Çalışmayan gençler ve çalınan hayatlar

Sevgili dostlar!

Geçtiğimiz günlerde DW Türkçe de yayımlanan haberde, gençlerin, artan düzeyde, üniversite mezuniyet diplomalarını iptal ettirmek üzere YÖK’e ve mezun oldukları üniversitelere başvurduklarını içeriyordu. Birkaç ön lisans programından mezun ve hatta ek olarak açık öğretim kapsamındaki lisans bölümlerini bitirmiş gençler -bilhassa kamu kurumlarında- güvenlik görevliliği, teknikerlik ya da temizlik görevliliği gibi üniversite mezuniyeti gerektirmeyen pozisyonlarda iş bulamadıklarını ve hatta fazla kalifiye bulunduklarını, üniversite mezuniyetinin iş arayışında bir engele dönüştüğünü aktarıyorlar. Tuğba Tekerek’in haberi gençler arasında üniversite diplomalarının iptali talebinin yaygınlaştığını içerirken aynı zamanda birkaç açıdan geçmiş kuşaklarla olan farklılıklarını da bizlere gösteriyor. Gelinen aşamada, 2023 verilerine göre, Türkiye’deki 208 üniversitede 7 milyona yakın kayıtlı öğrenci var. 2022-2023 öğretim döneminde 2 milyona yakın öğrenci yeni kayıt oldu ve hemen her yıl bu üniversitelerden 1 milyona yakın öğrenci mezun oluyor.

Ev genci diye bir kavram!
Öte yandan Dilimize yerleşen yeni bir kavram; toplumsal, politik, ekonomik, psikolojik, akademik, tıbbi disiplinleri; kişiler arası ve uluslararası ilişkileri şekillendirecek bir olgu; “ev genci” olmak. Habitat Derneği ve İnfakto RW tarafından 2017 yılında ilki gerçekleştirilen, “Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması Raporu”nda Türkçe alanyazına kazandırılan ev genci tanımı; İngilizcedeki NEET (Not in education, employment or training), “ne eğitimde, ne istihdamda” olan 18-29 yaş arası gençleri işaret ediyor.

6 milyon ev genci
Sayısı tüm dünyada her geçen yıl artsa da, OECD 2020 verilerine göre Türkiye, 6 milyona yaklaştığı düşünülen ev genci nüfusu ile 36 üye arasında ilk sıraya yerleşmiş durumda ve yazık ki –çoğu kadın– her üç gençten biri ev genci! (Bu kavram, bizim kültürümüzdeki “ev hanımı”, “ev kızı”, gibi terimlerle yaptığı çağrışımla, kültürel olarak derdini kolayca anlatıyor görünse de, bireyleri edilgin ve çaresiz bir konuma sıkıştıran, kimliksizleştiren, nesneleştiren bir dizi olumsuz çağrışımın göğsümü sıkıştırdığını, kullanmaktan hayli rahatsız olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu rahatsızlık kuşkusuz, kavramın yarattığı çağrışım kadar, tasvir ettiği ve yüzleştirdiği tablo ile de ilintili. Umarım yerine, soruna işaret etmekle birlikte, daha yüksüz ve güçlendirici kavramlar geliştirebiliriz.)

Sonuçlar karamsarlığı getiriyor
Nisan 2021’de dördüncüsü tamamlanan, ülkemizdeki gençlerin yaşam kalitesi üzerine yapılan bu en kapsamlı araştırmaya dönecek olursak, sonuçlar hiç de iç açıcı değil! Gençlerin yaşamdan memnuniyet düzeyleri ve güven algılarının gitgide azaldığını; çevrimiçi eğitimin verimsizliği ve iş olanaklarının azlığı ile birlikte, istihdama katılınamayan sürelerdeki artışın geleceğe yönelik umutları azalttığını, yaşamına/eğitimine başka bir ülkede devam etmek isteyen gençlerin oranının %29-43 oranında arttığını görüyoruz. Her dört gençten biri; kira, elektrik vb giderlerini ödeyemediğini, borçla geçindiğini, pandeminin olumsuzluk ve eşitsizlikleri artırdığını belirtiyor. Sık bilgi alınan ve en çok güven duyulan bilgi kaynağının aileleri olduğu, cinsiyetten bağımsız olarak hava karardıktan sonra “kendilerini güvende hissetme” ve “kendini önceki kuşaklara oranlara daha şanslı hissetme” oranlarının azaldığı kaydedilmiş.

Milyonlarca gencimiz çok kötü durumda
Sistemsel ve yönetimsel hatalar, olanaksızlık, eşitsizlik ve yılgınlıklar sonucu gelinen noktada, milyonlarca genç, yetişkin oldukları halde kendi düzenlerini kur(a)mamış durumda, ekonomik, fiziksel ve psikolojik olarak ailelerine bağımlı bir yaşam sürüyor olması, geleneksel aile yapılarımıza pek de aykırı olmadığı için (“Ne yapalım, evladımızı sokağa mı atalım?”) yeterince dikkat çekmese de çok önemli bir toplumsal sorun. (Sorumsuzluk, tembellik ya da aymazlık, bir nedenle özgüvensizlik, beceri eksikliği ya da uyum bozucu bir şemaya bağlı bireysel nedenleri –talep olursa– “bir başka yazının konusu” ilan ederek, bunu kitlesel bir sorun olarak karşımıza çıkaran diğer nedenlere değineceğim.)

Diplomalı işsizler ordusu büyüyor
4+4+4 sistemi gibi özellikle kız çocuklarının eğitim hayatına ket vuran, son yirmi yılda gitgide artan sorunlu uygulamalar, sürekli değişen içerikler ve sınav sistemleri, pıtrak gibi çoğalan donanımsız üniversiteler, niteliksiz eğitimler, sosyokültürel ve ekonomik etmenler nedeniyle pek çok genç eğitimini sürdüremiyor ya da “diplomalı işsiz” konumunda. Çoğu; kapasite, yetenek ve ideallerine göre değil; kısıtlı olanaklarına, tektipleştirici yaklaşımlara, uygunsuz ölçme değerlendirme sistemlerine ve rastlantılara göre eğitim alıyor; istemedikleri bölümlerden kendilerini geliştirememiş olarak mezun oluyor. Eğitimleri boyunca; sosyal etkinlikler, hobiler, sportif etkinlikler, sosyal sorumluluk projeleri, staj benzeri mesleki deneyimler, uygun rehberlik ve yönlendirmelere sadece şanslı bir azınlık erişebiliyor. Analitik düşünme, sorun çözme teknikleri, girişimcilik, mesleki beceriler gibi nitelikler kazanma, yaşamlarına anlam katacak değerlerini keşfetme konularında olanak ve rehberlikten mahrum olan gençler, mezun olduğunda sudan çıkmış balığa dönüyor. İş başvurusu aşamasında bocalıyor, kendilerine uygun işler bulamıyorlar. Buldukları işlerdeki düşük ücretler, özlük haklarının olmaması, güvencesizlik; yol, yemek, kendini geliştirme gibi masrafların, alacakları ücretin üzerine çıkması gibi gerekçelerle, çalışmaya değmeyeceğini düşünebiliyorlar. Acımasız bir yarış ve rekabet ortamı var. Ne ümitlerle kazandıkları ve bitirdikleri okullarının ve diplomalarının “bir işe yaramadığını” görmek ciddi bir sarsılmaya, umutsuzluk ve anlam kaybına, denemekten vazgeçmelerine yol açıyor. Yeterli başarıyı göstermelerine karşın atanamama, adaletsiz mülakat ve kadrolaşma sistemleri, liyakatsizlikler, cinsiyetçi ayrımcı yaklaşımlar büsbütün caydırıcı oluyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği de, başta kız çocukları ve LGBTIQ+’ların eğitim hayatlarında kayıplara, istenmeyen bir alanda eğitime/çalışmaya zorlanmasına ya da hak mahrumiyetlerine neden olan bir başka etmen. Tüm bunlar maruz kalanlar için yoksulluk, görünmeyen ev içi emek, güvencesiz, ücretsiz/düşük ücretli işlerde sömürülmek demek. Araştırmada da vurgulandığı üzere pandemi dönemi tüm bu olumsuzluklar ve fırsat eşitsizliklerinin, işsizlik, yoksulluk, ayrımcılık ve şiddetin artmasına neden oldu. Hepimizin bu dönemde bire bir sosyal etkileşimlerimiz azaldı. Dijital etkileşimler artsa da yeterli değil. Duygulanımda donuklaşma, kaygı bozuklukları, depresyon, obezite, yeme bozuklukları, duruş bozuklukları, sağlık sorunları, bağımlılık, kişiler arası ilişkilerde sorunlar, intihar ve diğer kendine zarar verme davranışları bu dönemde karşımıza çıkabilecek olan sorunlardan bazıları.

Çözümü uzun yıllar alacaktır!
Çözüm için çokboyutlu ve yıllar sürecek çalışmaların gerektiği sır değil. Öncelikli olarak pandeminin ve sosyoekonomik krizlerin gençlerin ruh ve beden sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin artacağı öngörülerek bu konuda acilen önlem alınmalı, etkilenen gençlerin ruh sağlığı uzmanından destek alması desteklenmeli. Tüm toplumun olduğu gibi, gençlerin ve tıbben uygun olan çocukların hızla Covid-19 ve takvimlerindeki diğer aşılarını olması ve yüz yüze eğitimin bir an önce başlaması sağlanmalı. Toplumsal bütünleşme ve “iyileşme” için, siyasi otorite, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, eğitimciler, sosyologlar, sağlık ve ruh sağlığı çalışanları, şirketler ve meslek örgütlerinin işbirliğiyle –özellikle fırsat eşitsizliğinin olduğu bölgelerde– atölyeler, yaz kampları, spor, müzik, mesleki beceri, hobiler gibi konularda kurs ve etkinlikler düzenlenmeli, gençlerin ücretsiz olarak geniş katılımları teşvik edilmeli, eksik kalan eğitimleri tamamlanmalı. “Atanmayan” mezunların zaman kaybetmeksizin atanması sağlanmalı, işsizlik ve liyakatsiz istihdamla mücadele edilmelidir.

Politikalar yeniden gözden geçirilmelidir
Önleyici ve koruyucu yaklaşımların benimsenmesi, ülke politikalarının acilen gözden geçirilmesi, eğitim sisteminin birey ve toplum yararı gözetilerek, alanda deneyimli farklı disiplinlerden uzmanların görüşlerine göre yeniden düzenlenmesi sağlanmalı. Gençlerin öğrencilik yıllarından itibaren staj programları ve yarı zamanlı çalışma gibi yollarla iş yaşamına hazırlanmaları desteklenmeli. Şirketlerin staj programlarının kapasitelerini artırılmalı, gençlerin istihdamını teşvik edilmeli. Ailelerin de gençlerin erken yaşlardan itibaren çalışma hayatının içine atılmalarını ve üretkenliklerini desteklemeleri, yönelim ve tercihlerine saygı duymaları; bağımsızlaşmalarını desteklemeleri, kendi düzenlerini kurmaları için gençlere cesaret ve güç verecektir.

İyi para kazandıran işler var mı?
Araştırmaya son bir kez değinecek olursak, rapor gençlerin önceliklerinin gün geçtikçe değiştiğine; “iyi para kazandıran işler" kadar, toplumsal değer yaratabilecekleri, karar alma süreçlerine katılabilecekleri, başkalarına yardım edebilecekleri ve sosyalleşebilecekleri işlerde çalışmayı hedeflediklerine, sivil toplumu bir kariyer alanı olarak kabul görmeye başladıklarına, kültür ve sanat etkinliklerine katılabilecekleri ve “daha az beton, daha çok yeşil alan ve daha özgür kentler”i arzuladıklarına, sadece bir iş bulmayı değil, yaşam kalitelerini de hayli önemsediklerine dikkat çekmekte. Milyonlarca genç (ve aslında her yaştan insan), ülkelerinden ümidi kesmiş, geçmiş ve geleceklerinin çalındığını düşünüyor, temel hak ve özgürlüklerine erişebileceklerini düşündükleri başka ülkelerde eğitim görmenin ya da yaşamanın hayallerini kuruyor, bunun yollarını araştırıyor, bazıları çoktan göç etti. Kimi zaman eleştirildiklerine tanık oluyorum ki bu da bambaşka bir yazı konusu. Şu kadarını söyleyeyim, insanların elinden hak ve özgürlüklerini, adaleti, yaşama sevincini, umudu ve “anlam”ı alırsanız; sevmelerini, aidiyet hissetmelerini, bağ kurmalarını, başarmalarını ve üretmelerini bekleyemezsiniz! Çalınan hayatları geri alma; eşitlikçi, onurlu ve anlamlı bir yaşam mücadelesini diri tutmak ve beraberce hak aramak hepimizin sorumluluğu! Kim bilir belki o zaman dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse, bin bir zorluğu göze alarak, yurdunu terk etmek/kaçmak zorunda kalmaz.

İyi diploma yabancı bir dil...
1980’lerin sonuna doğru ve ‘90’lar boyunca dönemin gençliğine “iyi” bir diploma, yabancı dil ve küresel yaşam tarzlarına ve alışkanlıklarına hâkim olarak, kamu yerine özel sektörün çeşitli kademelerinde profesyonel/beyaz yakalı olarak çalışmaları durumunda kazanmak ve başarı üzerine kurulmuş bir rüya vaat edilmişti . Bugünlerde bu kuşağın bir bölümü çocuklarıyla beraber oyunun kurallarının geçerliliğinin yitirmiş olmasının şaşkınlığını yaşıyor. 2000’lerde rekabetin sertleştiği kabulüyle, öğrencilik yıllarından itibaren stajlar, kurslar, sertifikalar ile inşa edilmesi gereken iş hayatının artık birden fazla yabancı dil hakimiyeti ve teknolojiye uyum gibi istekleri olduğu üniversitelerde yaygınlaşan kariyer zirveleri ve kulüpleri aracılığıyla gençlere öğütleniyordu. Sınıf arkadaşlarının iş görüşmelerinde rakibi olduğunu bilen ve kendisini bu bilgi üzerinden yapılandıran gençler için bir adım ilerde olursa çemberin içinde olacaklarına dair vaadin de kısmen geçerliliği vardı. 2010’larda hissedilen küresel ekonomik kriz büyük oranda üniversite mezunlarından oluşan beyaz yakalıları vurdu. Bu dönemle birlikte emek piyasasında istikrarsızlaşma, geçici, kısa veya yarı zamanlı işler norm haline geldi. İşsizlik süreleri uzadı ve daha önce kapsamadığı kesimleri de kapsayarak işsizlik kalıcı hale geldi.

Her şehre üniversite saçmalığı
Küresel düzeydeki bu gelişmelere rağmen, aynı dönemde, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde kamu eliyle yaygınlaştırılan devlet üniversiteleri ve büyük kentlerde ise çeşitli sermaye gruplarının açtığı vakıf üniversiteleriyle, üniversiteye giden ve mezun olan kişi sayısı radikal şekilde kitleselleşti. 2002 yılına kadar 75 üniversite olan yükseköğrenim sistemine bu sayının yaklaşık iki katı kadar -133- üniversite eklendi. 2002-2012 yılları arasında Türkiye’de 32’si vakıf olmak üzere 82, 2013-2023 arasında ise 25’i vakıf olmak üzere 51 üniversite açıldı . Gelinen aşamada, 2023 verilerine göre, Türkiye’deki 208 üniversitede 7 milyona yakın kayıtlı öğrenci var. 2022-2023 öğretim döneminde 2 milyona yakın öğrenci yeni kayıt oldu ve hemen her yıl bu üniversitelerden 1 milyona yakın öğrenci mezun oluyor. Anadolu’nun çeşitli kentlerinden, İstanbul’un eski işçi mahalleleri ve gecekondu mahallelerinden yüzbinlerce genç, ailelerinin öykülerinden farklı biçimde, özellikle son dönemde açılmış bu üniversitelerde okudu. Bir kısmı Tekerek’in haberindeki gibi, bir ya da birkaç bölümden mezun olarak, açık öğretim fakültelerinden lisans diplomaları alarak ya da çeşitli sertifikalar ile daha iyi bir iş ve daha güvenceli bir yaşam kurma arayışı içindeydiler.

Gençlik mutsuz ve umutsuz

Üniversiteli gençlere geri dönecek olursak, kendilerinden önceki kuşağa göre yüksek öğrenim sistemine çok daha fazla dahil olsalar da gelinen aşamada belki de ilk defa öğrencilik hali yetişkinlik dönemine dair olduğu varsayılan maişet dertleriyle, güvence arayışıyla ve yorgunluk hali ile aşınıyor. “İyi eğitimli ve yurtdışında istihdam olanağı olan mesleklerden gençlerin” fırsat buldukları ölçüde ülkeden gitme eğilimi hepimizi malumu. Sınırları özel ya da resmi kolluk güçleri tarafından sert önlemlerle korunan bir dünyada, tüm güvenlik riskini göze alacak şekilde, tek başına, kaçak yollarla göç eden gençlerin artışını hepimiz sanırım daha sık duymaya başladık. Ülkeyi terk edemeyenler ise, belirsizlikler ve riskler karşısında, diplomalarının sayısını arttırmaya, bir ya da birden fazla kariyeri eş zamanlı olarak inşa etmeye, beceri ve hobilerini ekonomik gelirlere dönüştürmeye ya da bahis-borsa gibi mecralarda yeni kazançlar elde etmeye çalışıyorlar. Bu açıdan gençlik ve gelecek ile kurulan klasik bağlantıda geleceğe dair yüklenen atıfların birçoğu da hükmünü yitirdi. Gençlik geleceği değil, gençlik bizzat bugünü ifade ederken; büyük bir kısmının geleceğinde sınıfsal olarak yukarıya doğru çıkış imkânı olmadığı gibi yoksulluk ve belirsizlik halini de burada ve bugün yaşıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi