Kendi cumhuriyetime gidiyorum

Pılımı pırtımı toparladım. Çadırımı, katlanır, basit bir bez parçasından sandalyemi, termosumu hazırladım, bir şort bir terlik attım çantaya, hadi ben kaçar! Nereye mi gidiyorum? Tabii ki kendi cumhuriyetimi yaşamaya! Gökyüzü benim, yıldızlar benim, güneş benim, ay benim, deniz benim! Ipıssız, konuşmayan ancak ruhu olan koylarda, rengarenk çakıl taşları ile buluşmak için sabırsızlanıyorum. İnsanlardan uzakta, tek bir dala, yaprağa, çiçeğe zarar vermeden, misafirliğe gittiğim doğanın evinde, karıncanın bile yaşam hakkına saygı duyarak, bir çınara sığınmak istiyorum.
***
Biraz üzgün, biraz hüzünlü ama çokça kırgınım. 
“Ezik, oradan buradan toparlanmış, kendini ifade etmekten aciz insanlar” diye bahsedildiğinde çok üzülmüştüm ama baktım ki bu sözlerin sahibi vekil seçilmiş, hem de bu sözleri ettiği ilin halkı         tarafından.
Çocuklarınız yıllarca sınava hazırlanmıştı, onca sene borç harç dershanelere yollamıştınız da, hani sınav soruları defalarca çalınmıştı değil mi?
Çiftçiler mazot pahalılığından şikayetçiydi, ürünlerinin karşılığı olan parayı alamayıp, isyan halinde yollara döküyordu değil mi?
Dolar kuru, euro kuru derken, patates-soğan fiyatı 10 liraya doğru alıp başını gidiyordu değil mi? Soğan, fakir fukara yiyeceğiydi, çook eskiden şarkılar bile yapılmıştı. “Soğan ekmek yeriz, yeter ki gel!” diye. Bence artık çağırmayın gelmesin, zira o da lüks gıda oldu artık!
Şort giydi diye tekmelenen kızlar için, “o da öyle giyinmeseydi” denilerek uğradığı tecavüzü hak görenler için, “ne olacak bu memleketin hali” diyerek hepimiz çok öfkelenmiştik değil mi?
Toplum olarak, içimize kapandık. Merhamet gibi, acıma gibi duygularımızı sanki terkediyoruz değil mi? Daha birkaç gün önce, ayakları kesilen minicik kedi ve köpeğin maruz kaldığı şiddet, tecavüz edilen bebekler, hayvanlar ne kadar acımasızlaştığımızı göstermiyor mu?
***
Emekliler; “maaş bağladılar, elime geçem 980 lira” diye, bir paraya, bir de bir sonraki maaşa kaç gün var diye takvime bakıyordunuz değil mi?
Gençler; öğretmen oldunuz, doktor oldunuz atanamıyordunuz değil mi? Ve tabi işini yapamayan bu gençlere üzülen anne babalar, canınız çok sıkkındı değil mi?
HES’ler yüzünden dereler kurudu,  ağaçlar kesildi, doğa tahrip edilmekte diye imza kampanyaları yapılıyordu         değil mi?
***
Boşverin, güzel günler de görürüz elbet. Canınızı sıkmayın, açın Survayvır mı neyse işte onu, bakın bakalım bu hafta kim elenecek!
Ben kaçar… Kendi cumhuriyetime gidiyorum. Güzel yerlerden, güzel şeyler yazarım artık.
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi