İktidarın arka bahçesi futbol!

Sevgili dostlar! Ankaragücü olayında görüldüğü gibi süper lig ve alt liglerdeki pek çok kulüp başkanı; iktidarın aile yakınları, AKP yöneticisi, eski AKP’li vekil, belediye başkanı vb. oluşuyor. TFF Başkanları; iktidar müteahhitleri, iş insanları, AKP zenginlerinden seçiliyor. Maçların naklen yayın hakları TFF’nin açtığı göstermelik ihaleyle iktidarın işaret ettiği Katarlı şirkete veriliyor. Dolar artarken Katarlı yayıncı kuruluş kuru sabitleyip ligin marka değerini düşürüyor. Kulüplerin en önemli gelir kaynağını kısıtlıyor... 2017 Anayasa referandumunda, milli futbolcuların iktidarın ‘evet’ kampanyasında rol aldığı anımsandığında, bugün sahte fonda milyonlarca dolar dolandırılan futbolcuların paralarını kurtarmak için neden saraya, Cumhurbaşkanı’na giderek ricacı oldukları daha iyi anlaşılır.
Türkiye, Süper Lig maçında Avrupa ve dünya klasmanındaki FIFA kokartlı hakeminin sahada kulüp başkanı tarafından darp edilmesiyle ülke ve dünya manşetlerine taşındı. Futbolda kulüp ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yönetiminden, taraftar derneklerine, yayın haklarına, transferlere varana kadar planlı bir şekilde siyaset eliyle bugünkü zeminin altyapısı hazırlandı.

1994’te yerel yönetimlerde iş başına gelmesiyle partili belediyelerin futbol-spor kulüpleri kurarak liglere müdahil olması süreci başladı. 2002’de AK Parti iktidara geldikten sonra, federasyon seçimlerine siyasi müdahalelerle özerklik yok edildi. Federasyonlarda partili başkanlar göreve getirildi. Madalya ticareti ve yaygın dopingler, devşirme sporcularla başarı istismarı tırmandırıldı. Türkiye’de en yaygın spor futbolda ise tek adamlığın otoriter erki; sarayda sonucu belirlenen tek adaylı seçimlerle TFF Başkanı atamaya, kurulları dizayn etmeye kadar varan süreci kontrolüne aldı.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak konuyla ilglili yaptığı açıklamalarda ." Ankaragücü olayında görüldüğü gibi süper lig ve alt liglerdeki pek çok kulüp başkanı; iktidarın aile yakınları, AKP yöneticisi, eski AKP’li vekil, belediye başkanı vb. oluşuyor. TFF Başkanları; iktidar müteahhitleri, iş insanları, AKP zenginlerinden seçiliyor. Maçların naklen yayın hakları TFF’nin açtığı göstermelik ihaleyle iktidarın işaret ettiği Katarlı şirkete veriliyor." dedi.

Dolar artarken Katarlı yayıncı kuruluş kuru sabitleyip ligin marka değerini düşürüyor. Kulüplerin en önemli gelir kaynağını kısıtlıyor. Sözde Sporda Şiddetin Önlenmesi yasasıyla önce taraftarlar fişlendi. Milyonlarca taraftara Passolig kartı için hesap açtırıp kredi kartı alma mecburiyeti getirilerek iktidara yakın banka ve patronu ihya edildi. Sırtını iktidara dayayan kulüpler, yöneticiler pervasızlığı zirveye çıkarttılar. 2017 anayasa referandumunda, milli futbolcuların iktidarın ‘evet’ kampanyasında rol aldığı anımsandığında, bugün sahte fonda milyonlarca dolar dolandırılan futbolcuların paralarını kurtarmak için neden saraya, Cumhurbaşkanına giderek ricacı oldukları daha iyi anlaşılır. Siyaset spordan elini çekmedikçe, federasyonlar özerkleşmedikçe, kulüpler borç batağından kurtulup iktidara yaranmak zorunda kalmaktan kurtulamadıkça, sporda cezasızlık ve siyasi korumacılık son bulmadıkça ülke sporunun ayağa kalkması, saygınlık kazanması, marka değerinin büyümesi zor görünüyor.

Basın özgür değil 43 gazeteci hapiste!

Her yıl yayınladığı raporlarla tüm dünyada basın özgürlüğü ve medyanın röntgenini çeken Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) açıkladığı ‘Basın Özgürlüğü Bilançosu-2023’ raporunda, Türkiye açısından fazla değişen bir şey yok. 1 Aralık itibarıyla derlenen verilere göre, 2023 yılında farklı ülkelerde 43 gazeteci görevini yaparken öldürüldü, 521 gazeteciyse tutuklandı. Dünya çapındaki verilere göre, halen 54 gazeteci rehin, 84 medya temsilcisi kayıp ve akıbetleri bilinmiyor. Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde yer alan tespitler, iktidarın görmezden gelmeyi tercih ettiği basın özgürlüğü tablosunun vahim bir noktaya geldiğini gösteriyor. 2023 yılında Türkiye’de çeşitli gerekçelerle 43 gazetecinin tutuklanarak farklı sürelerle cezaevinde tutuklu kaldığını, 1 Aralık itibarıyla cezaevlerindeki tutuklu gazeteci sayısının 7 olduğunu gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki illerde gazetecilerin uzun süre mahkemeye çıkartılmaksızın tutuklu kaldığına dikkat çekiliyor. Gece yarısı ev baskınları ve geçici tutuklamaların gazetecileri yıldırma amacıyla kullanılan bir yöntem haline getirilmeye çalışıldığı görüşüne yer veriliyor

RSF raporuna göre, geçen yıl dünyada tutuklu gazeteci sayısı 569 iken bu yıl 1 Aralık itibarıyla 521’e indi. 1 yıldaki bu gerileme, tutuklu gazeteci sayısının İran’da 24 ve Türkiye’de 23’e düşmesinden kaynaklandı. Türkiye ve İran’ın gazetecileri gözaltına alma ya da tutuklayıp birkaç ay sonra serbest bırakma yöntemine hız verdiğine dikkat çekilerek ‘Sürekli tutuklayıp-serbest bırakma uygulamasıyla gazeteciler üzerinde baskı kurulmak isteniyor. Gazeteciler yıldırılarak mesleği bırakmaya kadar varacak kararlar almaya zorlanıyor’ değerlendirmesi dile getiriliyor. Türkiye’de gazetecilere yönelik en yaygın suçlamaların Terörle Mücadele Yasası’ndan kaynaklandığı vurgulanan raporda; haber, makale ve sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle çok sayıda gazeteciye dava ya da soruşturma açıldığı belirtiliyor. RSF raporundaki bu karanlık tablo, iktidarın sadece basın özgürlüğü ve gazetecilerden değil; tüm hak ve özgürlüklerin kullanımından, halkın gerçekleri öğrenmesinden, kirli politikaların açığa çıkmasından duyduğu korku ve kaygının sonucudur.

Suç örgütlerinin ülkesi olduk!

İnterpol tarafından kırmızı ve mavi bültenle aranan üç uluslararası suç örgütü lideri daha İstanbul’da yakalandı. Bu kişilerin yine 400-450 bin dolara gayrimenkul alımı yoluyla T.C. vatandaşı oldukları anlaşıldı. İstanbul’daki özel okula çöken tefeci örgütünün velilerin okul yönetimine verdikleri senetleri bile velilerden tehdit yoluyla tahsile giriştikleri açığa çıktı. Bir yandan da yüz milyonlarca TL ya da dolara varan ponzi veya kripto para dolandırıcılığı, sanal bahis örgütleriyle ilgili haberler yer alıyor. Yakalanan kartel liderleri, ele geçirilen silah ve uyuşturucular, tefecilerden elde edilen senet-çeklerin tutarları milyarlarca dolara ulaşıyor. Tüm bunlar, yasa dışı suç örgütlerinin yönettiği parasal trafiğin, dönen varlıkların Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) raporunda gündeme getirdiği 50 milyar dolarlık tutarın kat kat üzerinde olduğunu gösteriyor. Nitekim Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim Kurumu’nun (The Global Initiative against Transnational Organized Crime/GI-TOC) açıkladığı raporda Türkiye, küresel organize suç örgütleri açısından ‘yükselen ülke’ konumunda değerlendiriliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi