Atatürk'ü milletin gönlünden silemediler

Sevgili dostlar Cumhuriyeti'n 100. yılının hakkıyla kutlanması milletin müştereklerini büyütmek, birlikteliğini yaşatmak için bir büyük fırsattı. Ancak siyasetini milleti ayrıştırmak üzerine kuran Hükümet bu fırsatı da heba etti. Anıtkabir’de, kabir adabından nasibini almamış, bindirilmiş kıtalar Erdoğan’a tezahürat yapıyor. Sarayın kibirlisi, donanmamızı Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı yerine, Vahdettin’in adıyla anılan köşkten selamlıyor. O Vahdettin ki, ülkesinden bir İngiliz zırhlısına binerek kaçmıştı, Atatürk de nutkunda, onu ‘Soysuzlaşmış’, ‘hain’ diye tarif etmişti. Bunların hepsi sarayın kendi alternatif tarihini yazma, Atatürk’ü unutturma çabalarının birer parçasıdır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar boşuna… Bu milletin gönlünden Atatürk silinmez.

Bugün, yeni bir yüzyılın, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının üçüncü günü. Cumhuriyetimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün “benim karakterimdir” dediği, tam bağımsızlıktır. Cumhuriyetimiz, teba olmaktan millet olmaya giden, demokrasiye, özgürlüklere açılan yoldur. Cumhuriyetimiz, kadın devrimidir. Cumhuriyetimiz, ulusumuzun çağdaş medeniyetler seviyesini aşma hedefiyle, geleceğe el ele, omuz omuza yürümesidir.

Cumhuriyetimiz, “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi”dir. Cumhuriyetimiz, Gazi Mustafa Kemal

Atatürk’ün komutasında, “Milletin hayat ve istiklaline suikast eden düşmanların saldırılarına karşı verilen” dünyanın tüm mazlum uluslarına örnek olan, emperyalizme karşı en meşru ve en şanlı mücadeleyi, İstiklal mücadelemizi taçlandırmıştır. Cumhuriyetimiz, tam bağımsızlık, ulusun egemenliği ve devrimler üzerinde yükselen, bir var olma projesidir. Cumhuriyetimiz, millet iradesinin her şeyin üstünde olması demektir. İlmek ilmek örülen demokrasi yolunun, ilk ve en önemli adımıdır.

Cumhuriyetle aziz milletimiz, “Az zamanda çok ve büyük işler” başarmıştır. CHP’nin 1930’lu yıllardaki bir afişinde yer alan, bugün de birilerinin eğip bükerek kopyalamaya çalıştığı, “Asrı yıla sığdırdık” sözleri, Cumhuriyet ve devrimlerinin arkasında yatan azmin ve kararlılığın ifadesidir.

Demirel'den nasibini alamamış
Cumhuriyetimizin 100. Şeref Yılını, Hükümet, alelade, sıradan bir şekilde geçiştirmeyi tercih etti. Şanlı Cumhuriyetimizin, önemli yıl dönümlerinde, yapılan ve tarihe şerh düşen hazırlıklar da, etkinlikler de, Cumhuriyetin 100. yıl dönümünde maalesef yoktu. Cumhuriyetimizin 10. yılında, sınırlı imkanlarla düzenlenen görkemli törenlerde Atatürk, “Bugün Cumhuriyet’imizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!” diyerek başladığı söylevini, “Sonsuza akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, mutluluklarla, huzur ve rahatlık içinde kutlamanızı, gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek, Cumhuriyet bayramlarının nasıl kutlanmasını istediğini söylemişti.

Şölenler görkemli olmalıdır
Cumhuriyetin 75. yılında da, dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel, Başbakan’ı, bakanları, kutlama programında görev alacak bürokratları özel sektör ve STK temsilcilerinin katıldığı Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde basına açık bir toplantıda yaptığı konuşmada; “Törenler şaşaalı, tantanalı ve görkemli olmalıdır… Cumhuriyetin 75. yıldönümü ayakları yerden kesecek kadar heyecan verici olmalıdır. Cumhuriyetin yıl dönümünde halk heyecan duymazsa, rejimle arasının açıldığı intibaı oluşur. Hiçbir şeyden heyecan duymazsak, müştereğimiz kaybolur” demişti. Bu toplantıya katılanlar arasında İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da vardı. Ama Süleyman Demirel’in sözlerinden hiç nasibini almadığı Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarında ortaya çıktı.

Atatürk'ü gönlümüzden silemezler
Cumhuriyetin 100. yılını hakkıyla kutlamak, her nesle nasip olmayacak bir şereftir. Bu heyecan, bugün ihtiyacımız olan müştereğimizi, birlikteliğimizi yaşatmak için, bir büyük fırsattır. Ama siyasetini, milleti birleştirmek değil, ayrıştırmak üzerine kuran bir yönetim maalesef böyle büyük bir fırsatı heba etmiştir. Bu ülkenin kurucu babası Atatürk’ün, ismini bile telaffuz etmekten imtina edenlerin, fesli meczupların anlattığı, dedikodudan bozma tarihe takılanların, Cumhuriyetle hesaplaşmaya kalkanların anlayışının hakim olduğu, tek kişilik vesayet düzeninde; Atatürk’ün kurduğu Diyanet, Atatürk’ün adını dualarda bile geçirmemek için, türlü çeşitli laf cambazlıkları sergiliyor. Saray şürekası Cumhuriyete “100 yıllık narkoz”, Erdoğan’a da “İkinci Atatürk” demeye cüret edebiliyor. 100. yıl kutlamalarında yapılan drone gösterilerinde döne döne Cumhurbaşkanlığı forsları, AK Parti’nin 100. yıl logoları gösterilirken Atatürk’e yer verilmiyor. 100. yılda, iktidar ve muhalefet Anıtkabir’de Ata’nın manevi huzuruna birlikte çıkıyor. Ama Erdoğan, Anıtkabir defterine yazdığı yazıda muhalefeti bir tarafa itiyor, “Kendinden ve ittifak ortaklarından” söz ediyor. Ata’nın huzurunda bile milleti bölüp parçalamaya devam ediyor. Anıtkabir’de, kabir adabından nasibini almamış, bindirilmiş kıtalar Erdoğan’a tezahürat yapıyor. Sarayın kibirlisi, bu yıl törenleri başkent Ankara’dan İstanbul’a aldı. Resm-i geçit yapan donanmamızı da Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı yerine, Vahdettin’in adıyla anılan köşkten selamladı. O Vahdettin ki, ülkesinden bir İngiliz zırhlısına binerek kaçmıştı, Atatürk de nutkunda, onu “Soysuzlaşmış”, “hain” diye tarif etmişti. Bunların hepsi sarayın kendi alternatif tarihini yazma, Atatürk’ü unutturma çabalarının birer parçasıdır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar boşuna… Bu milletin gönlünden Atatürk silinmez.

Atatürk mazlumların kutup yıldızıdır!
Atatürk, sadece milletimizin değil, dünya üzerindeki tüm mazlum milletlerin de kutup yıldızıdır. Yolunu kaybedenlere yol gösterir. Bundan bir asır önce emperyalizme karşı verdiğimiz İstiklal mücadelemizi, dünyanın bu en meşru savaşını taçlandıran, ülkemizi medeni âlemin saygın bir üyesi yapan, Cumhuriyetimizin 100. Şeref yılını en görkemli şekilde kutlamak, aynı zamanda 100 yıl sonra, “Mazlum milletlerin zulme ilelebet tahammül etmeyeceğini, bir kere daha tüm dünyaya haykırmak için” de büyük bir fırsattı. Saray bu fırsatı da kullanamadı. Ama Saray’ın yapmadığını, aziz milletimiz yaptı. Cumhuriyetin 100. Şeref yılını ona yakışır bir biçimde kutladı. Binler oldu, on binler oldu, yüzbinler oldu, milyon oldu… Cumhuriyetin 100. yılında Anıtkabir’e aktı. Yolları, caddeleri belediyelerimiz ay yıldızlı bayrağımızla doldurdu. Gece de Partimizin ve Cumhuriyet Halk Partili Belediyelerin düzenlediği etkinliklerde, Cumhuriyetimizin 100. yılı coşkuyla kutlandı. Milletimiz, Atasına da, Cumhuriyetimize de sahip çıktı. Türkiye Cumhuriyetinin dahili ve harici bedhahlara rağmen ilelebet payidar kalacağını bir defa daha gösterdi.

Saltanata karşı cumhuriyet!
Anadolu topraklarda emperyalizme karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinin Cumhuriyet’le taçlanmasının ardından 100 yıl geçti. Saltanata karşı, Saray’ın hükümdarlığına karşı halkın yöneteceği bir rejimin inşası için atılmıştı bu büyük adım. Aradan geçen 100 yıl toplum üzerinde kalıcı bir iz ve gelenek bırakırken aynı şeyi siyasi iktidarlar için söylemek mümkün değil.

Bağımsızlık düşümüzdür
Cumhuriyet bağımsızlık düşüydü. Ama 1950’lerden sonra sağ iktidarlar marifetiyle başta ABD emperyalizmi olmak üzere batının uydusu haline getirildi. Ekonomik, askeri ve en nihayetinde siyasi bağımsızlıktan bile söz edilemez duruma getirildi. Ülkenin bağımsızlığı için 100 yıl sonra yeniden emperyalizme karşı bir mücadele gerektiriyor. Eşit yurttaşlık ve “kimsesizlerin kimsesi” fikri kağıt üzerinde kaldı. Gelir adaletsizliğinde dünya lideri konumunda. Laiklik adım adım yok edildi. Özellikle son 20 yıl laikliğe karşı savaşla yaşandı. İktidarın bu yaklaşımının ilk muhatabı kadınlar oldu. Toplumsal yaşamın dışına itilip evin içine hapsedilmeye çalışılan kadınlar en küçük hak için mücadele etmek zorunda. Tarikat ve cemaatler eliyle gerici azınlık ülkenin sahibi haline getirildi. Gençler geleceklerini kuramaz durumda. Hayalleri çalındı. Neredeyse ülkeden kaçamak zorunda bırakıldılar. Anadolu halkı yüz yıl sonra bir kez daha inisiyatif almak ve ülkeye bağımsızlıktan, emekten, özgürlükten, eşitlikten yana demokratik bir cumhuriyet armağan etmek zorunda. Bunu yapmanın yolu da içinde bulunduğumuz gerici karanlıkla mücadele etmekten geçiyor.

Gericilik tüm ülkeyi kuşattı
Cumhuriyet, 100. yılına gerici kuşatma altında girdi. Laikliğin kırıntılarını dahi süpüren iktidar ve gerici tarikatlar Cumhuriyet kutlamalarından toplumsal yaşama dek her alana savaş açtı. Akademisyen Bulut, “Cumhuriyet’e yaslanan ancak onu da aşan ideolojik ve politik bir perspektif gerekli. Cumhuriyet’i hem sınıfsal hem politik olarak aşma hedefi şart” dedi. Akademisyen Gökhan Bulut, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında AKP iktidarının laiklik ve Cumhuriyet karşıtı tutumunu değerlendirdi. Bulut, “Bir taraftan cumhuriyetin evrensel değerleri eleştirildi diğer taraftan “Kemalizmin geriletilmesi” amacıyla Türkiye’deki kazanımlara karşı bir girişim söz konusu oldu. Bu amaca sahip tüm aktörler de böylesi bir politik hatta çekildi” dedi. ‘Bugüne gelindiğinde AKP iktidarı ile beraber Cumhuriyet’in 100’üncü yılında halk egemenliği ve laiklik kazanımlarının neredeyse bütün uygulamaları Cumhuriyet’in içeriğinden çıkarıldı’ diyen bulut şu ifadelere yer verdi: “Dolayısıyla bu koşullarda ortada, anladığımız anlamda bir Cumhuriyet de kalmaz. Bu nedenle halk egemenliğinin ve laikliğin tasfiyesi Türkiye’de başka bir rejim tarif etmemizi gerektiriyor. AKP iktidarı 1990’lar sonrasında yükselen neoliberalizmle gericiliği buluşturup, neoliberalizmi halk egemenliğinin karşısına, gericiliği de laikliğin karşısında dikti. Çevresindeki bütün politik aktörleri de bu uğurda hareket ettirmeyi başardı. Ancak yetmedi, bu aktörlerle işi bitince onları da tasfiye etmeye başladı. Sonunda da özgün bir burjuva fraksiyonu olarak tüm gücünü Cumhuriyet’in yaslandığı iki temel değerin ortadan kaldırılması için kullandı.


Cumhuriyet ödedi bunlar borçlandırdı
Bizim Cumhuriyetimiz, ne yaptıysa bu ülkenin evlatları için yaptı. Bu ülkenin kurucuları, “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz” dedi. Üretimi, gençlerin üretime katılmasını hedef koydu. Yarı sömürge, savaşta yıpranmış, borç kıskacına sarılmış bir ekonomi devraldı. Sanayi alt yapısı diye bir şey yoktu. Demiryolu ağları bile, zenginliklerini yağmalayan yabancıların ihtiyaçlarına göre oluşturulmuştu. Fred Burnaby adlı bir gezgin, 1800’lü yıllarda Anadolu topraklarında yaptığı seyahati anlattığı “At Sırtında Anadolu” kitabında, Türklerin demiryolu yapımında nasıl aldatıldığını, düz ovada rayların da devletin de nasıl dolandırıldığını, 150 sterlinlik topların, 750 sterline nasıl bu ülkeye satıldığını ayrıntılarıyla açıklıyor. Cumhuriyet bir taraftan Osmanlı’dan kalan borçları öderken, bir taraftan da devletin üretken, yatırımcı ve denetleyici işlevini kullanarak dış denge içinde büyümeyi sağladı. Bu hükümet ise ekonominin can damarlarını dışarıdan gelecek paraya bağladı. Cari açığı dış borcu azdırdı. Sonunda da borç alan emir almaya başladı.

Liyakatın ruhuna fatiha
Kimsesizlerin kimsesi olan bu Cumhuriyet, evlatları için her zaman fırsat eşitliği demekti. Sağladığı eğitim olanaklarıyla, azmeden çoban Sülü’nün Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmasının yolunu açtı. Cumhuriyetin eğittiği, yurt dışına gönderdiği öğrenciler, “Bir kıvılcım olarak” gitti, “Yurda ışık saçacak alevler” olarak döndü. Tıpta, hukukta, bilimde, arkeolojide, sanatta, sporda, sanayide, hayatın her alanında ülkemizin önünde yeni ufuklar açtı. Doktor ve eski başbakan Sadi Irmak, o gençlerden biriydi. Bugün 10 liralık banknotun arkasında resmi olan büyük matematikçi Cahit Arf, o gençlerden biriydi. Edebiyatçı Sabahattin Ali ve Sabahattin Eyüpoğlu, tarihçi Enver Ziya Karal, Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu Jale İnan da onlardan biriydi. Ama bugün işbaşında olan, kifayetsiz kadroların elinde, yoksulluk ana-babalarından evlatlarına miras kalır hale geldi. Artık liyakatın, fırsat eşitliğinin ruhuna rahmet okutuluyor. Bu rejimde sadakat tek geçer akçe oldu.

Yaşasın Cumhuriyet
Saltanatı ve hilafeti ortadan kaldırarak çağdaş bir siyasal düzeni Türkiye’ye kazandıran Cumhuriyet, tam bir asır önce kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ilan edilen Cumhuriyet’in 100’üncü yaşı bir kez daha kutlu olsun. Saray’ın tebaa olarak gördüğü toplumu, hanedanlığın boyunduruğundan kurtararak yurttaş olma bilinci, seçme ve seçilme hakkı verdi. Cumhuriyet, 1923’ten günümüze değin kendi karakteri üzerinde tahribat yaratan birçok kritik aşamadan geçti; kimi büyük sorunlar üretti ve bunlardan bazılarını çözümsüz bıraktı. Cumhuriyet’e vurulan darbelerin belki de en büyüğü Türkiye’nin Demokrat Parti iktidarında NATO’ya katılması oldu. Takip eden yıllarda ülkenin, kapitalist/emperyalist sisteme entegre olması için Cumhuriyet adım adım çürütüldü. NATO’ya katılımın ardından Türkiye, ABD emperyalizminin güdümüne girdi. Devlet eliyle tüm devrimci dinamikler ezilmeye çalışıldı. Bunun için askeri darbeler yapıldı. ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesi doğrultusunda toplum dincileştirildi. İslamcılık ve faşizm, bu kaynaktan beslenerek bugünlere geldi. 2002’de iktidar koltuğuna oturan AKP de bu sürecin en “nadide” ürünüydü. Siyasal İslamcı iktidar, aradan geçen 21 yılda Cumhuriyet’in tüm ilerici kazanımlarını ortadan kaldırarak ülkeyi çağdışı bir tek adam rejimine sürükledi.

Bugün Saray düzeninde, Cumhuriyet’in en sağlam sütunları olması gereken laiklik ve demokrasiye kenarda köşede küçük bir yer bile yok. Zamanı geriye almak ne kadar imkânsızsa, AKP öncesine dönmek de o kadar imkânsız. Artık elimizde kurtarılacak değil, yeniden adil, demokratik ve eşitlikçi bir temelde kurulması gereken bir Cumhuriyet ideali var. Gerçekten demokratik bir cumhuriyet, ancak ve ancak onu cesaretle talep eden örgütlü bir halkın kararlı mücadelesiyle tarih sahnesine çıkarılabilir. Bugün içinde bulunulan durum üzerinden umutsuzluktan bahsedenler aradıkları cesareti, cüreti ve gücü yüz yıl öncesine bakarak bulabilir. Çok daha zor koşullar karşısında güçlü fikirlerin, inadın ve inancın yapabilecekleri yüz yıl öncesinde saklı. Birlikte büyük bir kararlılıkla bir kez daha karanlığa, gericiliğe ve Saray’a karşı .. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, bir arada yaşamın mümkün olduğu, eşit, özgür, bağımsız, laik ve gerçekten demokratik bir ülkede nefes alabilmek ümidiyle… Yaşasın Cumhuriyet Yaşasın Atatürk Ne mutlu Türk'üm diyene....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi