Benim Atatürk'üm!

Dünyada bugün ölümünden sonra O'na olan sevginin azalmak yerine giderek arttığı bir lider ismi yoktur. Bu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ne mutlu ki O'nun emanetini onurla gururla taşıyor her türlü engele rağmen O'nun ışığında yürümeye devam ediyoruz. Her 10 Kasım'da. Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Cumhuriyet’in kurucusu, dev ve devrimci önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla minnetle ve sevgiyle anıyoruz. Atatürk’ü anmanın en doğru yolunun, Atatürk’ten sonra yaptıklarımızın ve yapamadıklarımızın muhasebesini çıkarmak olduğuna inandığımdan, Atatürk’ten ne anladığımı paylaşacağım bugün…

Benim Atatürk’üm; Trablusgarp Savaşı’nın (1911 – 1912), Balkan Harbi’nin (1912 – 1913), Birinci Dünya Savaşı’nın (1914 – 1918), Sykes – Picot Antlaşması’nın (1916), Balfour Deklarasyonu’nun (1917), Mondros Mütarekesi’nin (1918), Sevr Antlaşması’nın (1920) tasfiye ettiği Osmanlı Devleti’nin sonunu, yıllar önce saptamış ve yakın çevresiyle paylaşmış, ufkun ötesini gören dehadır. 1907’de, kolağasıyken (kıdemli yüzbaşı), devletin coğrafi açıdan daha küçük, nüfus açısından daha türdeş bir yapıya dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu belirten, düşündüklerini söylemekten çekinmeyen, gerçekçi, uzak görüşlü aydındır.

Benim Atatürk’üm; Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzaladığında, mütareke hükümlerine karşı çıkan, “İngilizler İskenderun’a çıkarlarsa ateş açarım” diyen, güvendiği subaylara, “Askerlere silahlarını teslim etmemelerini söyleyin. Silahlarını saklasınlar. Köylerine götürsünler. Ama asla

vermesinler” emri veren cesur komutandır.

Benim Atatürk'üm kahramandır
Benim Atatürk’üm; Maraş’tan, Bitlis’ten, Saruhan’dan, Karahisarışarki’den, Sivas’tan, Menteşe’den gelen; haklarında idam fermanı verilmiş; ölümü göze almış; açlığa, uykusuzluğa göğüs germiş; kimi İttihatçı, kimi imam, kimi muallim, kimi muharrir, kimi tabip, kimi asker; bazısı fesli, bazısı sarıklı, bazısı kalpaklı, hepsi de yurtseverlerden oluşan Milli Meclis’i kuran liderdir. Milli Mücadele’yi Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürüten, 23 Nisan 1920’de Hacı Bayram Camisi’nde kıldıkları namazdan sonra, İttihat ve Terakki’nin kulüp binası olarak kullandığı iki katlı binada Meclis’i açarken düşmanı kovmaya ve vatanı kurtarmaya söz vermiş kahramandır. Benim Gazi Meclis’in reisidir.

Atatürk’üm; Anadolu’nun en ücra köşelerinden kimi zaman at sırtında, kimi zaman yürüyerek 10, 15 günde Ankara’ya ulaşan; şehirde konaklama yeri çok az olduğundan ya okulların derme çatma yatakhanelerinde veya misafirperver Ankaralıların evlerinde kalan; bir kısmı yastığını, yorganını, döşeğini getiren mebuslara, en karamsar anlarında umut ve inanç aşılayan önderdir. Damı akan Meclis’te yemeklerini kendileri yapan; kazana hep birlikte kaşık sallayan; ısınması ve aydınlatması zayıf olan binayı eski sac sobalarla ısıtıp, kahvehanelerden toplanan gaz lambalarıyla aydınlatan; öğretmen okulundan getirilen sıralarda oturan; Ankaralı vatanperver marangozların hediyesi olan kürsüde konuşan mebusların oluşturduğu Gazi Meclis’in reisidir.

Benim Atatürk’üm; Bağımsızlık Savaşı’nı ve Aydınlanma Devrimi’ni birlikte, eşzamanlı olarak yapan devrimcidir. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, içeriğini değiştiren; gökten alıp yere indiren, dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılan, kişiden - hanedandan alıp millete veren devlet adamıdır.

Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet
Benim Atatürk’üm, istibdada karşı çıkan, “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” diyen bir Cumhuriyetçidir. O yüzden, genç bir subayken Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde şöyle yazar: “Cumhuriyetçidir”. O sebeple, Erzurum ve Sivas kongreleri ile atılan adımların Meclis ile taçlanacağını gören İngiliz istihbaratı, Londra’ya şu notu geçer: “Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor”. O nedenle Atatürk şöyle der: “Ben Cumhuriyet’i vicdanımda milli bir sır gibi taşıdım”. Ve Cumhuriyet’in toplumcu, kamucu, halkçı yönünü şu sözlerle vurgular: “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” Benim Atatürk’üm; köylüyü milletin efendisi sayan; kadın - erkek eşitliğini, Medeni Kanun’u, hukuk devrimini hayata geçiren; sanayileşme ve bütüncül kalkınma hamlesi başlatan; laik, bilimsel, halkçı eğitime öncülük eden, “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” diyen başöğretmendir. Sözün özü: Emperyalizmi yenen Türk milletinin kahramanı, Türk Devrimi’nin lideri, mazlum milletlerin rehberidir benim Atatürk’üm.

Devrimci Atatürk
Her 10 Kasım’da olduğu gibi büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz. Atatürk’ün izinde, bir ömür, kaç arpa boyu yol aldığımızı soruyor, sorguluyoruz. Karnemiz kırıklarla dolu. Eksiğimiz çok. Atatürk’ün koyduğu hedefin gerisindeyiz. Cumhuriyetin değerleri fazlasıyla aşındırıldı. Kazanımları ya budandı ya tasfiye edildi. Buna rağmen umutluyuz. Çünkü tarih hep Atatürk’ü haklı çıkardı, çıkarıyor, çıkaracak. Çünkü rehberimiz, akıl ve bilim. Çünkü mayamız sağlam, kökümüz kuvvetli, geleneğimiz güçlü, bilincimiz berrak.

Hep haklı çıktı

Peki, Atatürk’ü hep haklı çıkaran ne? Gazi Paşa’nın milletini hiç yanıltmayan, hiç aldanmayan, hiç kandırılmayan bir önder olmasını sağlayan ne? Zekâsı mı? Karakteri mi? Aldığı eğitim mi? Kendisini iyi yetiştirmesi mi? Güçlü altyapısı ve düşünsel hazırlığı mı? Çağını, dünyanın gidişatını çok iyi tahlil etmesi ve öngörmesi mi? Büyük bir komutan olması mı? Cesur ve kararlı kişiliği mi? Gerçekçiliği mi? Milletine güvenmesi mi? Zamanlama konusundaki dehası mı? Ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık konularındaki hassasiyeti mi? Çok yönlü düşünebilmesi mi? Meşruiyeti hep millette ve Meclis’te araması mı? Yılmayan, çözüm üreten, zorlukları aşan yapısı mı? Çalışma arkadaşlarını seçmede, yönlendirmede, yüreklendirmedeki üstün başarısı mı? Hukuka, adalete, eşitliğe olan inancı mı? Elbette bunların hepsi. Dahası da var.

Cumhuriyetçi Atatürk
Atatürk; antiemperyalist, ulusalcı bir devrimcidir. Kurtuluş Savaşı’na önderlik ederken de “Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılması” gerektiğini söylerken de milli ekonomiyi savunurken de millici, milliyetçidir.
1921 Anayasası’nın temeline, 1920 tarihli Halkçılık Beyannamesi’ni koyarken egemenliğin kaynağını, meşruiyeti halkta arayan bir Cumhuriyetçi ve halkçıdır Atatürk. O nedenle kurduğu Cumhuriyet, millici ve halkçı karakteri yanında, devrimci, laik ve devletçidir.
Planlı ekonomiyi, bütüncül kalkınmayı benimser. Halka dayalı, halka duyarlı, halktan yana, kısacası halkçı bir rejim hedefler. Dış politikada bölge merkezliliği, karşılıklı saygıyı, istikrarı, barışı, mazlum milletler dayanışmasını ilke edinir.
Antiemperyalist olmak; imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyi hedeflemek; halkı vatan savunmasında, adalet, özgürlük, bağımsızlık, emek, hak ve eşitlik temelinde birleştirmek ve örgütlemek, devrimci, millici, halkçı bir siyasettir. Atatürk’e göre; emperyalizme karşı olmak, aynı zamanda baskıya ve sömürüye karşı olmaktır.
O nedenle Atatürk; büyük komutanların, ulusal kahramanların, bilge devrimcilerin ve filozof devlet adamlarının en büyüğüdür.

Atatürk’ü doğru anlamak
Yarın 10 Kasım. Büyük devrimci önderimiz Atatürk’ü milletçe anacağız. Hem aramızdan çok erken yaşta ayrılmasının acısını hem de öyle bir lidere sahip olmanın gururunu yaşayacağız, bir kez daha. Cumhuriyet başta olmak üzere eserlerine, ilkelerine, devrimlerine sahip çıkma kararlılığımızı yineleyeceğiz. Gelin hep birlikte, Atatürk’ü doğru anlamak için gerekli yöntem üzerinde tartışalım.

1) Her lider, her eylem, her tarihsel gelişme, her devrim kendi koşullarında, döneminin nesnel şartlarında incelenir. Bu bilimselliğin, nesnelliğin gereği olduğu kadar, aklın, mantığın, vicdanın, hakkaniyetin de gereğidir. O nedenle Atatürk; çağının koşullarında, çağdaşı olan lider ve devrimcilerle birlikte değerlendirilmelidir.

2) Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti, coğrafyanın diğer ülkeleriyle, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasıyla bağımsızlığını kazanan ve dönemin dünyasında kurulan diğer devletlerle de karşılaştırılmalıdır. Başardıkları ve başaramadıklarıyla Türkiye, Ortadoğu’nun, İslam dünyasının en gelişmiş ülkesi olmasını Cumhuriyete borçludur.

3) Her lider, her devrimci, her asker elindeki tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel malzemeye göre hareket eder. İnsan malzemesinden bağımsız siyasal devrim, toplumsal hareket olmaz. Kimse tarihe çalım atamaz, tarihin altından tünel kazıp geçemez, tarihin üstünden sırıkla atlayamaz. Atatürk’ün, Osmanlı Devleti’nden devraldığı miras bilinmeden, Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, İttihatçılar anlaşılmadan Atatürk ve Cumhuriyet anlaşılamaz.

4) Atatürk’ü, yola birlikte çıktığı, Kurtuluş Savaşı’nda beraber mücadele ettiği arkadaşlarından ayıran önemli özellikler vardır. Gazi, hem devrimci hem zamanlama dehasıdır. Nerede adım atacağını da, nerede durması gerektiğini de hesaplamıştır. Milli Mücadele’ye, Cumhuriyet Devrimi’ne çok iyi hazırlanmıştır. Asker, devrimci ve devlet adamı olmanın yanında, seçkin bir aydındır. 4 bin kitabı, sayfaların kenarına notlar düşerek, yorumlar yaparak, sorular sorarak okumuştur. Atatürk, yola çıktığı pek çok arkadaşından kapsamda, amaçta, yöntemde farklıdır. Kapsamda farklıdır, çünkü yerel, bölgesel örgütleri, tek ve ulusal bir çatı altında toplamıştır. Ulusal ölçekli bir kurtuluş savaşı vermiştir. Amaçta farklıdır,çünkü yola saltanat ve hilafeti kurtarmak için değil, Cumhuriyeti kurmak için çıkmıştır. Yöntemde farklıdır, çünkü kurtuluşu manda ve himayede değil, işgale karşı silahlı mücadelede aramıştır.

5) Atatürk, Cumhuriyetçidir. Tabandan örgütlenmeyi, milli iradeyi, meclis meşruiyetini önemsemiştir. 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra, kongrelerle halkı örgütlemiş, sonra da Ankara’da Meclis’i açmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürütmüştür. Başkomutan olarak yetkiyi hep Meclis’ten almıştır. Milli irade konusundaki hassasiyeti, tüm söz, eylem ve kurumlarına yansımıştır. “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” demesi de “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” demesi de bunun kanıtıdır.

6) Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile üçüncü dünyaya, kendi ifadesiyle mazlum milletlere örnek olmuştur. Geniş bir coğrafyada devrimcilere ilham vermiştir. Suriye ve Irak’taki Baas hareketinde, İran Şahı Rıza Pehlevi’de, Mısır’da Cemal Abdül Nasır’da, Latin Amerika’da “Jön Türk” diye anılan genç devrimcilerde, Yugoslavya’da Tito’da, Küba’da Castro’da, Hindistan’ın kurucu babaları Gandi ve Nehru’da, Cezayir Bağımsızlık Savaşı öncülerinde, Çin Devrimi liderlerinde güçlü bir Atatürk hayranlığı vardır.

7) Atatürk denince akla akıl, bilim, laiklik, aydınlanma, bağımsızlık, halkçılık ve antiemperyalizm gelir. Atatürk’ün devrim programının özetini ve simgesini 6 ilke, yaygın deyimle 6 Ok oluşturur. Bunlar birbirinin tamamlayanı, bütünleyenidir. Birinden vazgeçmek, ötekilerin hepsini işlevsiz kılar. Eksik bırakır. Bu ilkelerin ideolojik, politik, ekonomik, sınıfsal yönleri vardır. Atatürk’ün, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözü, sınıfsal yaklaşımını, kamucu, toplumcu, halkçı tutumunu vurgular.

8) Atatürk, tarihin haklı çıkardığı bir liderdir. Örneğin, Lozan Antlaşması halen yürürlüktedir, zira gerçekçi temellere dayanır. Örneğin, karma ekonomi anlayışı halen geçerlidir. Örneğin, laik, bilimsel, halkçı, karma eğitim anlayışının ne kadar değerli olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Örneğin, dış politikadaki bölge merkezli tutumunun, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin ne denli önemli olduğu, her gün bir kez daha kanıtlanmaktadır. Örneğin, alt kimlikleri, feodal bağları, Ortaçağ kalıntısı aidiyetleri aşan, yurttaşı merkeze alan felsefesinin ne kadar kıymetli olduğu, günümüzde daha iyi kavranmaktadır.

Sözün özü: Atatürk gibi bir devrimciye sahip olmak ne denli büyük bir ayrıcalık ise Atatürkçü olmak da büyük bir sorumluluk ve görev bilinci gerektirir.

Atatürk karşıtı cephede kimler var?
Kurtuluş Savaşı’nın dev ve devrimci önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, emperyalizme karşı mazlum milletlerin büyük lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı, planlı, örgütlü ve açıktan saldırılar sürüyor. Bu saldırılar elbette tarihsel, siyasal ve ideolojiktir. O nedenle küçümsemek, yok saymak, önemsizleştirmek, “kişisel çıkışlardır” diyerek geçiştirmek doğru olmaz. Çünkü Atatürk düşmanlığı; öncelikle ve özellikle Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk milletine düşmanlıktır. Atatürk düşmanlığı; bağımsızlığa, ulusal egemenliğe, akıl, bilim ve aydınlanmaya, kadın - erkek eşitliğine düşmanlıktır. Atatürk karşıtlığı; emperyalizm işbirlikçiliğidir, feodalizm savunusudur.
Konuyu daha da açalım...
Atatürk’e doğrudan saldıramayan iktidar ve muhalefet mensupları, İsmet İnönü’ye saldırırlar. Lozan ve Montrö’ye saldırırlar.
Atatürk diyemeyen sözde solcu gazeteler, gazeteciler, aydınlar, edebiyatçılar, solda geçinen ve soldan geçinen siyasetçiler yok mudur? Çoktur.
Atatürk’e saldırarak daha Müslüman, daha milliyetçi, daha liberal olacağını sananlar yok mudur? Çoktur.
Atatürk karşıtı etnik ayrılıkçıların, numaracı cumhuriyetçilerin, din tacirlerinin, inanç hortumcularının dostlarına bakın kimlerdir? Türkiye’deki CIA ajanlarıdır. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin altını oymaya gelmiş temsilcileridir. ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın, İsveç’in mali kaynaklarıyla Türkiye karşıtı raporlar yazan uzmanlardır, araştırmacılardır, akademisyenlerdir. “Yetmez ama evet” diyenlerdir. FETÖ ve PKK terör örgütlerine destek verenlerdir. Emperyalistlerin bir yalanı olan sözde soykırım iddialarını sahiplenenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi