri oku, radyo dinle, TV de ki güzel programları seyret, internete gir, mailler gönder ve al, sosyal ağlara katıl, dostlarına telefon et.
Gençlerin düşüncelerine saygılı ol, onlar senin bildiklerine bilmeselerde, yaşadıklarını yaşamasalarda, senin yaşına geldiklerinde muhtemelen senin konumunda olacaklardır, kendi düşüncelerini de söyle onlara, dinlemesini bilen yararlanır, yanılmış olsalar bile, onlarla tartışma.
Sadece anılarınla yaşama, “bizim zamanımızda” deyimini çok sık kullanma, senin zamanın da bu gündür. Kıymetini bil...
Çocukların ve torunlarınla birlikte yaşamaktan kaçın, sadece onları görmeye git veya davet edildiğinde onlarla beraber ol.
Gerektiğinde bir yardımcı kadın bulundur evinde. Gündelik Yaşamını mümkün olduğunca ve imkanların nisbetinde kolaylaştır.

Seyahat ve yürüyüş yap
Seyahat etmek, yürümek, resim yapmak, dostlarınla oyun oynamak veya bir şeylerin koleksiyonunu yapmak gibi hoşuna giden bir“hobin” mutlaka olsun, olanakların dahilinde ki şeyleri yap.
Yeni veya faydalı bir şey öğrenmeye gayret et ve zoruna gitse bile ileri teknolojinin gerisinde kalmamaya çalış.
Sosyal ve kültürel etkinliklere katıl. Müzeleri gez, sinemaya git... Önemli olan, biraz evden uzaklaşmaktır. Eğer arzu ettiğin bir yere davet edilmezsen, sakın gücenme, Unutma ki, gençliğinde, sende birilerini hayal kırıklığına uğratmış olabilirsin, anne ve babanı fazlaca davet etmemiş olabilirsin.Az konuş, çok dinle, yaşamın ve geçmişin, sadece seni ilgilendirir.

Kısa konuş eleştirme
Bir şey ile ilgili fikrini soran olursa, kısa konuş ve sadece, iyi ve hoşa giden şeylerden bahsetmeye çalış. Yavaş bir tonla ve kısa konuş, eleştirme. Herşey gelip geçicidir, olduğu gibi kabul et. Bir dönemin doğruları bazen başka bir dönemin yanlışları olarak kabul edilebilir.
Acılar ve üzüntülerle hep karşılaşılır, onlarla ilgili problemleri fazlaca dile getirme. Azaltmaya gayret et. Sonuçta, sadece sizi etkilerler bu yaşta sorunlarınız sadece sizin ve doktorunuzun problemleridir.
Her fırsatta gül, yaşadığın ve sağlıklı olduğun için mutlu ol,unutma sen şanslısın, hayatının geleceğinin belirsiz olması gibi, ölümünde başka bir meçhul evre olacaktır. Eğer biri size, artık hiçbir işe yaramıyorsunuz derse, duymamazlıktan gel ve bunu dert etme. Sende kendi dünyanda sana göre önemli bir şeyler yapmışındır. Mühim olan bunu senin hissetmendir.
Güne NOT; Unutma hayat hikayen iyi veya kötü olsun, bir daha tekrar etmeyecektir

Nâzım Hikmet Ran’ın özellikleri
Bu Paazar Nazım'sız olammalı dedim. Öncelikle şöyle başlayalım Dostlar ! Nazım Hikmet Kimdir?
Nâzım Hikmet, Selanik’te doğdu (15 Ocak 1902). İlköğretimini Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Nümune Mektebi’nde, ortaöğrenimini Bahriye Mektebi’nde tamamladı (1918). Sağlık nedeniyle donanmadan ayrılmak zorunda kaldı. Milli Mücadeleye katılma amacıyla Anadolu’ya geçti (Ocak 1921). Bolu Lisesi’nde kısa süre öğretmenlik yaptı (1921). Bir süre Batum’da kaldıktan sonra Rusya’ya giderek Moskova Doğu Üniversitesi’nde (Kutv) ekonomiye toplumbilim okudu (1922-1924). Yurda döndü. Aydınlık dergisinde çıkan şiirlerinden ötürü “gıyaben” mahkûmiyet kararı verildiğini öğrenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gitti. Af yasasının çıkması üzerine döndüğünde bir süre Hopa Cezaevinde tutuklu kaldı (1928). İstanbul’a yerleşerek çeşitli gazete ve dergilerde, film stüdyolarında çalıştı.

Nâzım Hikmet Ran kimdir?
1928-1932 yılları arasında ilk oyunlarını, şiir kitaplarını yayımladı. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra Cumhuriyet’in 10. yıldönümünde tahliye edildi. Akşam, Son Posta, Tan gazetelerinde fıkra yazarlığı (Orhan Selim takma adıyla), başyazarlık yaptı. Yaşamını oyun, roman, şiir, fıkra türündeki çalışmalarıyla sürdürdü (1933-1938). 29 Mart 1938’de Harp Okulu Komutanlık Askeri Mahkemesi kararıyla Askeri Ceza Kanunu’nun 94. maddesi gereğince 15 yıl, Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 29 Ağustos 1938 günlü kararıyla 20 yıl hapse mahkûm edildi. TCK’nin 77 ve 68. maddeleri uyarınca cezası 28 yıl 4 aya indirildi. Temmuz 1950’de çıkarılan af yasası kapsamına alınması için adına dergi çıkarıldı. Çeşitli anlayıştaki düşün, sanat, bilim adamları, hukukçular sorumlu makamlara başvurdular. Geri kalan cezası affedilerek “tahliye edildi”. Bir süre sonra Türkiye’den ayrıldı. Moskova’da öldü (3 Haziran 1963).

Nâzım Hikmet’in edebi kişiliği
Nâzım Hikmet’in hece ölçüsü ile yazdığı ilk şiirler, Yeni Mecmua, Alemdar, Ümit, I. Kitap, II. Kitap, Yeni Gün dergi ve gazetelerinde çıktı (1918-1921). Bu dönem ürünlerinde dize kurma, sözcük seçme, özgün uyaklar kullanma beğenisi oluşmuştu Nâzım’da. Kimi şiirlerinde mistik eğilimlerin ağır bastığı görülüyordu. “Otobiyografi”sinde,”didaktik, dogmatik, dini” olarak nitelediği bu havadan sıyrılarak dönemini algılamaya başladı. Mütarekenin acı, onur kırıcı havasıydı yaşanan. Başkent İstanbul’da sömürgeci devletlerin askerleri kol geziyorlardı. Eskinin simgesi saray ve devleti oluşturan öteki kurumlar, Mondros Silahbırakımı’nın koşullarına boyun eğmeyi tek çıkar yol sayarken, yeni, örgütlenmeye çalışan asker ve sivil ulusalcı güçlerin eylemlerinde geleceğini arıyordu.
Genç Nâzım Hikmet, Kırk Haramilerin Esiri (Alemdar, 21 Ağustos 1920), Yaralı Hayalet (VII. Kitap, Aralık 1920), Yolcu Yolun Şarksa (VII. Kitap, Aralık 1920), 16 Mart (Yeni Gün, 16. Mart 1921) şiirleriyle ülkenin iç dinamiğini oluşturan güçler arasında yer aldı.
Anadolu’ya geçmeden önce yazıp yayımladığı kırk dört dizeden oluşan, Kırk Haramilerin Esiri’nde tarih ile yaşanan gerçek bir arada verilmek istenmiştir. Şiirin ilk bölümünde “haramiler” ve “esir” simgeleri vurgulanarak “Altı yüz yirmi yıl nur için dövüşen” imparatorluğun “kâfir eli”ne düşmesinin yarattığı acı yansıtılır.
Alevden bir sancağın taşımış gölgesini/ Memleketler çökertmiş yükseltince sesini./Dumanlı bir kızıllık ormanıdır geliyor,/Şanlı esirleriyle haramiler geliyor.
Birinci bölümü oluşturan on sekiz dizede kimi niteliklerini belirginleştirme yolu ile esir olanı somutlamaya çalışır Nâzım.
Ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı/Haydutların karanlık yüzleri aydınlandı.
dizeleriyle başlayan ikinci bölümdeyse bu nitelemeleri çoğaltarak esir olanın karakterini ortaya koymaya özen gösterir.
Tunç bir çehre parladı alevin rüzgârı ile/ Yüksek gururlu alnı, geniş omuzları ile Kolları kesilecek kahraman esirdi bu…
Bu bölümde sergilemeyi yeterli görerek olayı geliştirmeye çalışırken “esir” ile “haramiler”i hareket içinde verme gereğini duyar.
Haydutların içinden birisi ilerledi
Kolların kesilecek haydi hazırlan dedi.
Yazıldığı yıllar “manzum hikâye” olarak adlandırılan öteki kuruluşlarda gördüğümüz sergileme – olay – sonuç bağlamındaki kurgusal özellikler, Kırk Haramilerin Esiri’nde de uygulanmış, öykünün özü son dizede ortaya konmuştur:
Bıraktığı baltayı cellat alırken yerden/ Meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden/Haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yâdı, Birden balta esirin elinde parıldadı.
Nâzım Hikmet’in birkaç yıl süren hece dönemi şiirlerinde sözcükleri seçerken belli bir beğeni düzeyine ulaştığına işaret etmiştik. Yurtseverlik temasını işlediği şiirlerinde de bu düzeyi gösteren dizeler vardır.
İşte rüzgârda uçan alevleriyle yer yer/ Siyah ağaçlıklardan parladı meş’aleler.
(Kırk Haramilerin Esiri)
Gözüm yavaş yavaş dumanlandı karardı,/Sandım ki odamızı bir mavi duman sardı./ Gitgide koyulaştı bu mavi, renksiz duman,/Gitgide hayal oldu orta yerde oynayan…(Yaralı Hayalet)
Faruk Nafiz Çamlıbel gibi ikinci kuşak hececilerin dize kurma tekniklerini anımsadığımız bu şiirlerlerde değişik buluşlara karşın uzaktan uzağa, geçiş dönemi şiirimizin ustalarının etkileri sezinlenmekredir!

Serbest Nazım'da” ilk örnekler
Nâzım Hikmet, geleneksel nazım biçimlerinin öngördüğü kurallara uymayan ilk şiiri, Açların Gözbebekleri’ni Moskova’da yazdı. Hece ya da aruz ölçüsünün doğrudan kullanılmadığı bu şiirde

yer yer uyaklar ve sözcük yinelemeleriyle ritim ve uyum sağlanmıştır.
Değil birkaç/ Değil beş on/ 30.000.000/ 30.000.000/…/Kimi deri… deri/Yalnız/yaşıyor/gözleri.
dizelerinde görüldüğü gibi, gereksinim duyduğu yerde hece ölçüsüne ve uyağa başvuran şair,Ağrımız büyük/ büyük/ büyük…
örneğindeki gibi sözcük yinelemelerine başvurarak aradığı uyumu yaratmaya çalışır.
Daha sonra Aydınlık dergisinde çıkan Yeni Sanat (835 Satır’da Orkestra adı ile, Nisan 1923), Grev (1 Mayıs 1923), Aydınlıkçılar (Aralık 1924), Ayağa Kalkın Efendiler (Aralık 1924) şiirlerinde de aynı tekniği kullanarak yeni bir şiir hareketinin öncüsü durumuna gelir Nâzım Hikmet. Andığımız şiirlerde eski ile yeni arasındaki ayrımı belirterek neye karşı, neye yandaş olduğunu koyar ortaya. Eski sanat, “Yeni cami traşı”dır, Ve “Üç telinde üç sıska bülbül öten” üç telli sazla yetindiği için yüksek sesten de, coşkudan da yoksundur. Oysa sanatın amacı orkestra oluşturmaktır. “Dağlarla dalgalarla, dağ gibi dalgalarla, dalga gibi dağlar” yansıtan bir orkestra!

835 Satır-Nazım Hikmet
1921-1925 yılları arasındaki bu ilk “serbest nazım” örneklerinden sonra (835 Satır’da 1929) yer alan özellikle Güneşi içenlerin Türküsü (1924), Piyer Loti (1925), Berkley (1926), Salkım Söğüt (1928), Bahri Hazer (1928) gibi şiirleriyle, çağdaşlaşma sürecini yaşayan edebiyatımızda toplumu ve gerçeği tarihsel maddeci dünya görüşünün yöntemleriyle değerlendiren bir akımın örneklerini koyar ortaya: İçerik yönünden…/Biçim yönünden.
Bu aşamada, artık şiirinde yansıtılması gereken bir zorunluk olarak bakmaz gerçeğe. Şiirin yolunu açan, zenginleştiren, yeni, bilinmedik yapılara zorlayan bir hareket öğesi olarak görür. Bu nedenle kimi şiirlerinde coşkuları ile yarışır gibiyken bile yapının gereksinme duyduğu olanakları bulmaya özen gösterir. Okuyacağımız dizelerde bu olanak hece ölçüsüdür:
Dalga bir dağdır, kayık bir geyik Dalga bir kuyu kayık bir kova Çıkıyor kayık iniyor kayık Devrilen bir atın sırtından inip Şahlanan bir ata biniyor kayık. (Bahri Hazer)
Okuyacağımız dizelerde, sözcüklerin anlamlan ile birlikte yarattıkları ses işlevlerine bağlı olarak sesli harfler ve sessiz harflerin uyumlarıdır. Ve bu ses çeşitlemelerini bir odakta toplama işlevi yüklenen uyaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi