Dörtlü kombo bir salgın var

Son haftalarda Covid-19, influenza ve diğer mevsimsel virüsler nedeniyle hasta yoğunluğu ciddi şekilde arttı. Sahadaki doktorlardan gelen bilgiler İstanbul’da birçok hastanede yoğun bakım ünitelerinin dolduğu yönünde. İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Esin Tuncay, acil servislerin son haftalardaki mevsimsel enfeksiyonlar ve Covid-19 nedeniyle tıkandığını, yoğun bakımlarda ciddi bir kriz yaşandığını belirtti. Türk Yoğun Bakım Derneği Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Tuğhan Utku yaptığı açıklamada yatakların dolu olduğunu ve hastaların sır beklediğini çok acil önlem alınması gerektiğini vurguladı. Son haftalarda Covid-19, influenza ve diğer mevsimsel virüsler nedeniyle hasta yoğunluğu ciddi şekilde arttı. İstanbul’daki birçok hastanede servisler doldu, yoğun bakım ünitelerinde boş yatak kalmadı.

HTTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi, Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Esin Şenol hastane acil servislerinde ve aile sağlığı merkezlerinde solunum yolu hastalıklarına bağlı artışların etkenlerindeki artışa dikkat çekti. Şenol; grip virüsü (H1N1), COVID-19’un yeni varyantı (JN.1), Respiratuar Sinsityal Virus (RSV) ve mikoplazma zatürreesi olmak üzere dörtlü kombo bir salgından söz edilebileceğini belirtti. Bu dört etken içinde grip virüsünün en önemli sorumlu etken olduğunu kaydetti.

Yataklar dolu

Son haftalarda özellikle ciddi anlamda yoğun bakım başvurularında artış söz konusu. Türkiye’de de ama ağırlıklı olarak İstanbul’daki yoğun bakımlarda görevli arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde hepsinin yataklarının dolu olduğunu ve ciddi bir bekleyen hasta sayısı olduğunu öğreniyoruz. Bunun ağırlıklı olarak son birkaç haftada giderek artan farklı kaynaklı viral enfeksiyonlardan olduğunu düşünüyoruz. Bu mevsimlerde talep artışı hep söz konusu olur ama bu seferki biraz fazla yoğun oldu.
Covid-19 sonrası Türkiye’nin en gurur duyduğu konulardan biri yoğun bakım yatak performansıydı. Ve gerçekten sayılara bakıldığında 100 bin kişi başına 40 civarında yatak düştüğünü bakanlık kaynaklarından öğreniyoruz. Bu dünyada şu anda en yüksek sayılardan biri. ABD veya Almanya’daki 100 kişi başında düşen yatak sayısının üzerinde bir sayı bu. Bu tabi, İstanbul gibi büyük bir megapol açısından değerlendirildiğine; genel anlamda bütün hastanelerin yüzde 15 kadarının İstanbul’da olduğunu biliyoruz. Türkiye ölçeğinde bakıldığında ve bu sayının yanı sıra hastane yatak sayısına bakıldığında da yine yüzde 18’lik bir oranın İstanbul’da konuşlandığını biliyoruz. Yoğun bakımlar için açıkçası tam, keskin bir sayı kaynaklarda bulamıyor olsak da yine erişkin yoğun bakımından bahsedersek, 32-36 bin oranında değişen yatak sayısı olduğunu biliyoruz. Kabaca eğer yüzde 20’si İstanbul’dadır sağlık hizmeti üreten hastane ve yatak sayısı diye düşünüldüğünde yoğun bakıma da bu oran yansıtılabilir. Yani neredeyse Türkiye’de var olan yoğun bakım yataklarının beşte birinin ağırlıklı olarak İstanbul’da olduğunu söyleyebiliriz.
Yine kabaca bir hesap yapma ihtiyacı duyarsak, yoğun bakım sayılarının önemli bir kısmının, yüzde 35’lere varan kısmının özel sektörde, özel sağlık hizmeti üreten hastanelerde, yüzde 15’i kadarının - çok yuvarlak sayılar veriyorum- üniversite hastanelerinde, yüzde 50’yi aşkın bir oranın da Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğunu biliyoruz.

Ara birim yok

Yani sayılar çok yeterli gibi dururken dağılımda farklılıklar olduğunu gözetmek mümkün. Bu kadar yatağa rağmen niye hala yoğun bir yoğun bakım yatak talebi var? sorusu önemli burada. Evet, mevsimsel bir faktör var. Bu her zaman olduğundan biraz fazla gözüküyor olabilir. Genelde gelen geri bildirimler bu yönde. İkinci önemli bir konu, yoğun bakım yataklarında yine kabaca yüzde 20’lere varan aslında yoğun bakımda yatmayacak kadar kötü olan veya iyi olan diyebiliriz bu gruba, ağırlıklı grubu son dönem kanser hastalarının oluşturduğu bir grup hasta var.
Kaçınılmaz olarak sayıların bu kadar belirgin fark etmesindeki temel neden Türkiye’de yoğun bakım yatak sayısı çok ciddi gözüküyor olsa da Türkiye'de ara birimlerimiz yok. Stepdown gibi, ara basamak gibi, hospice gibi palyatif gibi vs. Belki Türkiye’de bu tip yatakların oluşturulması, dolaysıyla akut bakım yapmak zorunda olan yoğun bakımların kronikleşen bu grup hastayı devretmesi gereken bir alan yaratmak çözüm yollarından biri olabilir.
Yine önemli bir konu, bu sahadan birkaç hastaneden duyduğumuz teyide muhtaç bir bilgi; yüzde 35’e varan özel hastanelerde yoğun bakım kapasitesinden bahsettik bu kapasitenin de giderek azaldığını duyuyoruz. Yani hastaneler yoğun bakım yataklarını artık daha etkin kullanmaya, sayısını azaltmaya gidiyor da olabilir. Bu da aslında Sağlık Bakanlığının bize nesnel olarak vermesi gereken sayıların başında geliyor.

Denetleme yapıldı

Geçen hafta içinde İstanbul’daki tüm hastanelerin yoğun bakımları denetlendi ve bununla ilgili bir çalışma yaptı Sağlık Bakanlığı yetkilileri. Burada bildirilen yatak sayısı, hasta sayısı hastaların yoğun bakım seviyesiyle uyumluluğu gibi konular irdelendi. Yakın zamanda resmi açıklama umarım bu anlamda yapılacaktır. Ama gerçekten irili ufaklı tüm hastanelerde yoğun bakımlarında, acil servislerinde ve yataklı servislerinde ciddi talep artışı ve sıkışıklık olduğunu tüm hekimler gözlemliyor ve duyuruyor.
Şu ana kadar uyarıların dikkate alınmamasının sonucunda grip virüsü (H1N1), COVID-19 (JN.1 varyantı), Respiratuvar Sinsityal Virüs (RSV) ve mycoplasma pneumoniae gibi etkenlerin sorumlu olduğu tahmin edilen ciddi bir salgınla karşı karşıyayız. Son haftalarda özellikle hastane acillerinde olağandışı yoğunluklar yaşanmakta; bu yoğunluklar sağlık çalışanlarını tüketirken hastalara da daha az zaman ayrılmasına, zamanında ve yeterli sürede muayene edilememesine, enfekte olmayan hastalara da hastalık bulaşmasına neden olabilmektedir. Salgın sönümlenmediği sürece hem toplumun hem de sağlık çalışanlarının sağlığı tehlike altındadır. Pandemide hastalanmanın ve ölümün en fazla olduğu meslek gruplarından biri olarak sağlık emekçilerinin korunmasının önemine dikkat çekilen yazıda; tüm sağlık birimlerinde maske, havalandırma, fiziksel mesafe gibi önlemlerin alınmasının hayat kurtarıcı olacağı kaydedildi. Yazıda, il sağlık müdürlüklerine yazı yazılarak tüm sağlık kuruluşlarında ve birimlerinde önlemler alınması, maske kullanımının teşvik edilmesi ve toplumun bilgilendirilmesi istendi.

kutu1.jpg

YOĞUN BAKIM KRİZİ HAD SAFHADA

Kış mevsimiyle birlikte artan viral / bakteriyel enfeksiyonlara bağlı olgular sağlık sistemi ve yoğun bakım ünitelerinde krize yol açtı. Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu, "acil servislerde görev yapan birçok meslektaşlarımızdan aldığı bilgilerle başvuran hasta sayısında Eylül-Kasım dönemine göre Aralık ayında yaklaşık yüzde 50 artış olduğu doğrultusunda bilgi verdi. En dikkat çekici artış hiçbir aciliyeti olmayan yeşil alan başvurularında görülmektedir” dedi.
Asıl sorun ise acil, yatması gereken hastalara yatak ve özellikle yoğun bakım yatağı bulmanın son derece güç hatta olanaksız hale gelmiş olmasıdır. Alanda çalışan hekimler tarafından acil servislerde muayene kuyruklarının uzadığı, acil girişim gerektiren kırmızı alan hastaları için sedye kalmadığı, bazı hastaların yoğun bakım yatağı açılması için günlerce sedye üzerinde beklediği çaresizlikle ifade edilmektedir.

Halk acillere akın ediyor

Mevsim gereği enfeksiyonların artışı yanı sıra acil servislerdeki yığılmanın önemli bir nedeni poliklinik randevusu bulamayan halkın acillere akın etmesidir. Bu yığılma beraberinde şiddete de zemin hazırlamaktadır.Salgınlar ve enfeksiyonlarla ilk mücadele yeri birinci basamak sağlık kurumlarıdır. Birinci basamağın hedeflenenin üzerinde bir nüfusa hizmet vermek zorunda bırakılması, bölge tabanlı olmaması, sevk zincirinin olmayışı ne kadar özveriyle çalışılsa da salgın dönemlerinde buraların etkin bir biçimde kullanımına engel teşkil etmektedir.

Sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, pandemi zamanını aratmayacak kadar dolan yoğun bakımlar, yoğun bakım yatağı bekleyen hastalar, bu hastaları tedavi etmek ve uygun merkez bulmak için çırpınan sağlık çalışanlarının yaşadığı güçlüklerle kendini göstermektedir.
İstanbul’da yoğun bakım yatak sayısı görece yeterli olsa da özellikle Covid, İnfluenza ve RSV enfeksiyonlarının bir önceki yılın aynı dönemine göre iki kata yakın artmış olması, etkilenen yaşlı nüfusun yoğun bakıma gereksinim göstermesi ile mevcut yoğun bakım yatak sayısı ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmaktadır.
Hastalıkların artması yanında yoğun bakım yataklarının yanlış kullanımı da bugün yaşanan durumu hazırlayan nedenlerdendir. Uzun yıllardır, genel durumu bozuk ağızdan beslenemeyen 80 yaş üstü ve son dönem kanser hastaları yoğun bakımlarda takip edilmek zorunda kalınmaktadır. Evde bakım, palyatif bakım, ara yoğun bakım gibi kavramların gelişmemiş olması, bu merkezlerin kurulması için yeterince kaynak ayrılmaması yoğun bakım yataklarının verimli kullanımını engellemektedir.

kutu2.jpg

YOĞUN BAKIM YATAKLARINDA SON DURUM

Sağlıkta dönüşüm politikaları ile doğrudan ilişkili bir başka önemli etken özel hastanelerin yoğun bakım yataklarından maddi imkânı olmayan hastaların yararlanamıyor olmasıdır. Çünkü yoğun bakım yataklarının yaklaşık yüzde 35’i özel sektörde, yüzde 15 kadarı, büyük kısmı zaten paralı vakıf üniversiteleri olan üniversite hastanelerindedir. Toplam yoğun bakım yatağının ancak yüzde 50'si kamu hastanelerinde bulunmaktadır. Bu tablo sağlığın ticarileşmesinin vahim sonuçlarını yeterince açıklıkla ortaya koymaktadır.

✓ Yoğun bakım yatak doluluk oranı yüzde 100’e yakın ve yaş ortalaması 80’dir,
ü Yatışlar genel olarak pnömoni, viral-bakteriyel enfeksiyon olup, çoğunda böbrek yetmezliği eşlik etmektedir,
✓ Uzun yıllardır genel durumu bozuk, ağızdan gıda alamayan, 80 yaş üstü, bir kısmı evde bakım hastası, ya da son dönem kanser hastalarını yatırmak zorunda kalıyoruz.
Sonuç doktorlar ve meselek kuruluşları; grip, Covid, RSV üçlü salgınının görüldüğü bu günlerde; sağlık kuruluşlarında ve toplu taşımada maske kullanılması, hastaların izolasyonu, basamaklı sağlık hizmetinin tesis edilmesi ve yoğun bakım yataklarının yanlış kullanımının önlenmesi için sağlık bakanlığını göreve çağırdı.

Mikoplazma uyarısı

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı'nda görevli Prof. Dr. Alper Şener, Çin'de yoğun olarak görülmeye başlayan mikoplazma enfeksiyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Şener, Türkiye'de özellikle 7 yaş ve üzeri çocuklarda mikoplazma enfeksiyonunda artış olduğunu söyledi. Avrupa ülkelerinde de vaka sayılarında artış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şener, çok uzun zamandır bilinen mikoplazma enfeksiyonunun yeniden gündeme geldiğini kaydetti.
Mikoplazma enfeksiyonu çocuklarda daha dominant hale geliyor. Bazen sinüziti taklit ediyor. Yüz, baş ağrısı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı ve geniz akıntısı birlikte devam eden uzun süreli öksürük görülebiliyor. Bazı çocuklarda bu 3-4 haftayı bulabiliyor. Tam tipik bir bakteri değil, bakteriyle virüsün arasında bir enfeksiyon etkeni diyebiliriz. Mikoplazmanın aslında sahada görülen solunum yolu enfeksiyonlar içerisinde sık sık karşılaştıklarımızdan birisi

kutu3.jpeg

ÇOCUKLAR RİSK ALTINDA

Avrupa Birliği ülkelerinde 'mikoplazma' enfeksiyonlarının arttığına yönelik geri bildirimler olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Şener, "Çocuklar birkaç kere enfekte olduktan sonra devam eden boğaz ağrısı, kuru öksürük, devam eden zatürre tablosuna sebep olabiliyor. Şu anda Çin'de ve İngiltere devam eden bazı koronavirüs şüpheli olgular da çocuklarda özellikle 'mikoplazmaya yönelik bir tanı var. Bunların bir kısmının 'mikoplazma' olduğu, koronavirüs enfeksiyonu olmadığına yönelik geri bildirimler var. Türkiye için baktığınız zaman özellikle 7 yaş üstündeki çocuklarda solunum yolu enfeksiyonunda bir artış var. Bu mevsimsel bir artış. Bunların ciddi bir kesimi 'mikoplazma' olabilir. Sahada örnek analiz yapmadan net bir yorum yapmak mümkün değil. Öyküden ve sahada karşı karşıya kaldığımız hastalardan yola çıkarak yorum yapabiliyoruz. Üniversite çağındaki çocuklarda da bu tablolarla karşı karşıya kalıyoruz" diye konuştu.

Geç iyileşen hastalık

Antibiyotik tedavisiyle iyileşmeyen, geç iyileşen solunum yolu enfeksiyonu bulgularında 'mikoplazma' enfeksiyonunu akılda tutmak gerektiğine ifade eden Prof. Dr. Şener, şöyle devam etti: "Şu an Avrupa Birliği ülkelerinde, özellikle İngiltere İtalya, Fransa gibi ülkelerde de yavaş yavaş kış sezonunda koronavirüs ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarının yanında 'mikoplazma' enfeksiyonlarının arttığına yönelik geri bildirimler var."

kutu4.jpg

COVID-19’DA YENİ VARYANTLAR

HTTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi, Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Esin Şenol hastane acil servislerinde ve aile sağlığı merkezlerinde solunum yolu hastalıklarına bağlı artışların etkenlerinden söz ettti. Şenol; grip virüsü (H1N1), COVID-19’un yeni varyantı (JN.1), Respiratuar Sinsityal Virus (RSV) ve mikoplazma zatürreesi olmak üzere dörtlü kombo bir salgından söz edilebileceğini belirtti. Bu dört etken içinde grip virüsünün en önemli sorumlu etken olduğunu kaydeden Şenol, “Aslında grip salgın yapmamalıydı çünkü yüz yıldır etkili, koruyucu bir aşısı var. Tek doz grip aşıları ile hastalığın, bol ilaçlı tedavilerin ve sağlık kurumlarındaki yoğunluğun önüne geçilebilirdi” dedi. COVID-19’un yeni varyantı J1.N’nin yayılımının önümüzdeki haftalarda artabileceği uyarısında da bulunan Şenol, “Son doz aşılarımızın üzerinden iki yıl geçtiği ve COVID-19’un yeni varyantlarına karşı etkili aşılar Türkiye’ye getirilmediği için bu hastalığın da tırmanışa geçebileceğini öngörüyoruz” diye ekledi.

Tek yol test

Grip ile COVID-19 hastalıklarının tedavilerindeki farklılıkları anlatan ve hastalıkları birbirinden ayırmanın önemine dikkat çeken Şenol, “Tek yolumuz test yapmak. Salgının başından beri dediğimiz gibi; birinci basamağa ve acil servislere yük bindirmeden, açık havada istasyonlar kurarak ücretsiz testler yapmak, hastaları test sonuçlarına ve hastalığın seyrine göre hekimlere yönlendirmek en doğru yöntem” dedi.
Virüslerde yeni varyantların oluşma sürecine ilişkin genel bir bilgilendirme yaparak COVID-19’un JN.1 varyantına sözü getiren Şenol; yeni varyantların hastalandırma gücünün azaldığına ilişkin iddiaları eleştirdi, hastalanma sayısındaki azalmanın aşılanmadan ve bağışıklığın güçlenmesinden geçtiğini vurguladı.

Koruyucu maske şart

Şenol, topluma dönük önerilerini şöyle sıraladı: Toplu taşıma gibi kapalı ve kalabalık ortamlarda koruyucu maske takmalı, sıklıkla el yıkamalı, kapalı ortamları iki saatte bir yirmi dakika havalandırmalı, yüz yüze yakın teması sınırlandırmalı, vücuttaki oksijen dolaşımını artırmak için bol sıvı tüketmeli ve açık hava yürüyüşü yapmalı, kamu otoritesinden testler ve aşılar için talepte bulunmalı, sağlık okur yazarlığını artırmalı ve aşı karşıtlığı ile aşı tereddüdüne karşı bilimsel açıklamaları takip etmeli

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi