Çocuklar okula aç gidip aç geliyor!

Başında “milli” yazan bir bakanlık olan Milli Eğitim Bakanlığı ülkede milli eğitim sorunlarını çözemediği gibi hergün o sorunlara bir yenisini de eklemeyi beceriyor. Bakın dostlar; Ne kadar acıdır ki milli! Eğitim liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlıktır, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz. Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmen ile çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Bunun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok, insanlık da yok. Tasarruf yapacağız… Tasarrufu öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen.

Kız çocukları geri bıraktırılıyor
Eğitimde kız çocukları; eğitim, beslenme, güvenli yaşam gibi en temel haklarından dahi mahrum bırakılıyor. Veriler acı gerçeği ortaya koyuyor. Hak savunucuları, kız çocuklarının üzerindeki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik çağrı yapıyor. 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında paylaşılan istatistikler, kız çocuklarının eğitim, beslenme, güvenli yaşam gibi en temel haklarından dahi mahrum bırakıldığını bir kez daha ortaya koydu. Yoksul, gerici ve baskıcı ülkelerde kız çocuklarının yaşadığı eşitsizlik gözler önüne serilirken, oğlan çocuklarına oranla da her alanda geri planda kaldığı belirlendi. Çocuk hak savunucuları, kız çocuklarının temel haklarını korumaya yönelik çağrı yaparak aksinin istismar ve şiddet olduğunu kaydetti.

Hesap sorulmalı ama nasıl?
TÜİK eylül ayında son 9 yılın çocuk verilerini paylaştı. Bu verilere göre suça sürüklenen çocuk sayısı yüzde 70 oranında artmış, cinsel istismara maruz kalan çocuk sayısı yüzde 300’e yakın yani 3 katı artış gösterdi. Elbette gerçek rakamlar bunun çok ötesinde. Çocuklarla ilgili vakaların ancak yüzde 15-20’si adli mercilere intikal ediyor. Çocuklarımızın çok büyük bir kısmı yetersiz besleniyor. Seçim öncesi vaat edilen okullarda günde bir öğün ücretsiz yemek verilme projesi rafa kaldırıldı. Dernek olarak gönüllü üstlendiğimiz okulu yarım bırakmak zorunda kalan, 15 yaşını tamamlamadan öldürülen Sıla Şentürk ve Beyza Doğan’ın davalarında da bunu gözlemledik. Evlenmek istemedikleri için öldürülen, tarikat yuvalarında gelinlik giydirilen kız çocuklarımızın bu devletten soracağı hesabı bizler sormak zorunda kalıyoruz.

Kız çocuklarının okula devam edip etmediklerinin devlet tarafından çok titiz bir şekilde irdelenmesi, tarikat yuvalarından, zorla evlendirilmek üzere oldukları evlerden çocukların çekip çıkartılması gerekiyor. Yoksulluğu ortadan kaldırılması ve tüm çocukların devletin sunduğu güvencelere erişmesinin sağlanması lazım.

Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı Kasım Karataş: Hukukta 18 yaşından küçük olanlara çocuk’ deniyor. Ancak buna rağmen 16-17 yaşındaki çocuklar evlenebiliyor. 16 yaşındaki çocuğa sigara satmıyoruz ama onun aile kurabileceğini ön görüyoruz, bu bir fiyasko.
Kız çocukları küçük yaşlardan itibaren cinsiyet ayrımcılığına maruz kalıyor ve bu ayrımcılık nedeniyle özgür ve eşit bir yaşam kurmaları engelleniyor.

Ev içi şiddete tanıklık eden kız çocukları güvenli ilişkiyi ayırt etmekte güçlük çekiyor. Şiddete uğradıkları evden uzaklaşmak için erken yaşlarda evleniyor ve kendini başka bir şiddet ilişkisinin içerisinde buluyor. Çocukların yüksek yararını gözetmek ve gözetilmesinin takipçisi olmak hepimizin sorumluluğu!

Çocuklardan elinizi çekin
Çocuklar küçük yaşta istismar edilerek evlendiriliyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun 2018 raporuna göre, dünyada her beş çocuktan biri zorla evlendiriliyor. TÜİK verilerinde ise 2002’den 2022’ye kadar 742 bin 565 kız çocuğunun evlendirildiği ortaya çıktı. UNFPA’nın verisi ise çocuk yaşta zorla evlendirilen her 3 kadından 1’inin çocuk yaşta doğum yaptığını ortaya koydu. İHD’nin verilerine göre 2001-2022 yılları arasında 21 bin 87’si 15 yaş altı olmak üzere 18 yaş altı 2 milyon 88 bin çocuk doğum yaptı. İHD’nin raporunda 2021 ve 2022 yılına ilişkin şu veriler yer aldı:

Yoksulluk giderek ağırlaşıyor
Öte yandan kız çocuklarının temel haklarına ulaşım, ülkeler arasında da farklılık gösteriyor. Yoksul, gerici ve baskıcı ülkelerde kız çocuklarının yaşadığı eşitsizlik bir kez daha gözler önüne seriliyor. Save The Children (Çocukları Kurtarın) örgütünün 2021 raporuna göre her yıl tahmini 22 binden fazla kız çocuğu hamilelik ve çocuk evliliğinden kaynaklanan doğum nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu da günde 60 çocuğa tekabül ediyor. Dünyada çocuk yaşta evliliklerin en yüksek oranına sahip olan Batı ve Orta Afrika, 9 bin 600 rakamı ile dünya çapında tahmin edilen tüm çocuk evliliklerine bağlı ölümlerin yaklaşık yarısına sebep olunan yer. Bu da günde 26 ölüme denk geliyor. Ayrıca, bölgesel genç anne ölüm oranı, dünyanın herhangi bir yerindekinden dört kat daha yüksek.

Göç İdaresi Başkanlığı’nın 2023’teki verileri de geçici koruma kapsamında bulduğunu ifade ettiği 1 milyon 658 bin 100 Suriyeli çocuktan 800 bin 178’inin kız çocuklarından oluşuyor. Göçmen çocukların eğitim, istismar, yoksulluk gibi sorunları daha ağır bir şekilde yaşıyor. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin 2022 yılı için yaptığı araştırmanın verilerine göre ise 2022 yılında Türkiye genelinde en az 914 çocuğun önlenebilir sebepler sonucu yaşamını kaybetti. Ölen kız çocuklarının en az 305’i kız çocuğu.

Eğitimde yoklar!
Kız çocukları bir eşitsizliği de eğitim alanında görüyor. UNICEF’in verilerine göre dünya genelinde ilkokul çağındaki 32 milyon, ortaokul çağındaki 30 milyon ve lise çağındaki 67 milyon toplam 129 milyon kız çocuğu okula gidemiyor. Çatışmalardan etkilenen ülkelerde kız çocuklarının okul dışı kalma olasılığının, diğer ülkelere göre iki kat daha fazla olduğu belirlendi. Ülkemizde ise kız çocuklarının eğitime katılma oranlarındaki yetersizlik dikkat çekiyor. TÜİK’in verilerine göre 2022’de 720 bin kız çocuğunun okuldan ayrıldığı görüldü. TÜİK- 2019 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre 2019 yılında 15-17 yaş aralığındaki 80 bin kız çocuğunun eğitime devam etmeme sebebi eğitim masraflarını karşılayamaması.

Öğrencilerimiz aç ve yoksul
Öğrenciler. Devletin resmi rakamları: Çocuklarımızın yüzde 33.7’si yani 7 milyon 662 bin 807 çocuk maddi yoksulluk çekiyor ve bu çocuklar okula aç gidiyorlar. Sarayın bundan haberi var mı? Milli Eğitim Bakanlığının bundan haberi var mı? 21.yüzyıldan söz ediyorum. 21.yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyoruz. Okullarda hijyen koşulları eğer velilerden para toplarlarsa mümkün, yoksa mümkün değil. 60 bin yardımcı hizmet personeline ihtiyaç var. Dışarıda da milyonlarca işsizimiz var. Ücretsiz okul yemeği vardı, onu kaldırdılar. İnternete erişemeyen 2 milyonu aşkın evladımız var. Bu da 21.yüzyılın Türkiye’sinden bir rakam. Sorunlar var mı? Evet, sorunlar var. Sorunlar ciddi mi? Evet sorunlar ciddi. Sorunları çözecek olan kurumun adı siyaset kurumu ve bu siyaset kurumunda iktidar olanların atadıkları Milli Eğitim Bakanı ve Milli Eğitim Bakanlığının liyakatli kadrolarının bu sorunları çözmesi lazım. Öğretmenlerimizin tamamı bu sorunları biliyorlar aslında. Nasıl çözüleceğini de biliyorlar. Ama onlara fırsat verilmiyor. Çünkü siyaset kurumu var olan sorunları çözmek değil var olan sorunları derinleştirmek gibi bir görev üstlenmiş pozisyonda, bunu görüyoruz.

Sorunlar dağ gibi çözen yok!
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Başkanı Necla Kuraul; eğitim sistemindeki sıkıntılara geçenlerde kısaca şöyle özetledi: “Bizler sadece eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmuyoruz. Çünkü okulda işleyen süreç öğrenciyle öğretmenin birlikteliğinde, hatta velinin işbirliğinde gerçekleşebilir. Veli yoksulsa, veli sefalet içerisindeyse, veli aynı zamanda işsizlik girdabındaysa, veli sosyal yardımlarla hayatını sürdürmek zorundaysa bütün bu sorunlar çocuklarımızı etkiler, çocuklarımızın okula geliş gidişlerini etkiler. Çocuklarımızın okulun içerisinde bir bardak su alamamaları biçiminde sonuçlar üretir. Çocuklarımızın açlığı sorunu ciddi bir sorun olarak bugün karşımıza çıkıyor. O yüzden, hâlihazırda merkezi yönetim bütçesi tartışılırken kesinlikle çocuklarımıza bir öğün öğle yemeği verecek, sağlayacak bir bütçenin, bir ödeneğin ayrılması son derece önemli. Eğitim alanı çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya dedik. Çünkü kamusal olmaktan uzaklaştı eğitim alanı ve eğitim alanı artan bir biçimde özelleştirme ve ticarileşmenin bir parçası haline getirildi. Bir dönem yüzde 1’ler düzeyinde olan özel okullaşma oranları bugün yüzde 9.2’lere ulaşmış durumda. ‘Kamusal’ dedik. ‘Eğitim alanı herkese açıktır ve kamusal tartışmalarla eğimle ilgili kararlar verilmelidir’ dedik. Ancak okulların açılmasına iki hafta kala haftalık ders çizelgesinde köklü bir değişikliğin olduğunu gördük. Laik eğitim karşıtı politikaların çok yaygın bir biçimde uygulamaya geçirildiğini gördük. Karma eğitim ilkesi çok kıskanç bir biçimde sahiplendiğimiz bir ilkeyken, bu ilkeyi ihlal edecek uygulamaların önünü açan Milli Eğitim Bakanının konuşmalarını duyduk ve arkasından Samsun’da tek cinsiyetli bir okulun açıldığını öğrendik. Başka özel okullarda neler oluyor bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz. Bir dönem siyasal iktidarın gözde okullarıydı Gülen cemaatinin okulları. Bunların binin üzerinde okulu kapatıldı. Özel okuldu bunlar. O yüzden eğitimin kamulaştırılması, kamusal eğitim bu bağlamda son derece önemli.”

Eğitimin niteliği düşük!
Yine okullarımızda eğitim nitelikli mi diye soracak olursanız, eğitimin niteliği son derece düşük okullarda. Çünkü okullarda ifade özgürlüğü üzerinde ciddi baskılar var. Her an bir şikâyetle karşı karşıya kalabilir okullardaki öğretmenler, yöneticiler. Yine öğrenciler aynı şekilde. Oysa ortaya bir yenilik çıkacaksa, bir nitelik artışı gerçekleştireceksek bu ancak özgür ifadenin söz konusu olabildiği okul ikliminde, demokratik okul ikliminde böyle bir arzu, böyle bir talep hayata geçebilir.

Suya bile erişemiyorlar
Okullarımızda gerçekten temiz içme suyuna erişimde çok büyük sorunlar var. Okullarımızdaki çeşmelerden su içen öğrenciler, arkadaşının şişesinden bir yudum su alabilir miyim diyen öğrencilerle karşı karşıya kalıyor. Yine aynı zamanda öğretmenlerimiz şunu söylüyorlar, eskiden üç aylık tatile girerdik bu tatilin sonunda çocuklarımız boy atmış olarak gelirdi, gürbüzleşmiş olarak gelirdi. Şimdi çocukların büyümesinde, gelişmesinde ciddi sorunlar var. Bu nedenle de bu içme suyu konusunun da okullarda ciddi bir sorun olduğunu ifade etmemiz lazım.

Okullarda din görevlileri!
Bakın, Milli Eğitim Bakanı geldi, hızlı bir biçimde çevreye duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum adında üç kurumun imzaladığı protokolü hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı kendi görevini Diyanet İşleri Başkanlığına adeta bırakmış gibi gözüküyor bu ÇEDES projesiyle. Bu nedenle okullarımızda din görevlileri, okullarımızda manevi danışman adı altında görevlendirmeleri istemiyoruz, bunları reddediyoruz. ÇEDES protokolünün mutlaka iptal edilmesini istiyoruz.

Çünkü büyük tehlikeler var çocuklarımız için. Çocuklar okula gelecekler, bu din görevlileriyle karşılaşacaklar ama bir süre sonra bu çocuklar, bu görevliler kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığının gençlik merkezlerine gönderilecekler. Gençlik merkezlerinde kimlerle karşılaşacaklar? Dinci vakıf ve dernekler, tarikat ve cemaatlerle karşılaşacaklar. Biz 6 yaşında evlendirilen çocuğu biliyoruz.

Biz intihar eden, gençliğinin baharında intihar eden gençlerimizle karşı karşıyayız. İhmal ve istismarla karşı karşıya olan çocuklarımız var. Çünkü kamusal olmayan her yer, tek bakış açısının hâkim olduğu her yerde çürüme vardır. O yüzden herkese açık olan, herkesin birbirini denetleyebildiği, birbirine bir şeyler öğretebildiği eğitim alanı sağlamak ve yaratmak son derece önemli. Tabii eğitim hakkına erişim Türkiye’de ciddi biçimde zorlaşmıştır. Bunun nedenleri birincisi okul terkleridir. Okullaşma oranlarında düşme vardır. Çok uzun süredir, cumhuriyet tarihi boyunca okullaşma oranları artarken, son çeyrek yüzyıl içerisinde yani AKP – MHP iktidarının bulunduğu dönemde okullaşma oranlarında ilkokullarda bile, ortaokullarda bile bir gerileme vardır.

Açık lisedede 2 milyon 100 bin öğrenci!
Ayrıca şunu ifade etmemiz lazım. Bakın 2 milyon 100 bin olmuş açık liselere devam eden lise öğrencisi sayısı. Bu şu demektir; sınavdan sınava okula gelip giden birkaç öğretmenle karşılaşan çocuklar var. Okulu hiç görmeyen, görmediği halde 2 milyona yakın öğrencinin bir biçimde diploma aldığı ama nitelikli bir eğitimden geçmediği öğrenciler var ve bu sorun ilerde çok daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Sınavla öğrenci alan, okulları dolduktan sonra öğrenciler mahallelerinde bulunan mesleki teknik liselerine ya da imam hatip liselerine devam etmek durumundalar. Ve imam hatip lisesine ya da bu iki liseye devam etmeyen öğrencilerinde açık liseye kaydını yaptırdığını biliyoruz. Yine aynı zamanda sınav odaklı bir sistem nedeniyle 12. sınıfta öğrencilerin okuldan ayrılıp açık liseye geçtiğini ve eğitimin sosyalleştirici yönlerinden, geliştirici ve özgürleştirici, güçlendirici yönlerinden uzak kalarak sadece bir dershane ve özel ders kültürüyle karşı karşıya kalarak onun insanlaşmasının engellendiğini düşünüyoruz. Yine MESEM… MESEM’de bir okul fikri yok, bir mesleki eğitim fikri yok. Mesleki eğitim merkezleri dört gün işyerlerinde, bir gün okulda bir uygulama başlatarak çocukları eğitim hayatından uzaklaştırmış ve çocuk işçiliğinin önünü açmış bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi