Az gittik uz gittik...

En çok tutuklu gazetecisi bulunan ülke sıralamasında, ilk sıraları kimselere kaptırmama yolunda yine iddialıyız! Bugün yazımın başlığını Aziz Nesin’in kitabında yer alan bir makaleden aldım. Ne yazık ki, geçmişten günümüze basın özgürlüğü konusunda hiçbir ilerleme kaydedememişiz.

***

Aziz Nesin, 1958 yılında Akşam Gazetesinde Namık Kemal’in yıllar önce yazmış olduğu bir mektubu yazarak dönemin hükümetine şöyle seslenmiş; “D.P. gurubundan seçilmiş, hükümet gazeteleri muhakemesiz kapama yetkisini tanımak, gazetelere yapılan baskıyı daha da ağırlaştırmak için kurulmuş komisyonun sayın onbeş üyesi! İşte Namık Kemal’in 86 yıl önceki yazısını okudunuz. Sayın üyeler, günümüzle 86 yıl öncesini lütfen karşılaştırınız. Bakalım, ne sonuç çıkaracaksınız?

İkidebir “neden ilerlemiyoruz” diye kendimize sorar, hırçınlaşırız. Yüzyıldan beri gözü bağlı dolap beygiri gibi, hep aynı sorunların yöresinde döner durursak, söyleyiniz, nasıl ilerleyebiliriz?

Namık Kemal’in 86 yıl önceki yazısı bugün yazılmış gibidir. O bugün de hayatta olsaydı bu yazıyı yazardı.

Sayın onbeş üye! Ne siz annenizden milletvekili doğdunuz, ne biz annemizden gazeteci doğduk. Siz milletvekilliğinden ayrılırsınız, başka iş yaparsınız. Biz de gazeteler kapatılır, kalem elimizden alınırsa başka iş yaparız. İş, bir geçim işi değildir. Tarih önünde sizin de, bizim de sorumluluğumuz büyüktür. Yurdu ileriye götürmek elinizde. İlerleyemiyorsak yerimizde sayalım. Yerimizde sayamıyorsak, ille geriye gitmek zorundaysak taa 1872’ye dönmeyelim. Hiç olmazsa partinizin iktidara geldiği 1950’ye dönelim.

Dedelerimizin, babalarımızın, bugün bizim dediğimiz gibi, yarın da çocuklarımız “az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, seksen kış, seksen yaz gittik. Bir de arkamızda baktık ki, arpa boyu yol gitmişiz” demesinler.

***

Namık Kemal’in o dönemde ne yazmış, biraz özetleyeyim;

“Ben de önceleri tasavvurlarla uğraşan filozoflardandım. Bunun hiçbir yararını görmedim. Bir şey bilmediğimi bilmekten başka bir şey bilmedim. Şimdi yalnız gözümün gördüğü, aklımın erdiği şu olup bitenleri düşünüyorum.

Bu yüzden benim anlayışıma göre “Kanun ve nizam hükmü, her zaman için, Padişah’ın yüce buyruklarıdır.” Çünkü kanun böyle diyor. Ama kendime göre kafa yormuyorum da şunu anlayamıyorum; “Matbuat nizamnamesi” adı ile yürürlüğe konulmak üzere çıkarılan Padişahın yüce buyruğundaki hükümleri sürekli olarak “kararnameler” nasıl değiştirebiliyorlar? Vekilin sözü, asilin iradesini yürürlükten düşürür diye Yunan sofistlerinden bile bir kural işitmemiştim.(...)

Her ne kadar yüce saltanat büyüklerine dokunur söz yazamayacağız ama (yazmak da istemeyiz) “filan zat, filan memurluktayken filan işi yaparak, filan nizamı bozdu” diyebileceğiz ya...

***

Düşmanca ve saldırgan dil kullanmayacağız (kullanmayı da kim düşünür?) ancak terbiye sınırı içinde her şeyden bahsetmeye iznimiz var ya...

Ne yazık ki, biz bir takım biçareleriz. Küpte oturmaya, ağaç yaprağından elbise elbise giymeye, suçumuz olunca her türlü cezaya peki. Ama Allah için olsun hiçbir sebep gösterilmeden dilimizi kesmeye, beynimizi ezmeye, hele açlıktan midemizi hareketsiz bırakmaya çalışmanın faydası var mıdır?

***

Bizim Sokrat’çılar şöyle derlerdi ; “Hiç kimse söz söylemekle ya da yazı yazmakla umumi efkarı yaratamaz. Olsa olsa umumi efkara tercüman olabilir.” Zamanımızın anlayışlı kişileri de “Her hükümet umumi efkarı bilmeye muhtaçtır” diyorlar.

Gerçek durum böyle ise, umumi efkarı hükümete bildirmek için gazeteler gibi doğru bir dil varken, onu koparıp da yerine halkın ne düşündüğünü öğrenmek için casus denilen uzun kulakları kullanmak hoş bir şey midir?

İhsan falan istemez. Şu üstümüzdeki gölgeyi kaldırsınlar da biz de biraz ısınalım. Biz de biraz nefes alalım.

Canileri, katilleri, Girit asilerini, Yunan haydutlarını mahkeme önüne çektiler. Hala da çekiyorlar. Muhakemesiz sürgüne göndemek, muhakemesiz dil hapsine uğramak, muhakemesiz geçiminden olmak, muhakemesiz aç bırakılmak yalnız biçare memurlarla gazetecilere mahsus bir bela mıdır? Ama hükümetin adaletine güvenimiz yok mu? Olmasaydı, hiçbir zaman düşüncelerimizi böyle açık söylemeye cesaret edemezdik.”

***

Sene oldu 2022. Aziz Nesin’in yazdığı yazının üzerinden 64 yıl geçmiş. Kısacası, geçen yıllar içerisinde; Bir arpa boyu yolu hala gidememişiz...

“Yüzyıldan beri gözü bağlı dolap beygiri gibi, hep aynı sorunların yöresinde döner durursak, söyleyiniz, nasıl ilerleyebiliriz?”

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi